Aykut Işıklar Kadınlar Önce Kendi Popolarına Baksınlar

Aykut Işıklar Kadınlar Önce Kendi Popolarına Baksınlar

Aykut Işıklar Kadınlar Önce Kendi Popolarına Baksınlar

Bizi Takip Et


7-8 yıl öncesine kadar, günde üç paket sigara içen, haftada beş geceyi dışarıda geçiren, uykusuna dikkat etmeyen magazin gazeteciliğinin duayenlerinden Aykut Işıklar, “Bu tarz yaşam, iyi magazin gazetecisi için adeta zorunludur” diyor. Ancak iyi gazeteci olmanın bedelini de kalbine stent takılmasıyla ödemiş.

Magazin gazeteciliğinin hem fiziksel hem de ruhsal açıdan yıpratıcı ve stresli bir meslek olduğunu söylüyor. Magazin gazetecilerinin 24 saat habere odaklı yaşadığını anlatmak için kendine özgü üslubuyla şu can alıcı cümleleri kuruyor:

“Sevişirken bile yarın yazacağın haberi, yazıyı düşünürsün. Bu gerilimli hayat da seni 45 yaşında çökertir. Magazincilerin erken ölmesini ben bunlara bağlıyorum.  Anlatılamayan, anlaşılmayan garip bir hayatın acı finali…”

Işıklar, Türk erkeğinin genel profilini ise şöyle çiziyor: Acıkınca ne bulursa yer, kendini unutmak için alkole sığınır, alkol alınca da kendini güçlü sanar.  Böyle olmayanları da istisna sınıfına yerleştiriyor.

“Orta yaş bunalımına ya da yaşlılık stresine giren çoğu erkeğin evliliği aldatma ve boşanma ile sonuçlanıyor. Bunda erkeklerde sertleşme sorununu tedavi eden ilaçların rolü ne sizce?” sorusunu yönelttiğimizde ise Işıklar sert bir dille kadınları uyarıyor:

“Aldatma kadınların sorunu. 30 yaşında belini yağlar ile sararsa, poposu kapıdan girmiyorsa,  hiçbir konuda en küçük heyecan vermiyorsa, fantezi denemiyorsa, devamlı ‘dırdır’ ediyorsa;  sonuç, sekretere aşık olmaktır. Yani karşısına çıkan ilk kadına aşık olunur. Kadınlar, erkeklerin orta yaş bunalımına değil, önce aynanın karşısına geçip vücut ölçülerine,  popolarına baksınlar. Erkek, çocuk gibidir. İlgi ve sevgi ister. Bunu verene de koşar gider.”

Aykut Işıklar ile genel anlamda erkek sağlığından magazin gazetecilerinin mesleklerine özgü sağlık sorunlarına, erkeklerde orta yaş bunalımından aldatmanın psikolojisine kadar pek çok konuda sohbet ettik.

İşte Aykut Işıklar’ın dobra dobra yanıtları…

. Sağlıklı bir erkek sizce kime denir, sağlıklı bir erkek denildiğinde nasıl biri aklınıza geliyor?

Sevişirken bile yarın arayacağın kişileri veya yazacaklarını düşünürsün. Bu gerilimli hayat da seni 45 yaşında çökertir. Magazincilerin erken ölmesini ben bunlara bağlıyorum.  Anlatılamayan, anlaşılmayan garip bir hayatın acı finali…”

Sahtekar, çıkarcı, paragöz erkek; isterse 100 metreyi 9 saniyede koşsun, her zaman tansiyonu 12-8 olsun, benim için sağlıklı değildir.

Özetlersem, ‘sağlıklı erkek’ deyince benim aklıma öncelikle; karakter sahibi erkek geliyor. Kıskanç, kompleksli, yalancı erkekler zaten vücut sağlığını dengede tutamazlar.

İnsan, her şeyi tadında yaşayabilecek kadar da sağlıklı olsun yeter. İstediğini canı çektiği zaman az da olsa yesin, yürüyebilsin, rahat ve huzurlu uyuyabilsin ve haftada üç kez seks yapabilsin…

“ARABAMIZ KADAR SAĞLIĞIMIZA ÖZEN GÖSTERMİYORUZ”
. Türk erkekleri, sağlıklarına dikkat ediyorlar mı?

“Hiç sanmıyorum. Türk erkeklerinin çoğu; acıkınca ne bulursa yiyen, kendini unutmak için alkole sığınan, alkol alınca da kendini güçlü sanan kişilerdir. Kendini tanımayan insanlarız bu nedenle sağlıklı olmamız imkansız. Arabamız kadar sağlığımıza özen göstermiyoruz. Ağrılar artıp, yürüyemez hale gelince doktora gidiyoruz.

. Peki siz sağlığınıza dikkat eder misiniz, sağlıklı mısınız?

“7-8 yıl öncesine dek sağlığım çok kötü idi. Çünkü haftada beş gece sabahlara dek dolaşırdım. Günde üç paket sigara içerdim. Çoğu gece bir şişe viski biterdi. Ama bunu bazen istemeden yapmak zorundaydım; görmediğim-tanımadığım şeyleri yazmamak, yorum yapmamak için.

Kulaktan dolma bilgiler ile, karısının başucunda oturup, TV izleyerek gazeteci olunmaz. Hele magazinci hiç… O renkli kişileri gece aleminde tanımak, daha açıkçası işlerinin dışında görmek gerekiyor.  Ben iyi bir gazeteci olmayı tercih ettim. Bu yüzden özel yaşamım ve vücut sağlığım biraz zorlandı. Kalp damarıma stent taktırdım.

Yaşam, tercihlerin toplamıdır. Ben bu yolu tercih etmişim demek ki… Kimse beni bu hayata zorlamadı. Kendim istedim. Hep olayların içinde, kimsenin yazmaya cesaret edemediği haberleri yazdım. Yazmadığım da yazdığımın en az bin katıdır. Onları kitap halinde okursunuz. Tabii ben ölünce…”

“BAKMIŞSINIZ ÇOK ÜNLÜ BİR KADIN SİZİN OLMUŞ”
. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan yazınızda “Bu ülkede magazin gazetecisi olmak çok zor. Şöhreti ve parayı çok kolay kazanıp, kendini bir şey sanan insanlarla uğraşmak kolay değil. Belki de bu yüzden genç yaşımızda patır patır dökülüyoruz” diyerek Savaş Ay’ın, Vehbi Dinçcan’ın sağlık problemlerine vurgu yaptınız. Magazincilerin ruh ve beden sağlığını en çok neler olumsuz etkiliyor?

“Düşünsenize sanatçı gibi yaşıyorsunuz. Hep toplumun önde kişilerinin yanında. Üstelik hepsi sizin karşınızda ceket ilikliyor. Siz de mesai saatlerinde yani günün yarısında kendinizi onlar gibi hissediyorsunuz. Çok para kazanan, çok ünlü biri gibi. Ama yalnız kalınca, evinizin maddi durumu aklınıza geliyor. Siz, o insan değilsiniz. Bu her konuda oluyor. Devamlı ikilem ve çelişki. Otobüse binemiyorsunuz, artistler gibi arabanız olsun istiyorsunuz. Giysileriniz bile onlarla yarışıyor. Oysa onların kazandığı paranın binde birini kazanıyorsunuz.

Özel yaşamınız da bazı dönemlerde çok hareketli ve karışık oluyor. Milyonlarca erkeğin ayılıp-bayıldığı ünlü bir kadın bakıyorsunuz sizin olmuş. Sizi beğenmiş, hatta aşık olmuş. Bu durumlarda iyice aptala dönüyorsunuz. Ve en kötüsü gelecek garantiniz hiç yok. Bugün kral gibisin, yarın kiranı veremeyecek hale gelmişsin. Bunların hepsi üst üste gelince magazincinin ömür kısa oluyor.

Diğer konulardaki gazeteci arkadaşlar, magazinci gibi yatağa yattığı zaman işini düşünmez. Cinayet, ekonomi, politika evinde hele eşinin yanında unutulur. Ama magazinci, nereye gitse işini de götürmek zorundadır. Çünkü işi insandır. Herkes bir magazin figürü-malzemesidir. Sinemaya da gitse, parkta da otursa…

Sevişirken bile yarın arayacağın kişileri veya yazacaklarını düşünürsün. Bu gerilimli hayat da seni 45 yaşında çökertir. Magazincilerin erken ölmesini ben bunlara bağlıyorum.  Anlatılamayan, anlaşılmayan garip bir hayatın acı finali…”

. Hastanelerin tanıtımı konusunda kimi sanatçıların para ya da bedava tedavi karşılığı bazen gerçek, bazen düzmece haberlere konu olmasını, duayen bir magazin gazetecisi olarak nasıl yorumluyorsunuz?

“Hiç şaşırmıyorum. Tam tersi çok normal buluyorum. Diğer konularda da yıllardır aynı şeyler yapılıyordu. Ama açık ama gizli… Günümüz dünyasında her şey karşılıklı. Her şeyin de marka değeri ve maddi karşılığı varsa ve bunu kabul ediyorsak… Ünlü kişiler, öyle ya da böyle şöhretini satarak hayatını kazanıyor.

Hastanenin reklamını yaparken bunu da paraya çevirmesi çok normal. Bu mantıktan bakınca Orhan Pamuk’un röportajları da kitap satışına etki yapıyor. Her politikacının röportajı da partisine oy olarak geri geliyor. Sporcunun bonservis değeri artıyor. Sanatçı gazetede reklamını iyi yaparsa film veya dizi başına daha çok para alıyor.

Hastaneler de ticari kuruluşlar. Reklama ihtiyaçları var. Bunu ünlüler ile veya TV programları ile yapıyorlar. Şayet bu yanlış ise o zaman özel üniversiteler de profesörlerini artistler gibi kullanmasınlar.

Neden isimlerinin altında üniversite isimleri de yazılıyor? Çünkü özel üniversiteler, ünlü kişilerin çocuklarına burs veriyorlar?”

“KADINLAR ÖNCE AYNANIN KARŞISINA GEÇİP VÜCUT ÖLÇÜLERİNE,  POPOLARINA BAKSINLAR”
. Magazin dünyasındaki orta yaş bunalımına ya da yaşlılık stresine giren çoğu erkeğin evliliği aldatma ve boşanma ile sonuçlanıyor. Bunda erkeklerde sertleşme sorununu tedavi eden ilaçların rolü ne sizce? Ya da başka etkenler neler?”

“Orta yaş bunalımı sadece magazin dünyasında mı var? Siz gazetelerde sadece onları okuyorsunuz. Profesörler arasında hele hele iş adamları arasında boşanma daha çok. Çoğu sekreterine aşık oluyor. Bunu magazine mal etmeyin, gazetelerin diğer sayfalarını da iyice okuyun. Aksi halde sizi televole muhabirleri gibi değerlendiririm.

Orta yaş bunalımına giren erkekler monotonluk yüzünden yeni eş ararlar; karısı çöktüğü veya kapris yaptığı için… Adamın karısı, 10 yıl sonra teyzesinin kızı olurmuş. Vücudunu kendi vücudun kadar tanıyınca hele seks yaparken sıradanlık başlamışsa…

Ama yeni bir kadın devreye girip de adrenalin yükselince hele bir de buna duygusallık yüklenirse… Bu durumda, dediğiniz haplara gerek kalmaz.  Sadece  bazı  gıdaların ölçüsü takviye edilir.

Ayrıca aldatma kadınların sorunu.  30 yaşında belini yağlar ile sararsa, poposu kapıdan girmiyorsa,  hiçbir konuda en küçük heyecan vermiyorsa, fantezi denemiyorsa, devamlı ‘dırdır’ ediyorsa;  sonuç, sekretere aşık olmaktır. Yani karşısına çıkan ilk kadına aşık olunur. Kadınlar, erkeklerin orta yaş bunalımına değil, önce aynanın karşısına geçip vücut ölçülerine,  popolarına baksınlar. Erkek, çocuk gibidir. İlgi ve sevgi ister. Bunu verene de koşar gider.”

. Prostat kanseri erkekler arasında en sık rastlanan hastalıklar arasında başı çekiyor. Bugüne kadar hiç prostat muayenesi yaptırdınız mı?

“Prostatlı, hele ölen hiç arkadaşım olmadı. İki yıl önce Prof. Dr Halim Hattat’a sıkı bir prostat muayenesi olmuştum. Çok iyi bulmuştu… Zaten 55 yaşından sonra ileride ne olacağı ortaya çıkıyormuş.”

. Osman Yağmurdereli’nin reklam amacıyla kanser olduğunu yazmıştınız. Sanatçının kanserden yaşamını yitirmesi üzerine sizi eleştirenler oldu. Vicdan muhasebesi yaptınız mı bu konuda?

“Bakın bu çok yanlış soru. Yanıtı da içinde… Gazetecilikte bir ana kural var, soru gazetecinin aynasıdır. Çünkü iyi gazeteci, iyi soru sorar. İyi soru için de konuyu iyi bilmek gerekir. Ve tabii hesaplı değilse…

Çıkarı için olayları saptıran gazeteleri okursanız veya tek tarafa saptanırsanız, yanlış bilgilenirsiniz. Son zamanlarda internet sizleri çok feci aldatıyor. Google’dan aldığınız bilgilerin yarısı yanlış. Siz onları ispatlanmış, bilimsel veri olarak kullanıyorsunuz.

Madem gazeteci olacaksınız, madem iletişimci olacaksınız önce çok iyi araştırın. Kütüphanelere gidip, gazete ve dergilere bakın. Haber kaynaklarını çok dürüst ve ehli kişilerden-yerlerden seçin.

Ben, Osman Yağmurdereli için, ‘kanser değil, kanseri reklam olarak kullanıyor’ asla demedim. Böyle bir şey asla yazmadım.  Sadece ‘Osman kanserim diyorsun ama AK Parti’ye milletvekili olmak için milyonlarca lira veriyorsun, sabahlara dek kumar masasından kalkmıyorsun.  Uçan kuşa borcun var. Bu dedikodu konusu oluyor. Bana şikayet eden kişiler şunlar şunlar’ dedim.

Gelen dedikodulara göre kumar borcunu kanser olduğu için tahsil etmiyorlarmış. Meğerse Mafya raconunda kanser hastasının kumar borcu silinirmiş. TV’lerde, ‘yaşamak istediğim için kanseri yendim’ diye göbek atıyordu.

Kemoterapiye bin lira veremeyecek durumda olan fakir kanser hastaları da ‘Osman ağbi kanseri nasıl yendi, hangi doktora ve hastaneye gitti. Bize anlatır mı?’diye sağa sola saldırıyordu. Bana kaç telefon geldi bu konuda. Hiç unutmuyorum Zonguldak’tan bir madenci çocuğu, ‘ben iğne alacak param olmadığı için öleceğim. Suçum ünlü ve de TV yapımcısı  olmamak mı’ diye sorduğunda göz yaşlarımı tutamadım. 10 yaşında bir çocuktu.

‘Osman kanseri nasıl yendin, hangi doktorlara gittin, hangi ilaçlar; bunları anlat’ diye yalvarırken o, İbrahim Tatlıses ile göbek atıyor, benim hakkımda konuşuyordu. Bir basın toplantısı düzenleyip raporlarını göstermedi. Çünkü olayı fazla deşmek istemedi. Kumar ve borçların AK Parti tarafından hoş karşılanmayacağını biliyordu.

‘Ben kanserim ama Aykut değil diyor’ diye konuyu resmen saptırdı. Ben doktor muyum ki  ‘sen kanser değilsin’ diyeyim. Bunu demek için salak olmak gerekir.  2.5 milyon lira borcu ödendi mi bilmiyorum.  Ama eşinin geçen yıl ‘Osman kanserden ölmedi’ diye yaptığı açıklamayı biliyorum.

Gelelim sizin sorunuza, rahmetli Osman’nın cebine para koyduğu gazetecilerin yazısını okuyup bana vicdan muhasebesini soruyorsunuz. Açın Bugün Gazetesi arşivini… Benim yazdığım yazıları tek tek okuyun.

Aslında konunun başka boyutu da var. Osman onu açıklamamdan korktu. Benim sayemde evliliği kurtuldu. Belki şimdi borcu daha fazla olacaktı. Bilmeden lütfen yorum yapmayın. Sorunun içinde yanıt da olmasın.”

“ACIKINCA FAZLA YİYORUM”
.  Kilo koruma ve diyet konusunda kendinizi başarılı buluyor musunuz?

“Hayır. Kendimi kontrol edemiyorum. Acıkınca fazla yiyorum.”

. Erkeklerin botoks yaptırmaları, yüz ya da karın germe ameliyatı geçirmeleri konusundaki düşünceniz nedir?

“Artık bunları aştı insanlar. İçinden ne geliyorsa yapsın. Zaten yapıyor da. Biraz önce boşanmayı sormuştunuz. Estetik de başka bir parçası… Kim, nasıl mutlu olacağını öğrendi, kimseye ödün vermeden yaşamaya başladı. Kocasını aldatan evli kadınların sayıca erkekleri geçmesi de bu yüzden. Hadi bunu bir araştırın.”

. Babaların doğuma girmeleri sizce doğru mu?

“Bence gereksiz bir detay. İyi baba zaten doğumhane kapısında aynı duyguları yaşar.”

“HATALARIMI DALGA GEÇEREK ANLATAN BİRİYİM”
. Bir yazınızda “İster istemez zaman tüneline girdim” diyordunuz. Hayatınızı dolu dolu yaşayabildiniz mi? Arkanıza baktığınızda, “keşke şunu yapmasaydım daha iyi olurdu” diyebileceğiniz bir şey var mı?

“Hatalarımı dalga geçerek anlatan biriyim. Çünkü 17 yaşında baba evinden yola çıkıp çalışmaya başladım. Kimse yol göstermedi. Elektik prizine parmağımı sokup çarpılınca elektrik nedir öğrendim. O hataları yapmasaydım, bedelini de çok ağır biçimde ödemeseydim, şimdi böyle düşünemezdim.

Dünyaya 180 derecelik geniş açıdan bakıp, çok uzakları görüyorsam, her şeyin arka yüzünü merak ediyorsam, bunu çözüp bağıra bağıra söylüyorsam, geçmişten faydalanmışım demektir. Kimse kabul etmesin ama ben çok önemli ve güzel şeyler yaptım. Magazinde hep öncü oldum. Hala da gençler peşimden geliyor. Bakış açısı, hayata tutunuş, davranış biçimi, sanatçılara karşı olan tavrım hep onlara ders oldu.

Ayrıca 25 yıl yüzlerce konser yaptım. 30 bin kişinin geldiği Hürriyet ve Sabah konserleri. Şimdi bu işleri yapanların hepsinin hocasıyım. Benim organizasyonlarımda; stadyumda konser veya güzellik yarışması olurmuş gördüler. Müzikal yazdım, solo konserler düzenledim. Arif Sağ ve Mazhar Fuat Özkan’a ilk solo konseri düzenleyen kişi olmak yetmez mi? Çok mütevazı kaldığım için de çok kişi beni tanımaz.”


İçeriği Paylaşın