Çayınızı Yudumlarken Şükredebilmek…


Bizi Takip Et


Esra Kazancıbaşı İle Sağlık

Bundan yaklaşık 25 yıl önce… Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniği… Burnumdan mideme kadar uzatılan tüp… Kolumda beni yatağa mahkum eden serum… Dayanılmaz, şiddetli, kramp şeklinde karın ağrıları… Teşhis “bağırsak tıkanması” ya da tıbbi adıyla “ileus”.

Yumurtalıktaki bir oluşumdan mı ya da başka bir faktörden mi kaynaklandığı ancak ameliyat sırasında anlaşılacak. Asla umutsuzluğa kapılmıyorum. İşimin başına döneceğim, dedemin bahçesindeki kıpkırmızı gülleri koklayacağım günleri hayal ediyorum.

Annem başucumda bana gülen gözlerle bakıyor ama dudaklarında hiç eksik etmediği tebessüme rağmen gözlerindeki endişeyi, hüznü sezebiliyorum. Sıkıntıdan sık sık çay içiyor. Tiryakisi olduğum demli çayın mis gibi kokusunu içime çekiyorum. Öylesine imreniyorum ki… Ve düşünüyorum; “Meğer çay içebilmek ne büyük mutlulukmuş!”

SAĞLIKLIYSAN MUTLU OLACAK SEBEBİN VAR DEMEKTİR!

Yaşamımdaki erkek, onun ailesi, gazetedeki şefim, telefonlara çıkmayan haber kaynağım yüzünden üzüldüğüm günler geliyor aklıma. Tüm bunları boş yere kendime dert ettiğimi anlıyorum. Aslında çay içebilecek sağlığa sahip olmanın en büyük mutluluk olduğunu da.

Ama nedense çoğumuz, mutluluğu yaşamın kolay yakalanmayan, bulunsa da sürekli olmayan olaylarında arıyoruz. İniş çıkışlara, ihmalkarlıklara, vefasızlıklara, yalanlara asla dayanamıyoruz.

Yaşamımızdaki erkeğin doğum günümüzü, evlilik yıldönümümüzü unutması bile bazılarımızın kendini dünyanın en bedbaht kadını hissetmesine neden oluyor. Bazılarımız ise beğendiği otomobile sahip olamadığında, en yakın aile dostları gibi sık sık yurt dışına tatile gidemediğinde içindeki negatif duyguların tutsağı oluyor.

İşte ben, çay içebilecek sağlığa sahip olmanın değerini keşfettiğim o günlerden bu yana yaşama daha pozitif bakabiliyorum. Elbette karşılaştığım olaylar karşısında strese girdiğim, birilerine kızdığım anlar olabiliyor. Sonra birden toparlanıyorum. Çayımı yudumlarken aslında ne kadar şanslı biri olduğumu düşünmeye başlıyorum. Hastanede geçirdiğim günleri, çay içemeyecek durumda olan kişileri getiriyorum aklıma. Tüm bunlar yaşamın esen zorlu rüzgarlarına direnecek enerjiyi de içimde hissetmeme neden oluyor. Peki, çoğumuz bunu becerebiliyor muyuz? Ne yazık ki hayır!

YÜRÜMEYİ ÖZLEYEN KALP HASTASI KADIN…

Geçtiğimiz günlerde televizyonda haberleri izlerken kalp destek cihazı takılan genç bir kadının söyledikleri bana yıllar önce yaşadığım ameliyat günlerimi anımsattı. Doğum sonrasında kalp yetmezliğiyle tanışan genç kadın kalp nakli olabilmek için uygun verici çıkmasını umutla bekliyordu. Kalp destek cihazı takılmasının heyecanıyla gülümseyerek gazetecilerle konuşuyordu:

Artık ne mutlu bana ki, yürüyebiliyorum. Hastalığımın en ağır dönemlerinde en çok özlediğim şeydi yürümek. Kalp kaslarımın iflas etmesi yüzünden birkaç adım dahi atacak halim kalmamıştı. Yatağa mahkum olmuştum.”

Acaba gerçekten kaçımız yürüyebilecek sağlığa sahip olabilmenin hayattaki en saf, en gerçek mutluluk olduğunun farkındayız? Her şey yolunda giderken sağlığımızın değerini bilmiyoruz maalesef. Bir hastalık hiç beklenmedik anda kapımızı çaldığında; nefes alabilmenin, uyuyabilmenin, yürüyebilmenin, konuşabilmenin, görebilmenin aslında en değerli şey olduğunu anlıyoruz.

OBEZ EGOLARIN MUTSUZ ETTİĞİ YAŞAMLAR…

Yeryüzünde ileri evre kalp yetersizliği, böbrek ya da karaciğer yetmezliği, bazı akciğer, beyin ve sinir hastalıkları, kazalar gibi sebeplerle günlerini yatağa mahkum olarak geçiren milyonlarca hasta var. Bazıları da yardımcı destek cihazlarına bağlı olarak yaşamını sürdürebiliyor.

Hastalığın penceresinden hayata bakanlar için mutluluğun anlamı da değişiyor.

Deniz kenarındaki bir kafede çayınızı yudumlayabilecek sağlığa sahip misiniz?

Torunlarınızı okuldan almaya yürüyerek gidebiliyor musunuz?

Sabah pencereyi açtığınızda rüzgarla gelen oksijeni keyifle içinize çekebiliyor musunuz?

Kısacası yürüyebilecek, soluk alabilecek, yemeklerinizi yiyebilecek sağlığa sahip olmanın enerjisiyle yeni bir güne “merhaba” diyebiliyorsanız gerisi boş! Tüm bunlar aslında aşk ve iş hayatında mükemmeli arayan, elindekiyle yetinmeyen; çocuklarının voleybol takımının en iyisi, eşinin daha çok kazanan, kendinin en pahalı marka giysileri giyen olmasını isteyen asi, şımarık ruhlarımızın, obez egolarımızın yarattığı sanal mutluluklar.

Aslında gerçek mutluluğun sırrı yürüyebilecek, soluk alabilecek, çay içebilecek sağlığa sahip olmakta yatıyor.

Esra Kazancıbaşı Öztekin

sagligimicin@gmail.com

Not: Bu yazı 19 Haziran 2016 tarihinde Yenibirlik Gazetesinde yayımlandı.


İçeriği Paylaşın