0-3 Yaş Arasındaki Dönemde Dijitalleşme Otizmi Tetikleyebilir!

Çocuklarda otizmin en önemli özelliğinin sosyal etkileşim ve iletişim eksikliği olduğunu dile getiren Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, otizme ilişkin ailelere önemli uyarılarda bulundu.

0-3 Yaş Arasındaki Dönemde Dijitalleşme Otizmi Tetikleyebilir!

Bizi Takip Et


Dünyada görülme sıklığı yaygınlaşan otizmin en önemli risk faktörleri arasında dijitalleşme yer alıyor. Dijitalleşme ve dijital çağ çocukta sosyal izolasyona yol açabiliyor. Uzmanlar, 0-3 yaş arasındaki çocukların dijital cihazlardan uzak tutulması gerektiği konusunda aileleri uyarıyor.

Otizmin en önemli özelliğinin sosyal etkileşim ve iletişim eksikliği olduğunu dile getiren Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, otizme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Otizmin çocukluk döneminde tanımlanan nöro gelişimsel sınıflandırılan bir hastalık olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Otizm çok erken çocukluk döneminde başlıyor ve çocukluk döneminde teşhis koyulursa hastalığın tedavisi daha kolay oluyor” dedi.

SOSYAL İLETİŞİM VE ETKİLLEŞİMDE YETERSİZLİĞE DİKKAT!

Otizmin belirtileri olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Otizmin en önemli özelliği çocukluk ve erken çocukluk döneminde başlamasıdır. Aynı özellik daha ilerideki dönemlerde ortaya çıkarsa otizm değil, psikoz olarak tanımlanıyor. En önemli belirtilerden ilki, sosyal iletişim ve etkileşimde yetersizliktir. Otizmli çocuklarda çocuk daha yürümeye başlamadan yani neredeyse doğumla birlikte anlaşılabilecek bir belirtidir. Çocuğun sosyal iletişimi ve etkileşiminde yetersizlik vardır. Bebeğin 6 aylıkken agulamaya yapması lazım. 9 aylık bebekte ‘ce… eee’ gibi sesler çıkarması gerekir. 15 aylık bir bebeğin iki hecelik kelimeler kullanması lazım. Otizmli bebekler ve çocuklar bunları yapamıyorlar, geç yapıyorlar. Sosyal iletişimde kucağa alınmak istemiyorlar. Kucağa alınsa bile aşırı tepki verebiliyor, böyle sosyal iletişim ve etkileşim yetersizliği var.” uyarısında bulundu.

İNSAN İLİŞKİSEL BİR VARLIK

İnsanın ilişkisel bir varlık olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Otizmin aslında çevredeki insanlarla ilişki kurma bozukluğudur. Sosyal etkileşim doğumdan itibaren başlıyor. İnsan tek başına yaşamaya göre zihinsel olarak kodlanmamış. Muhakkak ilişki kurması lazım. Bebek doğduğunda ilk tepkisi ağlama. Neden ağlama? Anne karnından yani konforlu ortamından dışarı çıkmış. Ciğerlerine birden bire soğuk hava giriyor. Vücudu soğukla temas ediyor. Korkuyor, ağlıyor. Ağladığı zaman sığınacak biri lazım, anneye sarılıyor, annenin kokusu onu rahatlatıyor. Karnı aç olsa bile ilk ihtiyacı anneye bağlanma ihtiyacıdır.” dedi.

OTİZM, DUYGULARI KULLANAMAMAK DEMEKTİR

Otizmli çocuklarda bu bağlanmanın yeterli gelişmediğini, hatta ileri düzeydeki otistik bireylerde anne kavramının bile gelişmediğini kaydeden Tarhan, “Bu kişiler için sadece bakım veren vardır. Sevgi alışverişi yoktur. Otizm, aslında sevgi duygusunu kullanamamaktır. Duyguları kullanamamak demektir. Otizmli çocuklarda ve kişilerde ilişkiyi kurma, sürdürme ve ilişkiyi anlama konularında yetersizlikler vardır. Otizmin bir nevi içe kapanma hastalığı olduğu söyleniyor. Bu çocuklar ya da bireyler yalnız kalmayı seçiyorlar, tercih ediyorlar, seviyorlar.” dedi.

SINIRLI TEKRARLAYICI DAVRANIŞLAR ELE VERİYOR

Otizmde diğer ana grup belirtilerin sınırlı tekrarlayıcı davranışlar olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu çocuklar ellerine aldıkları tabak gibi eşyaları ya da oyuncaklarını sürekli döndürür. Sözel iletişim kurmadan bu tür davranışlarda bulunur. Ya da çamaşır makinesi gibi dönen cihazları saatlerce seyrederler. Rutin şeylere aşırı bağımlılık vardır. Özellikle tekrarlayan davranış bazen o şekilde oluyor ki çevredeki alıştığı bir şeye aşırı derecede bağlanıyor. O değiştirildiği zaman çocuk aşırı derecede tepki veriyor.” diye konuştu.

ÇOK ZEKİLER ANCAK SOSYAL VE DUYGUSAL ZEKALARI GELİŞMİYOR

Dostoyevski ve Einstein gibi dünya çapında tanınan kişilerin otistik denecek davranışları olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Mantıksal zekâları üst düzeyde, dehalar ama duygusal yönden zayıflar. Mesela evlilik, yürütemiyorlar. Sosyal ilişkileri yürütemiyorlar. Bu kişilere otizmli denmiyor, genelde sözel olmayan iletişim bozukluğu deniyor. Bu kişiler sohbet edip paylaşım yapamıyor ama tek başına dahice işler yapabiliyor. Beyinlerinde deha adacıkları var ama sosyal ve duygusal zekâları yerlerde sürünüyor. Bu tip kişiler toplumda çok öne çıkmayan, aykırı ya da tuhaf tipler olarak değerlendirilen kişilerdir.” diye konuştu.

OTİZMDE ARTIŞ GÖZLENİYOR

Dünya genelinde otizmde bir artış olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bizim öğrenci olduğumuz yıllarda otizm için 1000’de 2-3 vaka deniyordu. Şimdi 1000’de 10 olduğu belirtiliyor yani bu da yüzde 1 demek oluyor. Hatta günümüzde yeni doğanlarda 68 vakadan birinin otistik olduğu belirtiliyor. Bu da 68’e 1 demek yani bu oran da yüzde1’i bile geçtiği anlamına geliyor.Tüm dünyada bu artışın nedenleri araştırılıyor.” dedi.

OTİZME NEDEN OLAN ETKENLER ARAŞTIRILIYOR

Otizmin gelişmesinde “açık pencere dönemi” olarak değerlendirilen, doğum öncesi denilen anne karnındaki prenetal dönem, perinatal denilen doğum sırasındaki dönem ve postpartum denilen doğum sonrası dönemlerdeki bazı etkenlerin de araştırıldığını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Doğumdan sonraki 0-3 yaş arası da önemli bir dönem. Otizmin gelişmesinde hava kirleticiler, manyetik etkiler, çevre kirliliği ve beslenme gibi faktörler araştırılıyor. O nedenle annenin gebelik döneminde ve gebelik sonrası dönemde temiz hava olan yerde bulunması ve iyi beslenmesi öneriliyor. Ayrıca geç anne yaşının da araştırıldığı biliniyor. Tüm dünyada annede 35 yaş sonrası doğumlar arttı. Geç gebeliklerin artmasının da %30 oranında otizme etki ettiğiyle ilgili yayınlar ve çalışmalar bulunuyor. Evlenme yaşının ilerlemesinin burada çok ciddi bir rolü oldu.” dedi. 

OTİZMDEN “BUZDOLABI ANNELER” DEĞİL HEDEF GENLER SORUMLU 

Bu açık pencere döneminde annenin psikolojik sağlığının da çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:

“Anne ve bebeğin ruh sağlığı da temiz hava ve beslenme kadar önemli. Anne beynindeki stres, zamanla çocuğa da geçebiliyor. Bu stres sürekli ve uzun süreli olursa çocukta DNA hasarı yaptığına ilişkin çalışmalar bulunuyor. Stresli bir annelik varsa gebelikte  beyin asidik özellikte kimyasallar salgılıyor. Daha önce otizmle ilgili hep anneler suçlanırdı. Buzdolabı anneler denilirdi. Duygularını ifade etmeyen soğuk anneler nedeniyle çocukların otizmli olduğu iddia edilirdi ancak sonra anlaşıldı ki otizmde 15-20 tane hedef gen bulunuyor. Bu genlerin %10-20 oranındaki az bir kısmına kozatif gen deniyor. Yani bu gene sahip çocukta otizm ortaya çıkıyor. Ortam müsaitse gen, hatalı protein üretmeye başlıyor. Çevre iyiyse yani hava kirleticileri yoksa, sosyal ortam iyiyse o gen uyuyor, çalışmıyor ama çok stresli bir anne ve baba varsa, çocukta da o gen hatalı protein üretmeye başlıyor. Beyin kimyası bozuluyor, çocukta otizm ortaya çıkıyor.”

OTİZMDE ERKEN TEŞHİS ÖNEMLİ

Otizmde erken müdahalenin önemini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Otizmde en çok tespit edilen gecikmiş konuşmadır. 4 yaşı civarıdır. O zaman geç kalınmış oluyor. Otizm aslında 1 yaşında tespit edilirse hemen tedbir alınırsa düzelmesi çok daha hızlı ve kolay oluyor. Özellikle ileri yaşta gebe kalan anneler bazı belirtilere dikkat etmeli. Çocuk doğar doğmaz rüyasında güler ancak otistik çocuklarda bu gözlenmez. Bebek anneyi gördüğü zaman güler, sevinir, oynar. Anne ile bebek arasında mutlaka duygusal aktarım olmalıdır. Otizmli bebekte bu aktarım yaşanmaz.” uyarısında bulundu.

Yapılan araştırmaların kardeşlerden birisi otizmliyse diğer kardeşin otizmli olma ihtimalinin 4 misli daha fazla olduğunu gösterdiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Tek yumurta ikizlerinden birinde otizm varsa diğerinin otistik olma ihtimali %60. Bu da otizmin genetik boyutunun çok fazla olduğunu gösteriyor. Literatürdeki bazı çalışmalar sezaryen doğumun da otizmde önemli bir risk faktörü olduğunu söylüyor. Normal doğumda çocuk kanaldan geçiyor. Burada çocuğun birkaç saatlik mücadelesi çocuğun strese dayanıklılığını artırıyor. Bu durum testlerle ölçülmüş. Sezaryenle doğan çocuk ile normal doğumla dünyaya gelen çocukların stres oranları ölçüldüğünde sezaryenle yani ameliyatla doğan çocuklarda stres oranı daha fazla çıkıyor. Çocuğun dünyaya gelirken verdiği mücadele, onun hayattaki ilk dayanıklılık eğitimi oluyor.” dedi.

YENİ NESİL TEDAVİLERDE ZİHİN KURAMI ÖĞRETİLİYOR

Otizmli çocukların empati duygusunun gelişmediğini kaydeden Tarhan, “1 yaşındaki otizmli çocukları bir odaya toplasanız biri ağladığı zaman hepsi ağlar. Niye ağlıyor? Çünkü empati duygusu gelişmemiştir daha. Ama başkasının ağlamasını kendi ağlaması zanneder. Beyin aynalama yapar. O da ağlamaya başlar. Bu gruptaki çocuklarda ağlama bulaşıcı olur. Çünkü beyin onun acısı – benim acım ayrımını öğrenememiştir. Buna zihin teorisi deniyor. Sadece insan çocuğunda bu var. Başkasının zihninden geçeni tahmin edebilmek hayvanlarda yoktur, bu insana özgü bir şeydir. Otistik çocukların beyni bunu yapamıyor. Yeni tedavi yöntemleriyle çocuğa zihin kuramı öğretiliyor. Otizm tedavisi olmaz diye de düşünmemek gerekiyor. Erken fark edilirse diğer çocuklarla beraber oynarken öğrenir. Otizmin düzeltilmesinde sosyal temas en iyi ve en önemli yöntemdir. O nedenle çocuk eğer kardeşi ya da arkadaşı yoksa 3 yaşından sonra muhakkak kreşe gönderilmelidir. Kreş ortamında yarım gün bile olsa gitmesi önemlidir. Apartman çocuklarında bu nedenle bu riskler vardır.”uyarısında bulundu.

YENİ NESİL TEDAVİ YÖNTEMLERİ KULLANILIYOR

Otizmin tedavisinde kullanılan yöntemlere de değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Yeni tedavilerden biri duyu bütünleme tedavisi. Otistik bireylerde daha önce 4 duyu ölçülüyordu. İnce motor, kaba motor becerileri, duyu becerileri ve sosyal becerileri. Şimdi duygusal beceriler de ölçülüyor. Beynin duygulardan sorumlu alanları tespit edildikten sonra duygusal becerilere karşı, karşı tarafın duygularını anlama, kendi duygularını fark etme ve onu kullanabilme becerisinin geliştirilmesi hedefleniyor. Nöro modülasyon tedavileri kullanılıyor. Beyin hücre uyarımı (TMS=Transkranial Manyetik Stimülasyon) yöntemleri kullanılıyor. Çocuğun gelişimi çok hızlanıyor. Çocuğun zihinsel gelişimi, davranışsal gelişimi, sosyal etkileşimi olumlu etkileniyor. Çocuk kucağa alınabiliyor, arkadaşlarıyla oynyabiliyor.” dedi.

TEKNOLOJİ KULLANIMI ÖĞRENİLMİŞ OTİZME YOL AÇABİLİYOR 

0-3 yaş arasındaki dönemde çocuğa kesinlikle tablet ya da cep telefonu vermemek gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Genelde anneler yemek yedirmek için bu cihazları kullanıyor. Çocuk bir süre sonra onsuz yapamamaya başlıyor. Dijitalleşme ve dijital çağın otizmde çok ciddi risklerden biri olduğu düşünülüyor. Çocukta sosyal izolasyona yol açıyor.” uyarısında bulundu.

GECİKMİŞ KONUŞMAYA DİKKAT!

Gelişen teknolojiyle beraber çocuklarda hatta bebeklerde akıllı cihazla temas eden çocukların otizmli gibi belirtiler ortaya çıktığını kaydeden Tarhan, “Bu çocuklar otizmli gibi oluyor, bu duruma öğrenilmiş otizm diyoruz. Gecikmiş konuşma şikayetiyle geliyorlar. Çocuk 4 yaşında ve hala konuşamıyor. Bakıyoruz evde ucuz bakıcı dediğimiz televizyon var. Anne çocuğa vermiş bir tablet ve bütün gün ev işi ile uğraşıyor. Çocuk tabletle oynuyor ve çocukta sözcük üretme becerisi gelişmiyor. Gelişmeyince ne oluyor? Karşısında konuşan yok, zihinsel uyarı alamıyor. Tek taraflı taklit davranışı ortaya çıkıyor. Sözcük üretemediği için de beyin tembelleşiyor. Bir dönem bu duruma klip sendromu deniyordu. Televizyon ya da tablet ortadan kalkınca çocuk kısa sürede konuşmayı öğreniyor.” dedi.


İçeriği Paylaşın