Ergenlerde Cinsel Gelişim

Ergenlerde Cinsel Gelişim

Ergenlerde Cinsel Gelişim

Bizi Takip Et


***   “Bugünün gençleri lüks ve gösteriş düşkünü, saygısız, başkaldıran, geveze ve obur yaratıklardır.” Sokrates   ******

İnsan hayatında bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık olarak beş ana dönem vardır. Bütün bu dönemlerde dönemin özelliklerine özgü insanın bedensel, ruhsal ve sosyal olarak değiştiğini ve büyüdüğünü görürüz. Ergenlik dönemi çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir;  normal ve doğal bir süreçtir. İnsan bu dönemde ne tam olarak çocuk ne de tam olarak bir yetişkindir. Ergenlik bu nedenle ara bir kimliktir ve bu da ergen için kolay bir konum değildir.

Ergenliğin başlangıç ve bitiş yaşı toplumlara, zamana ve kişilere göre değişiklik gösterir. Örneğin, 19. yy’da Norveç’te kızların adet görme yaşı 17 iken, günümüzde Akdeniz’de, soğuk bölgelere göre daha erken ergenliğe girildiğini görüyoruz. Ülkemizde genel olarak kızlar 12 erkekler 14 yaşında ergenliğe giriyorlar. Ergenliğin bitmesi köylerde 20’li yaşlara, şehirlerde de öğrenimin bitmesi ile birlikte 30’lu yaşlara denk gelmektedir. Peki ne zaman yetişkin olunur? Biyolojik olarak 16-18 yaş, hukuki olarak 18 yaş, toplumsal olarak öğrenimin bitmesi ve maddi bağımsızlığın oluşması ile yetişkin olunur.

Yetişkin yaşa kadar her iki cins birbirinin aynıdır; ortak isimleri vardır: Her iki cins de çocuk olarak tanımlanır. Ergenlik süreci bedensel değişimle başlar. Cinsel kimlik, bedensel ve ruhsal değişimle beraber netleşmeye başlar. Artık ergen, tam bir kadın ya da bir erkek  bedenine sahiptir ve ergenin bedeni cinsel bir nitelik kazanmıştır. Ergenliğin ilk zamanlarında ergen üreme açısından işlevseldir. Ancak bu hızlı bedensel değişime karşılık ruhsal gelişim eş zamanlı gelişmez. Ergen bedensel olarak büyümüş, gelişmiş, sesi kalınlaşmıştır fakat davranışlarına baktığımızda bedenle orantılı değildir; henüz ruhsal olarak olgunlaşmamıştır. Ergen,  cinselleşmiş bir bedenle başa çıkmak zorundadır. Hormanal değişiklikler ve bedenin cinsel olarak gelişmesi ergenin bocalamasına neden olur.

Beden yapısındaki değişiklikler, sesin kalınlaşması, sivilcelerin artması, el ve ayaklarda büyüme, hızlı kilo ve boy değişimi, tüylenme, kızlarda adet kanamasının başlaması, göğüslerde büyüme, vücut hatlarının belirginleşmesi ergenliğin belirleyici özellikleridir. Bu değişimlerle birlikte ergenin bedenini algılayışı da değişim gösterecektir. Kızlar ayna karşısından ayrılmazlar, bu değişimi bazen endişe ile izlerler. Göğüslerinin büyüdüğünün fark edilmesini istemeyenler kambur bir şekilde dolaşmaya başlar. Giyim ve süse verilen önem artar. Her iki cins için de sivilceler büyük bir problemdir. Sivilceler güzel ve yakışıklı görünmelerine engel olur. Bedendeki orantısız büyüme, öncelikle el ve ayakların büyümesi onları fazlasıyla sakar yapacaktır. Karşı cinse yönelmiş zıtlık ama aynı zamanda bir yakınlaşma isteğinin de varlığı duygularındaki iniş çıkışı ve yoğunluğunu göstermektedir. Ergeni, bu dönemde yaşayacağı ruhsal ve biyolojik değişikliklere bilgilendirerek hazırlamak uygun olacaktır.

Ergenlikteki temel soru “Ben Kimim?’’ sorusudur. Ergen bu sorunun cevabını tüm yönleri ile anlamaya, algılamaya çalışırken “kimliğini”  sorgulamaktadır. Ergenin kimlik sorusunun ruhsal, toplumsal ve biyolojik cevapları vardır. Biyolojik cevap cinsel kimliğine dair olandır. Kadın mıyım? Erkek miyim? Nasıl kadın olunur? Nasıl erkek olunur? Cinsel kimliğe dair soruların ilk cevabı 3- 6 yaş dönemindedir. Sağlıklı ruhsal gelişimde erkek ve kız çocuk bu dönemde cinsel kimliğini oturtmuştur. Kızlar anneleriyle, erkek çocukları da babaları ile özdeşim kurarak cinsel gelişimlerini tamamlamışlardır. Bu süreçte sağlıklı bir ruhsal yapılanma oluştuysa cinsel kimliğin ergenlikte tekrar sorgulanması ve kadın- erkek kimliklerinin yerleşmesi sorun olmayacaktır. Ergenlikteki sorunların yoğunluğu önceki gelişim dönemlerinin sağlıklı yaşanmasına bağlıdır.

Anne ve baba ile çatışma, onlara karşı çıkma bu dönemde doğaldır. Bu çatışmalar ergenin özerkleşmesine, ebeveynlerinden ayrılmaya olan ihtiyacına hizmet eder. Bu gibi durumlarda anne babanın sağlam durması oldukça önemlidir. Ergenin fiziksel, düşünsel mahremiyetine saygı duyulmalıdır. Ebeveyn çocuğuna karşı aşırı kontrolcü ve istilacı bir tutum sergilememelidir. Ergenin en büyük korkusu denetimini yitirmektir. Anne babası ile arasına mesafe koymakta zorluk yaşayan ergen,  ebeveynlerine el kaldırabilir, vurabilir. Ergenin anne babasına vurmasına izin verilmemeli, şiddetine şiddetle cevap vermeyerek ruhsal olarak ergenin karşısında sağlam durulmalıdır. Eğer bu gibi zor durumlar yaşanıyorsa ve anne baba kendini yetersiz hissediyorsa psikolojik destek alınmalıdır.

Nilgün Sarı
Uzman Psikolojik Danışman

www.nilgunsari.com


İçeriği Paylaşın