Gazeteci Tülay Karabağ: 9 Yıldır Kanserle Mücadele Ediyorum

Gazeteci Tülay Karabağ: 9 Yıldır Kanserle Mücadele Ediyorum

Gazeteci Tülay Karabağ: 9 Yıldır Kanserle Mücadele Ediyorum

Bizi Takip Et


RÖPORTAJ: Demet DEMİRKIR

Gazeteci Tülay Karabağ, henüz 32 yaşındayken memesinde bir kitle olduğunu hissederek doktora gitti. Muayenesi yapıldı, ultrasonu çekildi. Doktor, Karabağ’a eline gelen kitlenin çoğu kadında görülen fibrokistik bir yapı olduğunu ve önemli bir bulgu olmadığını söyledi.

Bu olaydan iki yıl kadar sonra, bir genel cerrah ile meme kanseri konusunda röportaj yaparken, kafasında kendi memesindeki fibrokistik yapıyla ilgili soru işaretleri oluştu ve o doktora muayene olduğunda memesindeki kitlenin kanserli yapı olduğu ortaya çıktı; tam 2 yıl gecikmeyle…

Kontrol için muayeneye gittiği ilk seferde ileri muayene tetkikleri uygulansaydı belki kanser ilk evresinde yakalanacaktı, Tülay Karabağ hem memesini hem de koltuk altı lenf bezlerini kaybetmek zorunda kalmayacaktı.

Meme kanseri ameliyatı sonrasındaki 5 yıllık dönemin bitmesine 3-4 ay kala kanser kemiğe metastaz yaptı maalesef… Gelinen noktada Tülay Karabağ yaklaşık 9 senedir kanserle mücadele ediyor ve tedavisi hala devam ediyor.

Tülay Karabağ, “Zorlu bir süreç geçirdim yapabileceklerimi ve yaşayabileceklerimi ertelemek hatta bir çoğundan vazgeçmek zorunda kaldım. Anne olmayı çok istiyordum anne olamadım, evliliğim bitti, mesleki anlamda planladığım atılımları gerçekleştiremedim” diyor.

Elif Şafak’ın “Aşk” isimli kitabındaki kanser hastası olan roman kahramanından çok etkilenmiş, Kahramanın, “Daha kaliteli ve sağlıklı yaşamak için mücadele ediyorum ama artık kanserimle savaşmıyorum” sözleri, Karabağ için anahtar cümle olmuş. Tülay Karabağ, “Daha iyi yaşamak ve zevk alabileceğim alanlarda nefes almak için uğraşıyorum. Sağlığım için mücadele veriyorum ama kanserimle de savaşmıyorum… Onu sevmedim, sevemem de çünkü seversem silahlarımı teslim etmiş olurum” diyor.

Tülay Karabağ, meme kanseri teşhisi sürecinden tedavisine ve süreç içinde yaşadığı mücadelelere kadar tüm sorularımızı içtenlikle yanıtladı.

. Meme kanseri olduğunuzu nasıl fark ettiniz?
Kendi kendime muayene ederken fark ettim. İş kongresi için Antalya’daydım, aylık kontrollerimden birini yaparken sağ mememde bir kitle olduğunu fark ettim. Cumartesi günü fark ettim, pazartesi günü bir meme cerrahının kapısındaydım. Muayene oldum, ultrason çekildi ama doktor, bunun önemli bir kitle olmadığını, fibrokistik bir yapı olduğunu, kadınların yüzde 90’ında görüldüğünü ve endişelenecek bir şey olmasa da kontrol altında tutmak gerektiğini söyledi. Böylece oradan ayrıldım ve altı ayda bir ultrason çektirdim. Ultrasonu çeken radyolog hekim de meme cerrahı da herhangi bir sorun olmadığını söyledi.

Bunun üzerinden iki yıl geçti. Ben o kitleyi fark ettiğimde 32 yaşımdaydım, 34 yaşımda meme kanseri olduğumu öğrendim. İki yıllık bir gecikmeyle müdahale edildi dolayısıyla lenf bezlerine de sıçramıştı.

“O GÜN O RÖPORTAJI YAPMAMIŞ OLSAYDIM FİBROKİST DİYE ÖTELEYECEKTİM”

. Kanser olduğunuz nasıl anlaşıldı, aynı doktor mu fark etti?
Ben gazeteciyim o dönemler televizyonda çalışıyordum, bir röportaj için Genel Cerrah Cihan Uras ile meme kanserini konuşuyordum; fibrokistik ve fibroadenom yapıların birbirinden farklı olabileceğini, fibroadenomların daha fazla risk taşıyabileceğini söyledi.

Ben de röportaj bittikten sonra kendimde de fibrokistik yapılar olduğunu ama fibroadenom denildiğinde kafamda bir soru işareti oluştuğunu söyledim. Dr. Cihan Uras da “İstiyorsan uygun bir zamanda gel muayene edelim” dedi. Ben o röportajı o gün yapmamış olsaydım belki fibrokist diye bunu erteleyip öteleyecektim.

Bu uyarı üzerine gittim ve mememdeki şeyin fibrokist değil fibroadenom olduğu ve ameliyat sonrasında da fibrokarsinom olduğu ortaya çıktı.

. Kanseri kaçıncı evrede yakalamış oldunuz?
İkinci evrenin sonuydu yani üçüncü evrenin başıydı. Kemoterapi gördüm, lokal mastektomi yapıldı yani memenin üçte biri alındı, koltuk altı lenf bezlerim alındı. Altı kür kemoterapi gördüm, yaklaşık birbuçuk ay radyoterapi gördüm daha sonra hormon tedavisine başlandı.

İlk gittiğim zaman şüphelenilip kitleden biyopsi ya da meme MR’ı gibi ileri bir tetkik alınsaydı belki kanser ilk evresinde yakalanacaktı ve ben hem mememi kaybetmek zorunda kalmayacaktım hem koltuk altı lenf bezlerimi kaybetmek zorunda kalmayacaktım.

. Kaybettiğiniz lenf bezleri size ne tür sorunlar yaratıyor?
Koltuk altı lenf bezleri insanın yaşam kalitesinde çok önemli bir yere sahip. Şimdi onun yokluğunu çok hissediyorum, sağ kolumu doğru dürüst kullanamıyorum.

O kolumdan tansiyon alınmıyor, o koldan iğne yapılamıyor, kan alınamıyor, ilaç verilemiyor, herhangi bir iş yaparken ya da çok yazı yazdığım zaman mesleki anlamda da sorun yaşıyorum. Bu önemli çünkü kemoterapi gören hastalarda damarlar bozulur ve sürekli sol kolumdaki damar kullanıldığı için oradaki damarlarım da bozuldu ve bu benim tedavi sürecinde zorlanmama neden oldu. Sürekli sol kolun damarları kullanıldığı için damar bulunması ve tedavi verilmesi konusunda zor zamanlar yaşadım.

Sonra sürekli bir lenfödem korkusu oluyor çünkü lenf bezleri olmayınca lenfödem gelişiyor ve bu hayat kalitesini hem fiziksel hem işlevsel olarak çok bozuyor. Hiçbir şey yaptırmıyor size, çok basit bir ağırlık kaldırırken bile sorun yaşanabiliyor bunlar çok önemli şeyler.

“BAŞIMIZA KÖTÜ ŞEYLERİN GELMEYECEĞİ BİR ŞEKİLDE KODLANIRIZ”

. Peki, meme kanseri olduğunuzu öğrenince nasıl bir duyguyla karşı karşıya kaldınız?
Ben de kanser olabileceğimi tahmin etmemiştim, kontrol yaptırdığım için ve sürekli sağlık haberleri yapan ve bu işin içinde olan biri olduğum için hiç aklıma gelmedi. Dr. Cihan Uras, “Bunu buradan alalım, bu tür kitlelerin durmasından çok hoşlanmayız” dedi ama kanseri çok telaffuz etmedi, aklıma geldi ama konduramadım, başımıza kötü şeylerin gelmeyeceği bir şekilde kodlanırız. Ameliyattan çıktıktan sonra Dr. Uras, “Size iyi haberlerim yok, maalesef aldığımız kitle kanserli çıktı” deyince alnımın ortasına bir demir yumruk yemiş gibi hissettim. Kabullenmek zor oldu, psikologların söylediği gibi önce inkar mekanizması gelişiyor sonra isyan ediyorsunuz sonra da kabullenme aşamasına geçiyorsunuz. Bu aşamaların hepsini ben de yaşadım ama kolay atlattım.

. Ailenizde de meme kanseri olan biri var mıydı?
Hayır aile faktörü yoktu, bu tamamen çevresel faktörlerin bana verdiği kötü bir hediyeydi. Şu ana kadar ailemde kimsede yok inşallah olmaz da…

“BÖYLE BİR HASTALIK YAŞAYINCA DOSTUNUZU DÜŞMANINIZI TANIYORSUNUZ”

. Hastalık hayatınızı nasıl etkiledi? Neleri yapamadınız mesela…
Kansere yakalandığımda genç bir yaştaydım, yapmak istediğim hem mesleki anlamda hem özel hayatımda pek çok şey vardı. Kemoterapi gördükten sonra vücut direncim çok düştü ama şunu vurgulamam gerekir ki kemoterapi her hastayı aynı şekilde etkilemez. Hastalık yoktur hasta vardır ilkesinden yola çıkılarak hastaya göre bir etki yaratıyor. Benim de yaşam kalitemi etkiledi, vücut direncimi düşürdü dolayısıyla mesleki anlamda bir gerileme yaşadım. İstediğim her tür işe koyulamadım özel hayatımda birtakım değişiklikler yarattı.

Her şeyden önemlisi böyle bir hastalık yaşayınca kimin gerçek dost olup olmadığını anlıyorsunuz, dostu düşmanı ayırıyorsunuz. Gülen yüzleri ve ikiyüzlüleri çok iyi anlıyorsunuz ben de böyle bir ayırda varma süreci yaşadım. Bu benim için daha iyi oldu.

5 yıllık dönemin bitmesine 3-4 ay kala kanser metastaz yaparak kemiğe sıçradı. Dolayısıyla zorlu bir süreç geçirdim yapabileceklerimi, yaşayabileceklerimi ertelemek hatta birçoğundan vazgeçmek zorunda kaldım. Mesela anne olmayı çok istiyordum anne olamadım, evliliğim bitti. Daha sonra mesleki anlamda planladığım atılımları gerçekleştiremedim.

Normal bir insan gibi yaşayamadım bu bana özgü bir şey, yanlış anlaşılıp moral bozucu bir mesaj olmasını istemiyorum bu benimle ilgili. Kan değerlerimin düşük olması ve vücut direncimin düşük olması nedeniyle kalabalıklara girerken çok korkuyorum, kalabalık ortamlarda bulunamıyorum, klimalı ortamlarda bulunamıyorum yazın en hararetli sıcak günlerinde bile klimalı ortamda bulunamıyorum.

Yıllardır dondurma yiyemiyorum, soğuk bira içemiyorum, soğuk içecek içemiyorum, istediğim kıyafeti giyemiyorum. Sürekli kalın giymek ve boğazlı şeyler giymek zorunda kalıyorum çünkü hemen hasta oluyorum. Yaz günlerinde 35-40 derece sıcaklarda bile boğazımı kapatacak bir şal taşımak zorunda kalıyorum. Bunlar estetik ve önemsiz bir şeymiş gibi geliyor ama insanın hayatını etkiliyor. İstediğiniz ortamda istediğiniz gibi bulunamıyorsunuz, sürekli hasta oluyorsunuz bu da olumsuz şeyler yaratıyor.

“KANSERİMİ SEVMEDİM SEVEMEM DE…”

. Aileniz ve arkadaşlarınız size destek oldu mu?
Destek konusunda çok şanslıydım, sevdiğim arkadaşlarım ve ailem yanımda bulundular. Gerçek dostu da ayırt etmenizi sağlıyor bu hastalık dolayısıyla gerçek sevgilerin sıcaklığında hastalıkla mücadele etmek bana çok büyük kazanımlar getirdi çok mutlu oldum, bu anlamda şanslıyım. O destek olmasaydı, kendimi sevgisiz ve yalnız hissetseydim hastalık karşısında bu kadar güçlü olmayacaktım.

Kendimi seviyorum ama başka insanları da seviyorum. Başka insanların sevgisiyle beslenen bir insanım dolayısıyla sevgi ve o değeri görmeseydim psikolojik anlamda çok güçlü olamayacaktım. Bu hastalıkta teslim olmak diye bir şey var, teslim olduğunuz zaman bütün silahlarınızı ona teslim etmiş oluyorsunuz ve mücadele edemiyorsunuz. Şu an gelinen noktada yaklaşık 9 senedir mücadele ediyorum, tedavim hala devam ediyor.

Elif Şafak’ın Aşk kitabındaki kahraman da kanser hastasıydı. “Daha kaliteli ve sağlıklı yaşamak için mücadele ediyorum ama artık kanserimle savaşmıyorum” demişti. Bu benim için anahtar cümle oldu, ben de daha iyi yaşamak daha zevk alabileceğim alanlarda nefes almak için uğraşıyorum, sağlığım için mücadele veriyorum ama kanserimle de savaşmıyorum, onu sevmedim sevemem de çünkü seversem silahlarımı teslim etmiş olurum.

. Kanser olan kişilere ne önermek istersiniz?
İnsan kanser olduğu zaman hayatının kıymetini anlıyor. O zamana kadar fark etmediğimiz hayat aslında bir anda karşınıza dikiliyor ve “Sen beni hoyratça kullandın” diyor. Ben sağlığımı pek fazla önemsemezdim. Beslenmeme dikkat etmezdim, psikolojik yapımı önemsemezdim, hak etmeyen insanlara değer verip üzüldüğüm çok oldu, gereksiz streslere girdim ve deyim yerindeyse hayatı ekmek arası yaşadım. Kendimi arka plana atarak yaşadım.

Önereceğim şey, size negatif enerji yükleyen ve sizi aşağıya çeken kişilerden, olaylardan ve kurumlardan eğer imkanlarınız el veriyorsa mümkün mertebe uzaklaşın. Kendinize yapacağınız en büyük iyilik bu. Hücrelerinizi zorlamayacak, onlara zarar vermeyecek, sizi mutlu edecek insanlarla birlikte olun. Sevdiğiniz kişilerle ve sevdiğiniz ortamlarda bulunun ve lütfen vücudunuzun sesine kulak verin, vücut bir yerden sinyal veriyorsa duymazlıktan gelmeyin sonra acısı çok daha fazla oluyor.

Bu açıdan tüm insanların kanser açısından risk grubunda olsun olmasın farkında olmaları gerektiğini düşünüyorum. Özellikle kadınlarda çok fazla görülüyor Türkiye’de her 12 kadından birinde; dünyada her 8 kadından birinde görülen bir şey meme kanseri. Kadınların tarama programlarına daha fazla itina göstermelerini, aksatmamalarını ve hayatı ertelememelerini öneriyorum.


İçeriği Paylaşın