Migren Çeşitleri

Migren Çeşitleri

Migren Çeşitleri

Bizi Takip Et


Migrenin birçok alt tipi grubu var. Bunların içinde en sık karşılaştıklarımız; auralı migren ve aurasız migren tipleri. Auralı migren tipi hastaların yüzde 15-20’sinde görülüyor. Bu kişilerde migren baş ağrılarından önce, bir saate kadar sürebilen birtakım nörolojik belirtiler ortaya çıkıyor. Görme alanında bulanıklaşma, görüş alanı içinde kırık çizgiler, parlak noktalar ya da ışık yanıp sönmelerinin görülmesi gibi belirtilere görsel aura diyoruz. Bunlar yavaş yavaş görüş alanına yayılıyor.

Bir grup hastada elde uyuşma ortaya çıkıyor. Bu uyuşma kolda, ağız çevresinde ve yüze de yayılabiliyor. Bu belirtiler genelde 20 – 30 dakika, en çok 1 saat sürüyor. Hemen ardından baş ağrısı ortaya çıkabiliyor. Bazen aura belirtileri arasında konuşmada takılma, kelime bulmada zorlanma gibi şikayetler de ortaya çıkabilir. Çok nadiren vücudun bir tarafında güçsüzlük ortaya çıkabiliyor.

Bu belirtinin ortaya çıktığı bir grup hastada hemiplejik migrenden söz ediyoruz. Hemiplejik migrenin, bir migren tip mi yoksa bağımsız bir hastalık mı olduğu tartışmalı. Bazı hastalarda ise sadece aura belirtileri ortaya çıkıyor ama baş ağrısı görülmüyor. Bu durumda ise baş ağrısız aura diyoruz.

AURASIZ MİGREN

Aurasız migren, migrenin en çok görülen şekli.  Bu kişilerde tipik migren baş ağrısı ortaya çıkıyor. Görsel, duyusal ve motor aura ile uyumlu yakınmalar olmuyor ve auro belirtileri olmadığından “aurasız migren” olarak tanımlanıyor. Bu tablo da migrenin ana gruplarından biri olarak değerlendiriliyor. Ancak aynı hastada hem auralı migren, hem aurasız migren, hatta baş ağrısız aurayı değişik zamanlarda görmek mümkün.

Çocuklarda görülen tekrarlayacı bulantılar, kusmalar ve baş dönmesi atakları, vücudun bir tarafında ortaya çıkan kısa süreli güçsüzlükler kimi zaman migrenle ilişkili olabilmektedir.

Esasta başağrısı, migrende ortaya çıkan belirtilerden sadece bir tanesidir. Migren, birbirini takip eden değişik belirtilerle ortaya çıkan bir süreçtir. Migrenin yaklaşık yarısında görülebilen ve erken belirtileri ile şekillenen döneme prodrom adı verilir. Beynin değişik bölgelerinin etkilenmesiyle ilişkili olarak ortaya çıkan bu belirtilerin başlıcaları; kişinin durgunlaşması, zihinsel olarak yavaşlaması, dikkatini toparlamakta zorlanması, konsantrasyon güçlüğü, esneme nöbetleri, açlık hissinin ortaya çıkması, ses, koku ve ısıya duyarlılığın artması gibi sayılabilir.

Genellikle tatlı yeme isteği şeklinde de kendini gösterebilen prodrom dönemindeki açlık hissi, kişiyi çabuk ulaşabileceği çikolataya yönlendirebilmektedir. Bu kişiler yedikleri çikolatanın ardından baş ağrısı ile karşılaşınca çikolatanın ağrılarını tetiklediğini düşünmeye başlarlar. Halbuki her ne kadar bazı kişilerde çikolata baş ağrısını tetiklese de, çoğu migrenli kişide  çikolata yemeğe başladıklarında migren atakları zaten başlamıştır. Dolayısıyla “migrende tetik etken” olarak çikolata olduğundan daha fazla suçlanmaktadır.

PRİMER VE SEKONDER BAŞAĞRILARI ARASINDAKİ FARKLILIKLAR

Konuya ana hatlarıyla bakarsak; migren, gerilim baş ağrısı ya da küme baş ağrısı ve benzerleri gibi bir grubu oluşturan primer baş ağrılarında, altta yatan yapısal bir neden ve hayatı tehdit eden bir durum söz konusu değildir. Tabii bu noktada bazı istisnalardan da bahsetmemiz gerekir.

Örneğin, migren komplikasyonları ya da migrenöz infarkt sonucu çeşitli olumsuz durumlar ortaya çıkabilmekte veya küme baş ağrılı hastalarda ağrının aşırı şiddetli olması, tam tabiriyle kişinin hayatını karartabilmektedir. Sekonder başağrılarında ise olayın kendisi başağrısı değildir; ağrı, altta yatan bir başka nedenin belirtisi olarak karşımıza çıkmaktadır.

2004 tarihli son uluslararası baş ağrısı sınıflamasında sekonder başağrıları başlığı altında 8 ayrı grup var. Bunların başında baş ve/veya boyun travmaları ve beyin damar hastalıklarıyla ilişkili ağrılar var. Ayrıca damarsal olmayan kafaiçi tümörleri, kafaiçindeki basınç artışı veya düşüşleri gibi nedenler söz konusu olabiliyor. Bunun dışında, sistemik dediğimiz birtakım hastalıklarda; örneğin, vücuttaki herhangi bir enfeksiyon sırasında, (özellikle migrenli kişilerde) ortaya çıkan şiddetli başağrıları olabiliyor.

Böbrek hastalıklarında, kan tuzlarındaki ve/veya kan şekeriyle ilgili değişikliklerde yani vücuttaki genel dengenin bozulduğu durumların bir belirtisi olarak da baş ağrısı görülebilmekte. Şeker yükselmesi ile baş ağrısı arasında net bir ilişki bulunmamaktadır ama şeker düşüklüğünün belirtilerinden biri baş ağrısı olabilir. Bizim bu konuda, şeker düşüklüğünün migren atağını tetiklemesinden ziyade bu durumla migrenin paralel giden bozukluklar olabileceğine ilişkin süregiden bir çalışmamız var.

Diğer yandan, sürekli ağrı kesici ilaçlar kullanan kişilerde bir kısır döngü söz konusu olabilmekte ve bir süre sonra artık ilacın kendisi baş ağrısına neden olabilmektedir. Bu, hekim açısından çok dikkat edilmesi gereken bir konu; zira kimi zaman hastanın ağrı kesici kullanıp kullanmadığı, kullanıyorsa bunun sıklığına dair sorular atlanabiliyor. Sekonder başağrıları içerisinde sözü geçen “yüz ve kafa yapılarıyla” ilgili başağrılarında çok yaygın bir yanlış anlayış olduğunu özellikle vurgulamak lazım:

Kronik sinüzit ve boyun kireçlenmesinin kronik başağrısına yol açması, istisnai durumlar dışında söz konusu değildir. Sinüzit sadece akut alevlenmeler olduğu zaman baş ağrısı yapar. Hipertansiyon da baş ağrısına yol açmakla birlikte, öncelikle hipertansiyonun normal seyrini öğrenmek ve başağrısıyla ilişkisini ortaya çıkarmak lazım. Zira baş ağrısına neden olan faktör tansiyonu yükseltmiş olabilir.

Dolayısıyla olaya tek boyutlu bakmamak büyük önem taşır. Yine unutulmaması gereken bir başka neden de ülkemizde özellikle nörologların önderliğinde yapılan çalışmalarla bilinme düzeyi arttırılan “uyku apne sendromu” dur. Bu sendromda sabahları baş ağrısı, tansiyon yüksekliği ve konsantrasyon eksikliği görülebilmektedir. Öte yandan, çoğunlukla süregen, atipik başağrıları altta yatan psikiyatrik bir bozukluğun bir belirtisi hatta tek belirtisi olabilir. Yine uluslararası başağrısı sınıflamasının son edisyonunda, kraniyal nevraljiler ve santral kökenli yüz ve baş ağrıları şeklinde ayrı bir grup da yer almaktadır.

ŞİDDETLİ BAŞ AĞRISI

Acil servislere başağrısı şikâyetiyle başvuran kişilere sıklıkla rastlamaktayız. Ancak kişi, baş ağrısının hayatındaki en şiddetli baş ağrısı olduğunu söylüyorsa hekim olarak bu konunun üzerinde çok dikkatle durmamız lazım. Hastanın fizik ve nörolojik muayenesinde birtakım bulgulara rastlanırsa zaten ona yönelik ileri tetkiklere gidilecektir.

Ancak hastanın çok kısa sürede ortaya çıkmış, çok şiddetli bir baş ağrısı olmasına rağmen hiçbir bulguya rastlanmamış olması da bizi hiçbir zaman rahatlatmamalıdır. Tam tersine henüz bulgu vermemiş, altta yatan bir nedenin söz konusu olduğunu göz ardı etmemeliyiz. Bunların başında subaraknoidal kanama dediğimiz, özellikle anevrizma kanamaları gelmektedir ve bu, kimi zaman ağrıdan başka hiçbir belirti vermeyebilir.

Böyle bir hastada ilk yapacağımız, bilgisayarlı tomografi incelemesidir. Tomografinin bunu atlaması durumunda inceleme amaçlı hastanın belinden su alırız. Tabii en büyük sıkıntılarımızdan biri, halkımızın belden su alınması konusunda inanılmaz ama yersiz bir korkusunun-çekingenliğinin olmasıdır.

AĞRI ŞİKAYETLERİNİN COĞRAFİ NİTELİKLERİ

Ağrı, aynı zamanda bir davranış şeklidir ve kişinin yöresel, dinsel, sosyo-kültürel özellikleriyle etkileşim içerisindedir. Bu sadece ülkemize özgü bir durum değil elbette; mesela Hollanda’da kadınlar doğum sırasında bağırmazlar ancak Türkiye’de durum bunun tam tersidir. Ağrıya tepki, kişiden kişiye farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda kişinin şikâyetlerini dinlerken, tanı aşamasında söz konusu bu özellikleri dikkate almakta yarar vardır.

TND’nin 2008’de Türkiye genelinde yaptığı çalışmanın da gösterdiği üzere, günümüzde migren görülme sıklığı yüzde 16 yani 1997 yılındaki çalışmada elde edilen rakamın aynısıdır. Gerilim baş ağrısında ise bu rakam yüzde 35 civarında bulunuyor. Ülkemizde neredeyse her iki kişiden birinin başı ağrıyor; tabii bu, istisnalar dışında her gün görülen bir ağrı değil.

Ancak televizyonda yayımlanan dizilerden birinde beyin tümörüne ilişkin bir olay olsa, ertesi gün baş ağrısı şikâyetinin beyin tümöründen kaynaklandığını düşünen birçok kişi acil servislere başvuruyor. Hâlbuki beyin tümörü nedeniyle başağrısının ortaya çıkması çok nadir görülen bir durumdur.

Prof. Dr. Aksel Siva
Türk Nöroloji Derneği Başkanı


İçeriği Paylaşın