Yoksa Size Psikoterapi Mi Gerekiyor?


Bizi Takip Et


Hiç psikiyatriste ya da psikolağa gittiniz mi? Ben gittim. Hem de bir 1,5 yıl kadar…

Çok mutsuz olduğum ama bunu kendime bile itiraf etmeye çekindiğim bir dönemdi. Sevmediğim bir işte, gergin insanlarla çalışıyordum. Her sabah evden çıkarken ayaklarım geri geri gidiyordu. O dönemde medyada iş bulmak son derece zordu. Şimdiki gibi ne büyüklü küçüklü televizyon kanalları, ne web siteleri vardı. Para kazanmak için yeteneklerini kullanamadığın, sürekli zirveden aşağı itildiğin bir işte çalışmaya zorunlu olmak bunaltıcıydı… Dayanılmazdı… Tükenmişlik krizinin dibine vurmuştum. Uçurumdan düşmüştüm sanki. Migren krizlerinin esiri olmuştum. Bu mutsuzluk özel hayatıma da yansımıştı.

Başvurduğum psikiyatrist bana ‘maskeli depresyon’ tanısı koydu. Yüzüm gülüyordu ama bilinçaltıma ittiğim duygular, endişeler başağırısı şeklinde ortaya çıkıyordu. İlaç tedavisi istemedim. Bilinçaltıma saklanan düşünceleri, duyguları psikoterapiyle ve iç huzurumu sağlayacak yöntemlerle aşacağıma inanıyordum.

Psikoloğum beni genellikle dinliyordu. Ne anlatırsam anlatayım yüzündeki, beden dilindeki  ifade hep aynı kalıyordu. Ne bir eleştiri, ne bir küçümseme, ne bir şaşkınlık, ne alaysı bir ifade… Öylesine nötrdü ki… Bu duruşu kendimi daha rahat hissetmemi sağlıyordu. Arada bir bana alt beynimle yüzleşmemi sağlayan çok can alıcı sorular soruyordu. Şu sözlerini hiçbir zaman unutmuyorum:

“Bizim işimiz sadece sizinle… Başkalarını değiştiremeyiz. Burada sadece sizin başkalarına ve hayata bakışınızı değiştirebiliriz.”

Psikoterapiye gittiğim dönemde, ruhsal mutluğu yakalamamı sağlayan pozitif düşünceyle ilgili kitaplar okumaya ve meditasyona başladım. Ama bunlar sadece bir hobiydi benim için. Oysa günümüzde işler iyice karıştı. Ruhsal destek alması için bir uzmana başvurması önerildiğinde “Aaaa, ben deli miyim?” diye tepki gösteren kişiler, pek bir cahil olduklarını göstererek içsel yaralarına deva için yaşam koçlarının kapısını çalıyorlar ne yazık ki. Psikoterapi için uzman hekime muayene ücretini çok gören sözde entelektüeller, yurt dışından gelen guruların toplu seanslarına dolar hesaplarından para yatırıyorlar.

İşin acı tarafı medyamız da bu konuda yıllarını vererek eğitim almış psikiyatri uzmanları, psikologlar yerine, ilişki koçlarını, evlilik koçlarını ekranlara çıkartıyor, yazı dizilerine yer veriyor. Zaman zaman konuyla ilgili uyarıcı açıklamalar yapan, ama görüşleri yaşam koçları kadar medyada yer bulmayan Türkiye Psikiyatri Derneği çığrından çıkan bu meseleye bir kez daha el attı.  Antalya’da yapılan 47. Ulusal Psikiyatri Kongresi’nin bu yılki ana konusunu “21.yüzyılda psikoterapiler” olarak belirledi.  Bunun nedeni de,  21. yüzyıl Türkiye’sinin insanlarının maalesef ki, hekimlerden çok otlarla, enerjiyle şifa sömürüsü yapanlara rağbet göstermesiydi.

Türkiye Psikiyatri Derneği yetkilileri kongreyle ilgili düzenlenen basın toplantısında yaşam koçluğu konusunda bir kez daha uyarıda bulundular ve ülkemizde psikoterapi konusunda yaşanan sıkıntılara dikkat çektiler. Lafı fazla uzatmayım, uzmanına bırakayım. İşte, Prof. Dr. Mine Özmen’in anlattıkları:

“YAŞAM KOÇLUĞU TERAPİ DEĞİLDİR!”

. Halkımız psikoterapi konusunda yeterli bilgiye sahip değil. İstanbul Tıp Fakültesi’nde yaptığımız bir anket çalışmasının sonuçlarına göre, katılımcıların üçte ikisi psikoterapinin hangi durumlarda yapıldığını bilmiyor. Özellikle eğitim düzeyi düşük olan kişiler psikoterapiyi fizyoterapiyi karıştırıyor ve psikoterapinin boyun fıtığı, felç gibi durumlarda yapıldığını düşünüyor.

. Halkımızın bilgi eksikliğine ülkemizde denetimlerin de yetersiz olması eklenince ucube tedaviler, şarlatanlık diyebileceğimiz uygulamalar, ciddi sınır ihlalleri ve etik sorunlar ortaya çıkıyor; hastalarımız istismar ediliyor.

. Yaşam koçluğu, NLP gibi uygulamalar terapi değildir. Bunları uygulayanlar başka mesleklerde eğitim almış, birkaç günlük kurslarla bu işe soyunan kişilerdir. Hastalarımıza yarardan çok zarar verdiklerini hepimiz günlük klinik uygulamalardan biliyoruz. Psikoterapi ayrı ve zorlu eğitim süreçlerinden geçerek uygulanması öğrenilen bir tedavi yöntemidir. Her psikoterapi ekolunun kendi içinde yapılandırılmış hem kuramsal, hem de uygulamalı eğitimleri vardır. Ancak bu eğitimlerden geçmiş bir kişi psikoterapi uygulayabilir.

. Psikiyatrist sayısının yetersizliği, hastalara ayrılan sürelerin kısa olması, performans kaygısı hastalara bütüncül yaklaşımın önündeki diğer önemli engellerdir. Resmi kurumlarda psikiyatristlerin hastalarını dinleyecek vakitleri yok. Bir günde çalışma saatleri içerisinde 50-100 hasta nasıl bakılabilir? Kamu kurumlarında değil psikoterapi hatta psikoeğitim yapmak, nitelikle sağlık hizmeti vermek neredeyse olanaksız. Kuşkusuz bazı hastalar hekimini 3 ayda bir 15 dakika görerek ve ilacını kullanarak iyi olabilir ancak birçok hastada bundan fazlasına ihtiyaç vardır.

. Psikoterapinin geri ödemelere girememesi de uygulanmasını kısıtlıyor. Günümüzde ne ödenirse o uygulanıyor. Ödemeler saat başına yapılıyor, oysa seans başına yapılmalı, bir psikoterapi seansı yarım saat ya da 45 dakika olabilir.

. SGK sisteminde hastaları en erken 10 gün sonra çağırabiliyoruz. Oysa yapılandırılmış bir psikoterapi bu şekilde uygulanamaz. Hastalar belli bir süre boyunca haftada bir bazen iki kez çağırılır.

. Psikoterapi genellikle muayenehanelerde ya da özel sağlık merkezlerinde uygulanıyor. O halde neden muayenehanelerle de SGK anlaşması yapılmasın? Bu yapıldığı takdirde hastaların ödeyebilecekleri bedellerle terapi alabilecekleri en uygun yerler olan muayenehanelerin kapatılması için hukuk dışı baskılar yapılıyor.

. Büyük emeklerle alınan eğitimlerin performans puanı ve parasal getirisi düşük. Bu nedenle özel hastaneler psikiyatristleri istihdam etmiyor. Psikiyatrik sorunları olan hastaları nörologlar ve psikologlar tedavi ediyor. Aradaki farkı bilmeyen halkımız çoğu zaman yetersiz hatta hatalı tedaviler alabiliyor.
Prof. Dr. Mine Özmen, sağlık sistemini, halkın psikoterapiye ve yaşam koçluğuna bakışını, karşılaşılan sorunları çok güzel anlatıyor. Hepimizin ruhu zaman zaman hastalanabilir. Sağlık sistemi ve medya hastalanınca, sağlık eğitimi olmayan diplomalı cahiller ordusu yaşam koçlarını başları üstünde taç edip, bu ülkenin hekimlerine şiddet uygularken işler iyice zorlaşıyor. Haliyle ruhsal problemi olan hastalar için iyileşmek de…
Yoksa bazılarınıza gerçekten psikoterapi mi gerekiyor?
esrako@gmail.com
www.esrakazancibasiilesaglik.com


İçeriği Paylaşın