100 Kişiden 75'inin Sorunu: Dijital Tükenmişlik Sendromu!

Bitkinlik, enerji eksikliği, sürekli yorgunluk hali, uyku bozukluğu, düşük performans gibi birçok belirti ile kendini gösteren ‘Dijital Tükenmişlik Sendromu” vakaları her geçen gün artıyor. Peki Dijital tükenmişlik nedir? Dijital tükenmişlik sendromuna siz de yakalanmış olabilir misiniz?

100 Kişiden 75'inin Sorunu: Dijital Tükenmişlik Sendromu!

Bizi Takip Et


Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını nedeniyle birçok kişi ruhsal açıdan da zarar görüyor. Araştırmalara göre, pandemi nedeniyle birçok kişi "Dijital Tükenmişlik Sendromuna" yakalanıyor. 

DİJİTAL TÜKENMİŞLİK SENDROMU NEDİR?

Dijital tükenmişlik sendromu; bitkinlik, enerji eksikliği, sürekli yorgunluk, uyku bozukluğu, düşük performans gibi birçok belirti ile kendini gösteriyor.

100 KİŞİDEN 75'İ DİJİTAL TÜKENMİŞLİK SENDROMUNA YAKALANIYOR

ABD merkezli danışmanlık şirketi Gallup tarafından yapılan bir araştırmaya göre dünya çapında 100 kişiden 75’inin bu sendroma yakalanıyor.

Fiziksel tükenmişlik ile aynı belirtileri gösteren dijitalin karanlık yüzü olarak nitelendirilen bu soruna, teknolojiyi iyi yönetemeyen birçok kişinin yakalanma riski taşıdığını dile getiren Bilinçaltı Uzmanı Lily Lale Yılmaz, “Telefon, bilgisayar gibi cihazların içinde gerçek olmayan, kusursuz bir dünyada saatlerce vakit geçirildiğinde kullanıcıların hipnoza girdiğini bu durumun da en çok gençleri etkilediğini söyledi.

TEKNOLOJİK ALETLERLE BİLİNÇALTINDA KAYIT BAŞLIYOR

Evden çalışma ile kişilerin bilgisayardan izlediği dünya ile baş başa kaldığının altını çizen Bilinçaltı Uzmanı Lily Lale Yılmaz, “ Bu çalışma yöntemi ile birçok birey dışarıda akıp giden güzel yaşamdan kopuyor. Bu da dijital tükenmişlik sendromuna yakalanmayı daha çok teşvik ediyor. 

Hipnoz dediğimiz şey, beyin dalgalarının 7 Hz ile 14 Hz frekans aralığında titreşerek bilinçaltına giriş yapmasıdır. Dolayısıyla bilgisayar, televizyon ve telefonu da bu duruma ekleyebiliriz. Telefon gibi cihazlara gözünüzü ayırmadan dikkatli bir şekilde baktığımızda otomatik olarak bilinçaltına girilir, kayıtlar yapılır. Maalesef bu kayıtların çoğu yanlış kayıtlar olur. En basit örneğiyle; Telefonun içindeki sanal dünyada herkes çok uzun boyludur, zayıf ve ideal kilosundadır, hepsi gür saçlıdır, inanılmaz iri gözleri ve uzun kirpikleri vardır.

Dolayısıyla gerçek olmayan bir dünya sergilenir ve kişi bilinçaltında ona inanmıştır. Sonra aynada kendine dönüp baktığı zaman büyük bir fark görür. Bu durum da gerçekten çok ciddi bir tükenmişlik yaratır ve gençlerimiz çok olumsuz yönde etkilemektedir" dedi.

DİJİTAL TÜKENMİŞLİK SENDROMUNDAN UZAKLAŞMAK SİZİN ELİNİZDE

Dijitalleşmenin hayatın merkezi haline gelmesiyle insan ilişkilerinin zayıfladığını dile getiren Yılmaz,  “Bu durumun çözümü için mümkün olduğu kadar teknolojik cihazlardan bağımsızlaşmamızdan geçiyor. Günümüz şartlarında bazı işlerimizi sadece bu kanallardan gerçekleştiriyoruz. İşimizi bitirir bitirmez cihazımızı kapatıp günlük yaşama tabiri caizse kendimizi sokağa atmamız gerekiyor. Doğa, açık hava, insanların bol olduğu yerler bizlere iyi gelir. Dışarıda vakit geçirmek insan ilişkilerini tekrar canlandırmak, hiç tanımadığımız insana sokaklarda merhaba, günaydın demek bu tükenmişliği yok etmemizde en pratik, en kolay ve en keyifli çözüm yoludur" açıklamasında bulundu.


İçeriği Paylaşın