Büyükten Küçüğe Kadar Herkes Kaygılı !

Büyükten Küçüğe Kadar Herkes Kaygılı !

Büyükten Küçüğe Kadar Herkes Kaygılı !

Bizi Takip Et


Kaygı, insanın içini nahoş bir duyguyla dolduran, bedensel olarak rahatsızlık veren ve bir tehlike beklentisi içinde olma halidir. Ya sınavda başarılı olamazsam, ya bir sağlık sorunu olursa, ya istemeden birine zarar verirsem, ya yapamayıp rezil olursam gibi; kötü bir şey olacak düşüncesiyle her an yüreği ağzında olma hali insanı yorar, tüketir. Öyle ki insanı harekete geçirip içinde bulunduğu durumdan kaçırtır.

İnsanı kaygılandıran durumlar yaşa, yaşam dönemlerine göre değişir. Bebek, çocuk, genç, yetişkin, yaşlı, kadın ve erkek herkes kaygılanır. Yetişkinler  bir bebeğin ya da bir çocuğun ne kaygısı olabilir ki diye düşünebilirler. Hatta büyüklerin; çocukların “gamsız” yaşamlarına özenip; keşke tekrar çocuk olabilseydim dediğini hepimiz duymuşuz ve ya söylemişizdir. Dışardan baktığımızda hiç bir kaygı belirtisi görmediğimiz ve keşke onun gibi rahat olabilseydim dediğimiz, başkalarının rahat görüntülerine özendiğimiz bir çok an vardır. Aslında “gamsız” olma hali bazen sadece bir görüntüden ibarettir.

Kimileri kişisel farklardan dolayı kaygıya daha yatkındırlar. Yani bardağı dolu olarak dünyaya gelirler. Zihinleri sürekli olası tehditleri, riskleri algılar, tarar, hep kötü sonuçlanan olayları hatırlarlar. Kişisel yatkınlığın belirleyicisi algılama düzeyidir. İçsel olarak algılanan hep olumsuzluktur.

Çocuklar üzerinden bu kıyaslamayı yapacak olursak; yaşadığı onca soruna rağmen çok başarılı olan çocukla, görünürde çok ciddi bir sorunu olmayan ama başarısız olan çocuğu anlamakta zorlanırız. Oysa başarısı düşük olan çocuk içsel olarak daha kırılgandır ve bardağı taşmaya hazırdır.

Kaygı = Kişisel yatkınlık + Çevresel kaynaklar

Çevresel faktörler, kişinin elinde olmayan onun kontrolü dışında oluşan kaynaklardır. Örneğin sık tekrarlayan hastalıklar, şiddetli stresler, tıbbi hastalıklar, ebeveyn tutumları ve toplum baskısı kaygıyı belirleyen durumlardır.

İçsel ve dışarı kaynaklı durumlar biraraya geldiğinde ortaya iki tür sonuç çıkar: Ya bardak taşacaktır ya da taşmayacaktır.

Aynı stresli durumu yaşamış kişiler farklı kaygı tepkileri verirler. Çünkü tepki kişiye özeldir. Kimileri çok sayıda stres yaşasa da bardak taşmaz. Kimilerinin ise bir kaç yaşam olayından sonra bardağı taşar.

İnsanoğlu kaygı çağını yaşıyor…

İnsan olarak kafamız oldukça karışık, yaşamı sürdürmek için sabit, güvenilir bir refarans çoğu zaman bulamıyoruz. Zihnimiz adeta kriz halinde; kaygı ve anlamsızlık içinde belirsizliklerle başa çıkmaya çalışıyor.

Başarılı olmak, güzel görünmek, zayıf olmak, genç görünmek, en doğru, en düzgün olmak, hayatı dolu dolu yaşamak, hayatta hiç bir fırsatı kaçırmamak, en iyi anne baba olmak, hiç yanlış yapmamak, en doğru ve en iyi seçimleri yapmak…

Psikolog Nilgün Sarı

Psikolog Nilgün Sarı

Büyük küçük herkese verilen mesaj aynı: Yetersizlik. Kendin ol ama kendinin daha iyi versiyonu ol, yetmez daha fazlası ol… Diğerlerinin gözünde en iyisi olmalısın. Kısacası olduğun gibi olma haline izin yok. Sonuç; Kaygılı çocuklar, kaygılı anneler, kaygılı babalar, kaygılı çalışanlar, kaygılı insanlar.

Günümüzde her konuda seçenek bolluğu ve seçim yapma olasılığı bir başka kaygı kaynağı. Okul, iş, oyuncak, kıyafet, eşya, yiyecek ve ilgi alanları gibi seçim yapmak durumunda olduğumuz bir çok yükümüz var. Karar vermekte zorlanıyor, sabit ve güvenilir bir referansımız olmadığında da sanki direksiyonda kimse yokmuş gibi yaşayıp gidiyoruz.

Sonrasında ise kimilerinin yaşadığı,sebepsiz ve görünür bir nedeni olmayan o en dehşetli kaygı hali panik atakla başbaşa kalınıyor.

Kaygı ne zaman sorun olur?

Kaygı her zaman sorun anlamına gelmez. Öncelikle kişilik gelişimi açısından oldukça  önemlidir. Bazen bizi koruma görevi de görür. Örneğin bir annenin, dozunu aşmamış iyi anne olma kaygısı, etrafındakilere soru sorup danışmasına yol açar. Sınava hazırlanan öğrencinin de eksiklerini tamamlayabilmesi için bir parça kaygıya ihtiyacı vardır.

Kaygısız yaşam mümkün değildir çünkü varoluşun doğal bir parçasıdır. Ancak yaşanan kaygının, şiddeti ve uzun sürmesi durumunda yardım alınması zorunlu hale gelir. Yaşamı olumsuz etkiliyorsa ve günlük işlevi bozuyorsa kişi için sorun yaratıyor demektir.

Sonuç:

Kaygı mutluluğun önündeki engel değildir. Hiç kimse kusursuz değildir. Hiç kaygının olmadığı bir yaşam düşünülemez ve mümkün de değildir. Kaygıyı kökten yok etmek anlamsız bir çabadır. Kaygı ile beraber yaşamayı öğrenmek gerekir. Bunun için kişi kendini bilmeli, duygu ve düşünce biçimini fark etmelidir.

Kişi içinde saklı olan kaygının kaynağı ile bilinçli bir anlamlandırma yolculuğuna çıkabilmelidir.

Nilgün SARI

Uzman Psikolojik Danışman


İçeriği Paylaşın