Diş Eti Hastalığı

Diş Eti Hastalığı

Diş Eti Hastalığı

Bizi Takip Et


Diş eti hastalıklarının sistemik hastalıklara yol açabildiğini belirten Acıbadem Hastanesi’nden Diş Hekimi Prof. Dr. Ülkü Noyan, “Bakteriyel bir enfeksiyon olan dişeti hastalıkları ile kalp hastalıkları, diabet, inme, kronik akciğer hastalıkları, romatizmal hastalıklar, erken doğum ve düşük ağırlıklı bebek doğumu gibi durumlar arasında ilişki olabileceğini gösteren pek çok çalışma bulunmaktadır” diyor. 

Prof. Dr. Ülkü Noyan konuyla ilgili olarak şu bilgileri veriyor:
“Dişeti hastalıkları diş kaybı ile sonuçlanan kronik enfeksiyonlardır. Genellikle ilerleyen yaşla birlikte dişeti hastalıklarının görülme sıklığı artar. Bu hastalığın oluşmasındaki birinci etken, düzenli ve etkili diş fırçalaması yapılmaması ve dişler arası bölgelerin temizlenmemesi sonucu diş yüzeylerinde ve diş-dişetinin birleştiği bölgelerde biriken mikroorganizmalardır. Biriken bu mikroorganizmalar kendi aralarında bir yaşam alanı kurarlar ve bu oluşum “Mikrobiyal Dental Plak” adını alır. Mikrobiyal dental plak içerisinde yer alan bakteriler oluşturdukları bu koloni içerinde kendilerini koruyabildikleri için antibiyotik veya gargara gibi ilaçlardan etkilenmezler ve zararlı maddeler üreterek üzerinde biriktikleri dokulara zarar verirler. Diş üzerinde bu etki çürük oluşumu olarak görülürken, dişetinde dişeti iltihabı olarak karşımıza çıkar. Dişi saran ve çevreleyen dokulardaki hastalık etkilediği dokuya göre, sadece dişetlerini etkilemişse gingivitis, çene kemiğini ve dişin çene kemiğine tutunmasını sağlayan periodontal lifleri de etkilemişse periodontitis olarak isimlendirilir. 

Diş eti kanamasına dikkat!
Öncelikle gingivitis olarak başlayan hastalık tedavi edilemezse periodontitise dönüşür ve ilerleyerek diş kaybına yol açar.  Aslında genç yaşlarda başlayan hastalık ilk dönemlerinde çok az belirti verdiğinden çoğunlukla ileri dönemde fark edilebilir. Hastalık teşhisi genellikle en önemli belirti olan dişeti kanaması sonucu yapılan diş hekimi kontrollerinde veya ilerlemiş kemik kaybına bağlı olarak oluşan apseler sonucu konulmaktadır. Bu da göstermektedir ki vücudumuzda yıllarca dişlerimizin kaybı ile sonuçlanabilecek tedavi edilmemiş bir hastalık ile yaşamaktayız. Ancak bu iltihabi oluşumu yalnızca ağzımız ile sınırlı kalmamaktadır. Vücuttaki kan dolaşımı ve bağışıklık sistemi ile direkt ilişkide olan dişlerimiz görünenden çok daha fazla ve geniş alanlarda hastalıklara yol açabilmekte veya var olan hastalıkları şiddetlendirebilmektedir. Günümüzde bakteriyel bir enfeksiyon olan dişeti hastalıkları ile kalp hastalıkları, diabet, inme, kronik akciğer hastalıkları, romatizmal hastalıklar, erken doğum ve düşük ağırlıklı bebek doğumu gibi durumlar arasında ilişki olabileceğini gösteren pek çok çalışma bulunmaktadır. 

Diş çevresinde yer alan bakteriler dişetinin iç yüzeyinde oluşan ülserli alanlardan geçerek kana karışır ve kan damarları vasıtasıyla vücut içerisinde dolaşırlar. Bağışıklık sistemi kan dolaşımı içerisinde yer alan bu bakterileri ortadan kaldırabilmek için beyaz kan hücrelerini devreye sokar. Beyaz kan hücreleri çeşitli kimyasallar salgılar. Hem savunma amacıyla salgılanan bu kimyasallar, hem de bakterilerin çıkardığı birçok toksinler iltihabi cevabı başlatır. Kanda pıhtılaşmayı sağlayan hücrelerin ve faktörlerin miktarı artar, yağlar dejenere olur ve kan damarlarında birikir. Tüm bunlar damar lümeninin daralmasına, esnekliğinin azalmasına ve kan akışının bozulmasına yol açar.

Kalp hastalıkları ve periodontitis 
Sonradan kazanılan kalp hastalıkları basitçe ifade edilir ise damar çeperlerinde oluşan daralmalar ve esnekliğin azalması sonucu kalbe giden kanın azalmasına bağlı olarak ortaya çıkan ve ölümcül olabilen hastalıklardır. Damarlardaki tıkanıklık damar duvarlarındaki zedelenmeler üzerinde biriken yağ, ölü hücreler vs. tarafından oluşturulan aterom plaklarının büyümesi nedeni ile olur. Aslında bu plakların oluşan bir yaralanma karşısında vücudun kendini tamir etmek amacı ile sarf ettiği aşırı çabanın ürünü olduğu düşünülmektedir. Plak içinde meydana gelen iltihaplanma, plağın incelmesine yol açmakta ve incelen bu plakların damarı yırtması, hareket ederek damarı tamamen tıkaması ya da hayati organlara gitmesi sonucu kalp krizi ya da felç olarak karşımıza çıkabilmektedir.
Kalp hastalıkları ve periodontitis sigara, cinsiyet, irsiyet, yaş, şeker hastalığı, hipertansiyon ve yüksek kolesterol gibi hastalık için risk oluşturan ortak etkenlere sahiptirler. Risk faktörlerindeki bu ortaklıklar aynı zamanda hastalıkların fiziksel oluşum mekanizmaları arasında da ortaklık olabileceği fikrini gündeme getirmektedir. Dişeti hastalıklarının kronik karakterde olması nedeniyle uzun yıllar boyunca ve sürekli kana bakterilerin karışmasına yol açması ve vücudun kendini savunabilmek için buna karşı kimyasallar salgılaması da iki hastalık arasındaki ilişkinin güçlenmesine sebep olmaktadır. Kalp hastalığına sahip bireylerden cerrahi işlem ile çıkartılan damar içindeki aterom plakları incelendiğinde periodontitis oluşumunda önemli rol oynayan bazı zararlı bakterilerin bulunması da bu teoriyi desteklemektedir. Yapılan bir çalışmada dişeti hastalığı olan 50 yaşından küçük bireylerin dişeti sağlıklı olan bireylere oranla kalp hastalığı nedeniyle kaybedilme veya hastaneye yatmak zorunda kalma riskinin %70 fazla olduğu görülmüştür. Tüm bunlar dişeti hastalıklarının kalp hastalığına yakalanma riskini arttırdığını ortaya çıkartmaktadır.  

Diyabet ve periodontitis 
Halk arasında şeker hastalığı olarak da bilinen diabetus mellitus, insülinin eksikliği ya da fonksiyonunu tam olarak yerine getirememesi sebebiyle vücudumuzdaki karbonhidrat ve yağ mekanizmasının düzenlenmesindeki bozukluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Diabet Tip I ve Tip II olarak iki büyük grup altında incelenebilir ve teşhis edilen diabetin yaklaşık %90`ı Tip II diabettir. Son yıllarda tüm dünyada ortaya çıkan diabet sayısında ciddi bir artış meydana gelmektedir ve bu tüm toplumlarda hastalığın getirdiği maddi ve manevi yükler açısından dikkat çekici bir sorun teşkil etmektedir. Hastalığın kontrolü iyi yapılamayan bireylerde vücudun ana sistemlerinin birinde veya birkaçında birden etkilenme söz konusu olabilmektedir. Etkilenen bu sistemler; gözler, damarlar, kalp, böbrekler ve sinir sistemidir. Yaşamımız için olmazsa olmaz organlarımızda hastalık sebebiyle meydana gelecek fonksiyon bozukluğu yaşam kalitemizi ciddi oranda düşürmekte, tedavisi için önemli miktarda para ve zaman harcanmaktadır. 
Özellikle daha ileri yaşlarda ortaya çıkan Tip II diabet tıpkı periodontitis gibi sinsi ilerleyen bir hastalıktır ve yıllarca teşhis edilmeden kalabilir. Diabetin ağız içinde yol açtığı yanma, yara iyileşmesinde yavaşlama, tükürükte azalma ve artmış enfeksiyon, sık apse oluşumu gibi belirtiler nedeniyle bazen ilk olarak diş hekimleri tarafından tanısı konulabilmektedir.
Diabetle dişeti sağlığı arasındaki ilişki iki yönlüdür ve her biri bir diğerinin neden olduğu zararları arttırmaktadır. Kontrol altında olmayan diabetin damarlarda ve yara iyileşmesinde meydana getirdiği hasarlar dişetinin savunma mekanizmasını düşürerek iltihapta artış meydana getirmektedir. Dişeti hastalığında ise bakterilerin çıkarttığı toksinlere karşı salgılanan kimyasallar insülin direnci gelişmesine yol açar.  Bu da kan şekerinin yükselmesine sebep olarak diabetin kontrolünü güçleştirir. Birbiri ile son derece ilişkili olan iki hastalık arasındaki bu karşılıklı etkileşimin zararlı etkilerini ortadan kaldırmak için hem tıp doktorunun tavsiyeleri yerine getirilmeli hem de dişeti tedavisi ve takiben günlük ağız bakımımıza dikkat etmemiz gerekmektedir.

Periodontitis ve hamilelik
Gelişmekte olan ülkelerde erken doğum, 37. haftadan önce ve düşük doğum ağırlığı, zamanında doğum ama bebeğin ağırlığının 2500gr’dan az olması, hamilelikle ilgili yaşanan sorunların başında yer almaktadır. Günümüzde meydana gelen tüm doğumların %6-9’unda gözlenen bu problemlerin aynı zamanda bebek ölümlerinin de %70’inin sebebi olduğu bildirilmektedir. Bu durumların genel sebepleri içerisinde sigara, alkol kullanımı, diabet, annenin iyi bakılamaması ilk sıralarda yer alsa da vakaların %25’inde sebebin belirsiz olması vücuttaki kronik enfeksiyonları akla getirmektedir.
Bu enfeksiyonlardan kaynaklanan bakteri ve ürünlerinin rahim içerisine girerek bölgede bir enfeksiyon oluşturduğu ve burada ortaya çıkan sinyallerin kasları uyararak erken doğuma neden olabildiği düşünülmektedir. Yapılan hayvan çalışmalarında periodontitisin hem erken doğuma hem de düşük doğum ağırlığına yol açtığının bulunması sonucu bu sorunları yaşamış bireylerin diş kayıtları incelendiğinde periodontal açıdan daha ciddi problemleri olan hastaların hamilelikle ilgili sorunlarının da daha ciddi olduğu gözlenmiştir. Yine yapılan araştırmalarda diştaşı temizliği ve ağız hijyen eğitimini kapsayan başlangıç dişeti tedavisi yapılan periodontitisli hamile bayanlarda komplikasyon yaşanma riskinin tedavi olmamış periodontitisli kadınlara göre daha düşük olduğu saptanmıştır.

Periodontitis ve akciğer hastalıkları
Normal şartlarda sağlıklı bireylerde üst solunum yollarında genellikle ağız, burun ya da farenks bölgelerinden kaynaklanan mikroorganizmalar yer alabilir, ancak alt solunum yolları çoğunlukla mikrop içermez. Zatürre akciğerlerimizin çeşitli bakteriler ya da virüsler tarafından enfekte olması ile oluşur, çevreden ve hastaneden kazanılan olarak iki tipi vardır. Çevreden kazanılan zatürre çoğunlukla antibiyotikler ile tedavi edilebilirken, hastanede kazanılan zatürre oldukça tehlikelidir ve ölüm oranları yüksektir. Günümüzde yanlış, eksik ve kontrolsüz ilaç kullanımı sonucu bakteriler antibiyotiklere karşı direnç kazanmaktadır ve tedavisi çok daha kolay olan çevreden kazanılan tipin tedavisi dahi zorlaşmaktadır.
Hastaneden kazanılan zatürre normalde ağız-boğaz ortamında yaşamayan bakteriler tarafından oluşturulmaktadır. Reflü sebebi ile ağzımıza taşınan bakterilerin solunması ile oluşurlar. Kötü ağız bakımı taşınan bu bakterilerin yaşaması için ideal bir ortam oluşturmakta ve bu bakterilerin solunarak hastalık oluşturma risklerini artırmaktadır. Hastanede yatan, bakım evlerinde bulunan ve özellikle yoğun bakım ünitesinde yatan hastalar ağız bakımları ile ilgilenemediklerinden ciddi risk altındadırlar. Yapılan çalışmalar yoğun bakım hastalarında bu riskin 9 kat fazla olduğunu göstermiştir. Hastanede yatan hastaların günlük ağız akımını sağlamalarının ve yoğun bakımda olan hastaların ağzının her gün antibakteriyel gargaralar ile temizlenmesinin hastalık riskinin azaltılmasında yardımcı olduğu gözlenmiştir.
Solunum sistemimizi ilgilendiren bir diğer hastalık olan kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) amfizem ve kronik bronşit ile seyreder, hava yolunda tıkanıklığa neden olur. Hastalığın başlıca risk faktörü sigaradır. KOAH da periodontitis gibi bir kronik enfeksiyondur ve bu durum iki hastalık arasında bir ilişki olabileceğini düşündürmektedir. Konuyla ilgili yapılan kapsamlı çalışmalarda kötü ağız bakımı, periodontitis (kemik yıkımı) ve sigara arasında ciddi bir ilişki bulunmuştur. KOAH hastalarında sağlıklı bireylere oranla çok daha fazla kemik kaybı olduğu saptanmıştır. Periodontal tedavinin KOAH riskini azaltıp azaltmadığı üzerine çalışmalar halen devam etmektedir.

Sonuç olarak dişeti hastalıkları tüm bu sistemik hastalıkların oluşumunda yer alan risk faktörlerinden bir tanesidir. Sistemik hastalıkların başlamasını kolaylaştırabildiği ya da ilerleyişini kötü yönde etkileyebildiği artık bilinen bir gerçektir. Biz diş hekimleri de dişeti hastalıklarını tedavi ederek hem dişlerin ağızda kalmasını sağlamayı hem de bazıları ölümcül olan sistemik hastalıklar için bir risk faktörünü ortadan kaldırmayı hedeflemekteyiz. Unutmamalıyız ki sağlıklı dişeti ve dişler, sağlıklı vücudun anahtarıdır.

Kaynak:  Acıbadem Hastanesi web sitesi
(www.acibadem.com.tr)


İçeriği Paylaşın