Gazeteci Mesut Yar: Panik Atak İle Yaşamayı Öğrendim

Gazeteci Mesut Yar: Panik Atak İle Yaşamayı Öğrendim

Gazeteci Mesut Yar: Panik Atak İle Yaşamayı Öğrendim

Bizi Takip Et


RÖPORTAJ: Demet DEMİRKIR

Hayatını; “30’lu, 40’lı yaşlardaki ve 40 yaşından sonraki Mesut Yar” diye tanımlayan `Burada Laf Çok` programının yapımcı ve sunucusu Gazeteci Mesut Yar, sağlığın, beslenme disiplininden geçtiğini söylüyor.

Aynı zamanda Posta gazetesinde Tv eleştirmeni olan Mesut Yar, 1 buçuk yılda 40 kilo verdi, ardından da “Acı Reçeteyle Tatlı Son” adlı bir kitap yazarak zayıflama öyküsünü anlattı. Haftada dört akşam “Burada Laf Çok” programıyla ekranda gördüğümüz Yar`ın zayıflama öyküsü herkesce malum…

Ancak Mesut Yar`ın sağlığı, sadece kilolarıyla sınırlı değil… Diğer bütün insanlar gibi, onun da başka sağlık sorunları var… Örneğin 20 yıldır panik atak ile başa çıkmaya çalışıyor… Genç yaşlarda ailesinde kayıplar yaşadığı için kaybetme korkusu var ve bu korkusunu yenmek için uğraşıyor. Bir taraftan da  sigarayı bırakmak için zaman kolluyor… Bu yılki hedefi sigarayı bırakmak… Hatta tüm sigara içenlere sesleniyor, “Keşke herkes sigarayı bıraksa”…

Peki Mesut Yar, kilo verdikten sonra hayatında ne değişti? Sağlığıyla ilgili ne gibi olumlu gelişmeler oldu? Sağlığıyla ilgili bundan sonraki hedefi ne? Panikatak hastalığıyla nasıl başa çıkıyor? Hayata dair korkuları neler ve bu korkularıyla başa çıkabiliyor mu? Dünyadaki insanlar, kendi sağlıkları için ne yapmalılar? Tüm bu soruları Mesut Yar`a yönelttik.

İşte yanıtları…

. Sağlıklı erkek sizce kime denir? Bir insan sağlıklı olmak için nelere dikkat etmelidir?
“Hayatımı; 30 yaşına kadar olan Mesut Yar, 40 yaşına kadar olan Mesut Yar ve 40’ından sonraki Mesut Yar diye üç şekilde ayırabiliriz. 30 yaşına kadarki Mesut Yar’a sağlıklı erkek denmezdi çünkü yaşadığınız çağın beslenme koşulları, margarinler vs. vardı. Bizim kuşak, beslenme disiplini diye bir şeyi bilmiyordu ama beslenme disiplini olmadan da sağlıklı olunmuyor. Ben spor da yapmıyordum.

Zaten çok kilolu bir çocuktum ve 30 yaşıma kadar bu böyle gitti. 30 yaşımda ilk kez doktora gittiğimde bana ne yemediğimi sordu, mesela ben hiç balık yememiştim. Daha sonra balıklı süreç başladı ama `rakı-balık` şeklindeydi. Yine yanlış anlamıştım ve yine sağlıklı bir beslenme anlayışı yoktu.

40’ımdan sonra ise sanırım insan, gelişen teknoloji ve bulunduğu konumla da ilgili olarak daha dikkatli oluyor. Bu evrim sürecine bakarsak demek ki benim kuşağım 40 yaşından sonra aklı başına gelen bir kuşak.

Sağlıklı insan, kendisine dikkat eden, kendisini dinlemeye başlayan, kendisini dinledikten sonra makul disiplinleri uygulayan insana deniyor. Bu şekilde, bir süre sonra sağlıklı insan oluyorsunuz. Dilerim ki, insanlar sağlıklı yaşamayı, sağlıklarını kaybetmeden önce öğrensinler.”

“HALA SAĞLIKLI DEĞİLİM”

. Yaptığınız sağlıklı erkek tanımına uyuyor musunuz? Sağlıklı olmak için neler yapıyorsunuz?
“Sağlıklı erkek içinde çok cinsiyet barındıran bir şey. Bizim kuşağımızın gelenekleri üzerinden gidiyorum, mesela biz cinselliği belli bir disiplinle yaşayan, evlilik dünyasıyla tanışan bir kuşaktık. İşin cinsellik kısmını bir tarafa koyuyorum, o da bilgelikle artan, zaman içerisinde öğrenilen bir şey ve ne okuduğunuz ne yaşadığınızla ilgili. Diğer yandan sağlıklı erkek; kan değerleri iyi, iyi beslenen, spor yapan erkek ise ben hala sağlıklı değilim.”

“KENDİ MODELİMİ KENDİM YARATTIM”

. Geçen yıl 40 kilo vermenizden önceki dönemlerde de çeşitli diyetler yaptınız mı?
“Ben bir diyetisyen mağduruyum çünkü diyetisyenlerin herkes için geliştirdiği bir ortak reçete var. Oysa ben buna inanmıyorum. İnsanların nasıl DNA’ları birbirlerinden farklıysa kendileri için geliştirilebilecek gıda modelleri de farklıdır. Ben kamuya açık diyet modellerini uygulayarak çok kilo verdim ve çok kilo aldım. Bu durumda hem akıl olarak hem de vücut olarak deforme oldum. Sonra şunu yaptım, ‘Bütün bu düş kırıklıklarından aslında düzgün bir şey çıkabilir, her gün yaptığın yanlışları toparla ve o yanlışları yapmamaya dikkat et’ diyerek kendi modelimi kendim yarattım ve ondan sonraki diyetim başarılı oldu. Başarısız diyetlerimin hepsi saçma sapandı; aç kalarak, sadece kalori hesabı yaparak… Kalori hesabında; vitamini, karbonhidratı hatta nişastayı bile çok doğru hesaplamak lazım. Ben bun hesaplamaları önceleri çok ciddiye almadım, çok bilimsel bakmadım ama şimdi çok daha bilimsel bakıyorum ve beslenmemi dengeliyorum.”

. Son olarak 40 kilo verdiniz ve sizin de söylediğiniz gibi “Şişman adam sevimlidir” imajından sıyrılarak bambaşka bir “Mesut Yar” oldunuz. 40 kiloyu ne kadar zamanda verdiniz ve bu süreçte ne gibi zorluklar yaşadınız? Neleri yemediniz, içmediniz, neleri yediniz?
“`Şişman adam sevimlidir, sevimli adam da cinsiyetsizdir` lafı benim bir sosyolog arkadaşıma aitti, bu benim çok ağırıma gidiyordu genç yaşlarda…

Yaklaşık 45-46 kilo verdim ama 40 kiloya sabitledim çünkü o 5-6 kilo çöküntüye sebep oldu ve tekrar 5-6 kilo aldım. 40 kiloya sabitledim ve bu kiloyu bir buçuk yılda verdim ve bir buçuk yıldır da bu şekilde yaşıyorum.”

Benim izleyicim tarafından bu kadar kilo vermem ciddi düş kırıklığıydı ama izleyicim olmayan, kendisine bir kişisel gelişim gurusu arayan insanlar için ise `Vay be` diyecekleri bir model oldum.

Ben alkolü hiç kesmedim, her akşam iki duble rakım ya da şarabım vardır. Bunları dengeli tüketmeye başladım mesela gündüz yediğim simidin yarısını keserim, öğlen içtiğim çorbayı mercimek değil de domates çorbasıyla değiştiririm. Birini alıp yerine birini koyarak dengeli bir sisteme gittim ama vitamin, kalsiyum, mineral, bunları almayı önemsedim. Hiç yağ kullanmıyorum, yağı sadece belki hafta sonu arkadaşlarla yaptığım kaçamaklarda kullanırım ama sanırım 3 sene içerisinde sadece 1 litre zeytinyağı kullanmışımdır.”

“SALÇA VE BAHARATIN MÜTHİŞ BİR UYUMU VAR”

. Yağ olmadan yemeklerinizi nasıl pişiriyorsunuz?
“Yemek iyi pişiriliyorsa salça ve baharatın müthiş bir uyumu var. Buharda pişen yemek vs. bana göre değildi ama ben ızgaraya ağırlık verdim. Peyniri bile ızgara ederek yiyorum. Yağ tüketmiyorum, omega 3 gibi yağları ise dışarıdan kapsüller şeklinde alıyorum, haftada 2-3 kez de balık yiyerek omega ihtiyacımı oradan karşılıyorum.”

“EYLÜL SONUNA KADAR SİGARAYI BIRAKIRIM”

. Kilolarınız televizyon programları yapmanızı engelliyor muydu ya da zorlaştırıyor muydu, özel yaşantınızda da fiziksel aktiviteler ve ruhsal sıkıntılar anlamında bazı engellerle karşılaşıyor muydunuz?
“Evet, kilolarım nedeniyle sıkıntıyla çok karşılaştım, engelleyici bir şey. Fiziki olarak tamam çok sevimli bir adam ama iki buçuk saat canlı yayın yapıyorsunuz ve performans harcıyorsunuz, su gibi olmuş iki gömlek değiştirdiğimi bilirim. Çok başım ağrıyordu, öyle zamanlarda, `Ağabey, çok zeki adamsın, kafan çalıştığı için ağrıyor`  diyorlardı. Oysa baş ağrılarımın nedeni kilo fazlalığının getirdiği yüksek tansiyonmuş.

Şu an çok daha rahatım, fiziki performanslar açısından da çok rahatım ama bir tek sigara sorunum var, onu da kafaya koydum eylül ayı içerisinde ben bunu bitiririm.”

“KIYAFETLERİMİ OĞLUMA VE AĞABEYİME VERDİM”

. Kilo verdikten sonra, bedeninize büyük gelen giysilerinizi ne yaptınız? Hatıra olsun diye sakladığınız kıyafetleriniz var mı?
“Kendim için sakladığım iki tane giysi var, bir daha asla bu bedene gelmeyeceksin diyorum. Ama kıyafetlerimin çoğunu oğluma ve ağabeyime verdim çünkü onlar da kilolu. Kilo verme sürecinde de gardırobum değişti.”

“HAYAT 20 YAŞINDA OLDUĞU GİBİ GİTMİYOR”

. Oğlunuzu da kilo vermesi için özendirdiğiniz oluyor mu?
“Ona, model olarak kendimi koydum ama tamamen bireysel fikri önemli. Oğlum 20 yaşında, onun görüşlerine çok değer veriyorum, ona sadece şunu anlattım: ‘Senin yaşında ben de senin gibiydim fakat işler hiç de umduğun gibi gitmiyor. Hayat 20 yaşında olduğu gibi gitmiyor.”

. Kilonuzu korumak için neler yapıyorsunuz? Yemeklerinizde ana ve ara öğünlere dikkat eder misiniz?
“Yemeye dikkat ediyorum, haftanın en az 5 günü birbuçuk saat olmak üzere kardiyo yapıyor, bundan hiç vazgeçmiyorum. Benim için yemek üç öğündür, ana ve ara öğün ayrımım yoktur.”

“GÜNDE 5,5  SAAT UYUYORUM”

. Yoğun tempolu bir işe sahipsiniz ve gece geç vakte kadar işinizin başındasınız, bu durumdu uyku düzeninizi nasıl ayarlıyorsunuz?
“Uyku düzenimi çalıştığım şekle göre ayarlıyorum mesela gece programı yaptığım için şimdiki düzenim sabaha karşı 4’te yatağa girerim, sabah 9 buçukta kalkarım. Günlük uyku saatim 5 buçuk saattir ve bu 20 senedir böyle, gayet de yeterli oluyor.”

8 saat uyuyan birçok arkadaşımdan ikibuçuk, üç saat daha az uyuyup, daha fazla yaşayarak bu dünyaya daha kalıcı şeyler bırakacağımı düşünüyorum.”

“BAZEN RÖTAR YAPIYORUM”

. Sağlık konusunda kendinize not verecek olsanız, kaç verirdiniz: zayıf, orta, iyi, pekiyi? Sağlığa dikkat etme anlamında kendinizden şikayetçi olduğunuz bir konu var mı?
“Kendime iyi not verirdim. Kontrollerimi zamanında yaptırmam gerekirken bazen rötar yapıyorum sadece buna kızıyorum. Basit bir spor yaralanmasında bile doktora gitmem gerekirken gitmiyorum, sonra başıma bela oluyor. Bazen her şeyi boş veriyorum, kendini sıkma diyorum, bu da iyi bir şey değil ama belli bir disipline oturdu artık istesem de kilo almıyorum.”

. Yoğun çalışma düzeniniz içinde stresi azaltmak için bir yönteminiz var mı?
“Belgesel yazmak ve çekmek benim en sevdiğim şeyler ama beni en çok rahatlatan şey uzun yolda araba kullanmak. Datça’ya gidiyorum sık sık; en sevdiğim yerdir. Datça`da bir taş ev yaptım, her hafta oraya bir şey götürmek, ev ile uğraşmak gibi hobilerim var. Eğer pazar günü İstanbul’da isem arkadaşlarımla piknik yapmak, Sicilya masaları kurmak, onlarla beraber yiyip içmek en sevdiğim şeyler.”

“PANİK ATAK HASTASIYIM AMA KONTROL ETMEYİ ÖĞRENDİM”

. Hiç check-up yaptırdınız mı?
“Çok yaptırdım, 20 yaşımdan beri yaptırıyorum. 20 yıl önce bana panikatak teşhisi kondu. Onunla baş etmeye çalışıyorum, artık profesyonel oldum. Senede iki kere sağlam bir panik atak krizi geçiririm. 10-15 tane de anksiyete krizi geçiririm ama artık kontrol edebiliyorum. Dolayısıyla böyle adamların doktorlarla çok ilişkisi oluyor. Check-up yaptırıyorum ama dediğim gibi bazen bir ay gecikmeli olabiliyor.”

“BİR DÖNEM SOSYAL FOBİK BİR ADAMDIM”

. Peki, panikatak hayatınızı ne yönde etkiliyor?
“Bir dönem çok sosyal fobik bir adamdım ama şimdi çok iyiyim.”

. İlaç kullanıyor musunuz panikatağınızla ilgili?
“Evet, zaman zaman kullanıyorum. Sağlığımla ilgili bir sorun yok ama ailesini çok erken kaybetmiş bir insan olarak dikkat etmeye çalışıyorum bir yandan da hayat sizi bir yere götürüyor, siz isteseniz de istemeseniz de olacağın önüne çok geçemiyorsunuz.”

“İNANÇLI BİR İNSANIM”

. “Ailesini erken kaybetmiş biriyim” dediniz. Kaybetme korkunuz var mı? Bununla nasıl başa çıkıyorsunuz?
“Evet, var. Başa çıkamıyorum, korkuyorum. Çok inançlı bir insanım, kendi dinime inandığım gibi bütün dünya inanışlarına da çok değer veriyorum. Hepsini araştırıyorum, çok ilginç keşiş yolculuklarım vardır. Dolayısıyla bir şeylere sığınarak korkuyu atmaya çalışıyorum.”

. Daha toplumsal bir konuya değinecek olursak; toplumun ruh sağlığını nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Dünyanın hali iyi değil, dünya konjonktüründe düşünecek olursak insanların çok mutlu olduklarını, çok sağlıklı olduklarını düşünmüyorum. Huzur arayışı vardır ya oysaki aksine davranıyoruz. Çok fazla kaos var insanlara üzülüyorum ve kurtarıcınız geldi demek istiyorum ama maalesef yok.”

“HAYATA DEĞER VERMEK LAZIM”

. İnsanlara sağlıklı bireyler olmaları için neler öneriyorsunuz?
“Keşke hepbirlikte sigarayı bıraksak, daha mantıklı yaşasak ama beslenme konusunda çok emin değilim daha mantıklı nasıl besleniriz diye… Mutlu olduğumuz şeyi yiyerek mi kendimizi iyi hissederiz yoksa bizi mutsuz eden bir şeyi yiyerek zayıfladığımızda mı iyi hissederiz?

Hayat kısa, değerini vermek lazım; vücuda, beyine, kalbe, sevdiklerimize, hayata değer vermek lazım. Aldığımız armağana nasıl seviniyorsak hayat da bir armağan, ona da aynı şekilde sevinmemiz lazım.”

Panik atak nedir?
“Bunaltı ve korkuya benzeyen bir duygudur. Birçok ruhsal hastalıkta ortaya çıkar. Yoğun olarak ortaya çıkan ve baş edilemeyen bunaltı durumlarına bunaltı bozuklukları denir. Panik bozukluk bunaltı bozukluklarından biridir. Yaşam boyu en az bir kez panik nöbeti geçirme olasılığı yüzde 10, genel nüfusta yaşam boyu yaygınlık oranı yüzde 1- 2 olarak bulunmuştur. Bu rakamlar panik bozukluğun toplumlarda ne denli sık karşımıza çıktığını göstermektedir.”


İçeriği Paylaşın