“GDO’lu Besinler Nedeniyle Erkekler Çok Dişileşti”

“GDO’lu Besinler Nedeniyle Erkekler Çok Dişileşti”

“GDO’lu Besinler Nedeniyle Erkekler Çok Dişileşti”

Bizi Takip Et


Söyleşi: DEMET DEMİRKIR

Dört dilde okur-yazar olan ünlü Modacı Barbaros Şansal, yedi yaşından beri yani 45 yıldır dikiş dikiyor ama kendisine hala ‘terzi yamağı’ diyor.

Şansal, sağlıklı olmak için öncelikle düşüncelerin sağlıklı olması gerektiğine inanıyor, “En önemlisi akıl sağlığıdır” diyor. Yerine ve zamanına göre yapılan hiçbir şeyin zararlı olmadığını düşünüyor. Barbaros Şansal, hayat felsefesini, “Hayat benimle dalga geçeceğine, ben onunla dalga geçerim. Yaşanılan an hayattır” sözleriyle özetliyor.

Yüksek kolesterol hastası olan Şansal, bu durumu ciddiye almıyor. Kendi tezini şöyle savunuyor:

“Kolesterolüm için doktor bana ilaç verdi ve dedi ki ‘kolesterol ilaçları böbreklerini yoracak’; ben de ilacı bıraktım çünkü kolesterolün yüksekliği bir rahatsızlık değil, belli bir yaştan sonra zaten yüksek olması gerekiyor.”

Toplumun ruh sağlığının “berbat” olduğunu söyleyen Şansal, insanların kimlik bölünmesi yaşadığından söz ediyor, “Herkes bir başkası olmaya çalışıyor. Evde başka, iş yerinde başka biri oluyor. Doğru olan tek kimliktir” diyor.

Doğal dengeden,  doğada beslenme zincirinden söz ediyor ve doğadan gelen her şeyin doğru ve şifalı olduğuna içtenlikle inananlardan. Dolayısıyla alternatif tıbbın büyük destekleyicilerinden. Bir bardak ıhlamurun yerini hiçbir şeyin tutmayacağını, ilaç sanayinin ürettiği ilaçların yan etkileri olduğunu hatırlatıyor.

İlacın kökeninin bitkilere dayandığını vurgulayarak, konuyu noktalıyor:
“Eskiden insanlar doğal bitkilerle tedavi edilirdi, ne zaman ki sentetik ilaç sanayi başladı hastalıklar çeşitlendi ve arttı, o yüzden ben bitkilerin şifasına inanıyorum.”

Erkeklerin çok dişileştiğinden, botoks ile maymuna dönen kadınlardan ve erkeklerden söz ediyor. 10 yaşındaki kızlarının saçını boyayan kadınları, doğal olmayan yöntemlerin insan sağlığına zarar verdiğini üstüne üstlük estetiği de  bozduğunu anlatıyor…

Barbaros Şansal ile hayat, sağlık, estetik, kaynamış nane limon, renkler… Hatta marihuana ve eroin kullanımı üzerine daldan dala konarak sohbet ettik.

Barbaros Şansal; kendine özgü yorumları, hayata dair ilginç fikirleri ve tabii ki en doğal haliyle Sağlığım İçin Her Şey com’un kunuğu oldu.
Keyifle okuyacağınızı umduğumuz sohbetimizi, virgülüne dokunmadan sizlerle paylaşıyoruz.

. Kendinize “terzi yamağı” diyorsunuz. Bu lakaba hangi anlamı yüklüyorsunuz?
“Hayat boyu öğrenci olduğum için yani öğrenmeyi öğrendiğim için öğrencilikten çıkamıyorum. Bir de ustam Yıldırım Mayruk, kendine terzi derken ben ne diyebilirim ki; terzi yamağı diyebilirim. Aslında ironi bu, logo. Yamak olarak marka tescilleri de aldık, ‘Yamak Strateji’ diye bir markamız var. Herkesin bir şey olduğu bir yerde, hiçbir şey olmayınca çok şey oluyorsunuz. Sıradan olmak meziyet haline geliyor; biraz da ironi olarak kullanıyorum ‘yamak’ kelimesini.

Yoksa dört dilde okur -yazarıyım, 45 yıldır dikiş dikiyorum, Mevhibe İnönü’nün elbiselerini babaannem dikerdi, ben de böyle başladım yedi yaşımda. Yamak olarak başladım, üstüme yapıştı; ama ben rahatsız değilim.”

“KENDİME ZAMAN AYIRMAM”
. Çalışma temponuz yoğun mu, kendinize vakit ayırabiliyor musunuz?
“Zaman kazanılmaz, harcanır. Benim çalışma saatlerim sabit değildir, çalışma tempom ağır tabii ki günde dört, beş saat uyuyabiliyorum. Mesaim sabah dokuz akşam yedi. Cumartesiler de dahil ve bazen gece de çalışabiliyoruz. Evimle işim aynı binada olduğu için bazen geceleri yalnız da çalışıyorum. Çok yoğun bir çalışma tempomuz var çünkü her seferinde yeni bir elbise her seferinde yeni bir hayal var.

Bir şeyin tekrarı olmadığı için yeniden ar-ge başlıyor. Yoğun ama çok zor değil, yaptığınız işi profesyonel yapıyorsanız eğer stokunuzu biliyorsanız, ne yapacağınızı biliyorsanız ve planlayabiliyorsanız problem olmaz. Benim  karmaşa adına bir yoğunluğum yok.

Ben kendime zaman ayırmam. Benim için boş vakit yoktur, kitap okurum, müzik dinlerim gibi şeylerim yok. Kitap okursam iş yerinde de okurum, müzik dinleyeceksem ipodu takarım kulağıma, çalışırken de dinlerim.”

“SAĞLIK, HAYATA SAĞLIKLI BAKIŞLA İLGİLİ”
. Sağlıklı dolayısıyla kaliteli bir yaşam sürmek için nelere dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz? Siz sağlığınıza örneğin beslenme ve uyku düzeninize özen gösteriyor musunuz?
“Ben sigara içiyorum, sabahları altı tane bisküvi, bir fincan çay, bir nescafe ve dört sigarayla güne başlıyorum. Öğlen tost ya da pizza ne varsa onları yiyorum. Akşam bazen evde yiyorum bazen dışarıda. Düzenli beslenmiyorum, düzenli yaşamıyorum. Alkol kullanıyorum.

54 yaşımdayım ama henüz önemli bir hastalık geçirmedim. Bu yüzden sağlık, biraz da hayata bakışla ilgili. Nasıl ki, kanserin yüzde 50’si moral ise sağlıklı yaşamak da hayata sağlıklı bakışla, sağlıklı düşünceyle ilgilidir.”

“LÖK GİBİ OTURMAM”
. Sağlıklı görünen düzgün bir fiziğiniz var. Bunu neye borçlusunuz?
“Ben lök gibi oturmam, çalışırken fiili olarak fiziki aktivite içerisindeyim. Yürürüm, vaktim oldukça toplu taşıma araçlarını kullanırım, bolca seyahat ediyorum, aktif bir hayatım olduğu için masa başı bir görevim olmadığı için kilo almıyorum ama bu sene hayatımda ilk kez dört kilo aldım. 45 yaşından sonra metabolizma yavaşladığı için kilo yapıyor.”

. Spor yapıyor musunuz; hangi spor veya sporlar, her gün mü, günde kaç saat?
“İki yıl öncesine kadar spor yapıyordum; yüzüyordum ve yürüyüş yapıyordum ama artık yapamıyorum. Şu an spor salonunun aidatını ödememe rağmen gitmiyorum.”

. Aldığınız kilolarda sporu bırakmanızın etkisi var mı?
“Tabii ki sporu bırakmamın etkisi vardır. Bir de diş tedavilerim vardı, yiyecekleri çiğneyemiyordum, onun da etkisi vardı. Ama şimdi düzeliyor.”

“RENKLERİN HEPSİ EVLATLARIM”
. Renklerin insan üzerinde olumlu ya da olumsuz etkileri nelerdir; hangi renkler hangi duyguyu çağrıştırıyor? Sizin favori renginiz hangisi, neden?
“Benim favori rengim, mor. Çok ilahi bir renk, depresif bir renk ve sanatçı rengi. Aynı zamanda kutsal, dini bir renk. Kardinal rengidir ama benim öyle inançlarım yok. Aslında renk diye bir şey yok, ışık ve fizik var. İnsanoğlu kırmızıyı gören tek yaratıktır. Renkleri bu kadar çeşitli ve farklı gören göz yapısı bir tek insanoğlunda var.

İnsanların üzerinde rengin etkisi var ama renk dokuyla bir aradayken etkilidir, tek başına ışık rengi olarak değil. Ben her rengi severim. Uçuk toz pembe de, kahverengi de severim. Hepsi benim evlatlarım, ben onlarla büyüdüm onlarla yaşadım. Ama cart kırmızı sevmem, bir de çingene pembesi sevmem. Benim skalam ara tonlar ve derecelerdir. Gerçi tahsilim de bunun üzerine olduğu için hakim olabiliyorum onlara.”

 “SİYAH İNSANLARI İNCE GÖSTERMEZ”
. Siz renklerin insan üzerinde bir enerjisi olduğuna inanıyor musunuz?
“Bu kişinin bakışıyla ilgilidir. Hiçbir insan bir rengi aynı görmez. Siz farklı görürsünüz, ben farklı görürüm. Bu biyolojik yapıyla, ışığın kırılmasıyla alakalıdır. Hiç kimse bir rengi başkasıyla aynı görmez. Diğer kişinin gözünü bile taksanız aynı göremezsiniz.

Dolayısıyla sizin uygun gördüğünüz renk, diğeri için uygun olmayabilir. İnsanın kendini iyi hissettiği rengin pozitif etkisi vardır ama mesela siyah her zaman kötü bir etki bırakır ama nedense Türk insanı siyahı çok seviyor; ince gösteriyor zannediyorlar ama öyle inandıkları ve öyle düşündükleri için öyle görüyorlar yoksa katiyen siyah ince göstermez.

Siyah matemin rengidir ve aslına bakılırsa siyah ve beyaz renk değildir, ışıksızlık ve ışıktır. Diğerleri renktir.

“ŞİMDİKİ ZAMANDIR HAYAT”
. Pozitif bir insan olmak için nasıl bir felsefe benimsemek gerekiyor. Sizin hayat felsefeniz nedir?
“Hayat benimle dalga geçeceğine, ben onunla dalga geçiyorum. Pesimist olmamak lazım diye düşünüyorum. Geçmişle yaşamamak, geleceği de düşünmemek lazım. O anı yaşamak lazım çünkü şimdiki zamandır hayat. Şimdiki zamana ne kadar inanır doğru formatla algılar, kaydeder ve ileriye dönük kullanabilirseniz o kadar faydası vardır.”

. Kolesterol ve damar tıkanıklığı rahatsızlığınız var. Sağlık sorunlarınız, yaşantınızı ve mesleki çalışmalarınızı nasıl etkiliyor? Tedavisini aksatmadan sürdürenlerden misiniz, yoksa sağlığını ciddiye almayanlardan mısınız?
“Ciddiye almıyorum. Kolesterolüm için doktor bana ilaç verdi ve dedi ki ‘kolesterol ilaçları böbreklerini yoracak’. Ben de bıraktım çünkü kolesterolün yüksekliği bir rahatsızlık değil, belli bir yaştan sonra zaten yüksek olması gerekiyor. Enerjiyi ememediği için kandaki yağla besleniyor vücut. Benimki oldukça yüksek ama rahatsız etmiyor. Kolesterolü daha yüksek olanlar var, çok daha düşük olup da çok rahatsız olanlar da var.”

. Yaptığınız bir röportajda yurtdışında marihuana kullandığınızı belirtiyorsunuz. Nasıl başladınız, bırakmaya nasıl karar verdiniz?
“Toprakta yetişen her şey tütün, çay, marihuana aynı şeylerdir. Başlamak ya da bırakmak diye bir şey yok. Yurtdışında yaşadığım yıllarda kullandım; herkes kullanıyordu. Benim için sorun değil, uyuşturucu beni yönetemez ama ben onu yönetirim.

Nerede durduğunuzu bildikten sonra alkol almak gibi, sevişmek gibi, kavga etmek gibi, telefonla konuşmak gibi; limiti aşmayınca sorun değil. Ben sentetik kullanmadığım için bir şey olmadı, sentetikler bağımlılık yapıyor. Marihuana bağımlılık yapmaz; bırakılabilir. Eroin gibi ağır uyuşturucular bağımlılık yapar ve çok ağır hasar bırakırlar. Benim onlarla işim olmadığına göre problem olmadı ama gözümün önünde kullananlar oldu.”

. Eroini denediniz mi?
“Eroin hiç denemedim, kullanan çok arkadaşım oldu. Ölenler oldu, aklını yitirenler oldu, hastaneye yatanlar oldu. Onları görünce zaten niye kullanasınız ki.”

“YATILI OKULDA KÖTÜ ANILARIM OLMADI”
. Yatılı okulda okumuşsunuz. O günlerden söz eder misiniz? Sizin için en zor ve en keyifli yanları nelerdi? Psikolojiniz nasıl etkilendi?
“Çok küçük yaşta bağımsız olmayı, birey olmayı öğreniyorsunuz yatılı okulda disiplinden dolayı. Yatılı okullarda kötü anım yok ama iyi anım çok fazla.

Mesela ilkokulda Ömercik ile bir film çevirdik biz. Yıl yanılmıyorsam 68’di. Hep takdirle geçtim, daha sonraki okullarda da yatılı okudum bundan hiç sıkıntı duymadım. Zaten aile problemlerim de olduğu için yatılı okumam gerekiyordu. Aile stresini yaşamadım ve okul benim ailem, evim oldu. Bu nedenle daha sosyal oldum, çok okul değiştirdim ve çok insanla muhatap oldum.”

 “KEŞKE ÖĞRENCİ KALSAYDIK”
. Unutamadığınız bir anınız var mı?
“İlkokuldayken, “müsamere salonunda ruh var” diye bir yalan uydurdum ve herkesi korkuttum, sadece ben girebiliyordum. Beni Karagöz yapmadılar diye Karagöz’ün şalvarını çaldım ve piyanonun içine sakladım.

Müsamere günü hoca, piyanoyu çalacaktı, piyanodan ses çıkmayınca şalvar bulundu. Sonra beni koroya attılar çok üzülmüştüm. Anılar çok fazla, keşke öğrenci kalsaydık.”

“AYNALAR İNSANI DOĞALLIKTAN UZAKLAŞTIRIR”
. Aynaya bakmaktan hoşlanmıyorsunuz ve aynaya bakanları da komik buluyorsunuz. Bu tezinizin temeli nedir?
“Aynalar hayatı tersten gösterir. Araba kullanırken dikiz aynasından baktığınız ambulans yazısı terstendir aynı şekilde itfaiye yazısı da öyledir. Aynaların ön yüzü saydam, parlaktır ama arka tarafları simsiyah bir cıvayla kaplıdır.

Aynalar doğruyu söylemez aksını gösterir. Dünyada aynaya bakan başka canlı yoktur bir tek insan bakar. Bir inek bile saydam su sathına su içmek için eğildiğinde, dili değdiğinde o satıh titrer ve sadece su içer. Oysa insan ayna karşısında prova yapar bana da bu çok komik gelir.

Aynalar, insanı doğallıktan uzaklaştırır. Mimiklerinizi değiştirirsiniz, hareketlerinizi değiştirirsiniz. En doğal, naif ve ütüsüz kimliktir.”

“EVDEKİ HAYATLA SOKAKTAKİ HAYATLAR BAMBAŞKA”
. Toplumun psikolojik sağlığıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
“Türk toplumunun ruh sağlığı berbat. İki nedenden dolayı berbat birincisi medya, çok afyonluyor Türkleri. Devamlı şiddet, cinsellik, hırsızlık, cinayet ve siyaset üzerine kuruyorlar her şeyi. Herhangi bir belgesel, tartışma programı göremiyorsunuz.

Medya bilgi açısından çok zayıf; medya eğitir aslında. O yüzden ben televizyon seyretmiyorum. Türkiye’de asıl sorun şudur, 70’lerin ortalarına kadar insanların evleri, okulları ve sokakları birbirine yakın standarttaydı ama şimdi çok değişti.

Evdeki hayat, işteki hayat, okuldaki hayat, sokaktaki hayat bambaşka. Bu farklılıklar rahatsızlıklar yaratıyor, adaptasyon sorunları yaratıyor.
Herkes bir başkası olmaya çalışıyor, evinde başkası oluyor, iş yerinde başkası, okulda başkası oluyor. Doğru olan tek bir kimliktir.”

“İNSAN VAHŞİDİR”
. Günümüzde şiddet içerikli yayınların betimlenerek verilmesi sizce doğru mu, insan psikolojisini etkiler mi bu durum?
“Doğru değil. Raiting, izlenme oranı olarak kullanılması çok yanlış. Toplum bunu kanıksıyor çünkü. Artık cinayet haberleri karşısında, ‘cinayet’ deyip geçiyoruz; nedenini araştırmadan.

Toplumun genelde ruh sağlığı bozuk. Hem aile içinden hem eğitimden bozuk. Felsefe dersleri kaldırıldı artık ve Türk insanına böyle bir oyun oynandı. Sonuçlarına da katlanır buna sebep olanlar. Halk çekiyor çilesini ama izlemesinler onlarda, bilinçlensinler, okumasınlar. Bilakis halk ilgi duyuyor. İnsan vahşidir, en vahşi yaratıktır.”

“NANE LİMONUN YERİNİ HİÇBİR ŞEY TUTAMAZ”
. Alternatif tıbba inanıyor musunuz?
“Tıp bitkiseldir. Bütün ilaçların kökeni bitkiseldir. Yüzde 70’i de denizlerden elde ediliyor zaten. Ametaller, metaller, bitkisel kökler gerçekten işe yarar. Nane limonun yerini hiçbir şey tutmaz. Kaynamış elmanın yerini, kaynamış ıhlamurun yerini hiçbir şey tutamaz.

Kimyasal, vücutta geçici bir rahatlama yapıyor ama vücutta tahribata neden oluyor. İlaçların yan etkileri var oysa ki bitkilerin yok. Eskiden insanlar doğal bitkilerle tedavi edilirdi, ne zaman ki sentetik ilaç sanayi başladı hastalıklar çeşitlendi ve arttı, o yüzden ben bitkileri daha çok beğenirim.”

. Yemek pişirmeyi sever misiniz?
“Yemek yapmayı çok severim. Karidesli makarna, su muhallebisi, bademli pilav pişiririm.”

“ERKEKLER ÇOK DİŞİLEŞTİ”
. Erkeklerin estetik merakını nasıl değerlendiriyorsunuz? (Botoks, saç ekimi vs…) Geçmişten günümüze ne değişti?
“Erkekler çok dişileşti. Estetik merakı vücuttaki östrojenin artmasından kaynaklanıyor. Sentetik GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) gıdalarla beslenmekden kaynaklanan bir etki.

Ben bir erkeğin bakımlı olmasına karşı değilim bilakis bakımlı olması çok doğru ama bunu abartanlar var. Estetiklerle maymuna dönen insanlar biliyorum bu kadında da erkekte de aynı. 10 yaşında küçük bir kızın saçını sarıya boyuyorlar mesela, o kimyasal vücuda giriyor. Üstelik saç boyası bir kadın için çok tehlikeli bir şey. Kozmetik ve kimya sanayi, dünyayı yönetiyor. Dolayısıyla bunu satmak için kandıran reklamlar yayınlıyorlar.

Kremin içinde cenin var diyor mesela, ne hakkın var senin bebek ceninini alıp krem yapıp onu yüzüne sürmeye. İnsanoğlu güzelliğe ve ölümsüzlüğe çok düşkün. Hiçbir şey sonradan olunmaz öyle doğulur. İnsan, kamburlarını donanım yapabilmeli, ben onu yapıyorum. Deveyi düşünün, kum çölünde kambur dediğimiz hörgücü en kutsal silahıdır. Farklılıklar ve çeşitlilikler zenginlik ve bereketi getirir.

Tek tip anne, tek tip baba, tek tip eğitim, tek tip öğretmen, tek tip siyaset, tek tip bakan; bana göre çeşitlilik ve farklılık güzeldir. Her gün bir başkası olmak ya da burnum bilmem kim gibi olsun, gözüm bilmem kim gibi olsun, kıyafetim şuna benzesin, arabam şununkinden olsun gibi… Keşfettiğiniz avladığınız müddetçe güzelsiniz. Avcı kimliğinizi kaybedip toplayıcı olduğunuzda sıradanlaşıyorsunuz.”

“EN ÖNEMLİSİ AKIL SAĞLIĞIDIR”
. İnsan hayatında en önemli şey nedir sizce?
“Sağlık, en önemli şeydir. İnsanoğlu 10 yaşından sonra nefes almayı da unutuyor. Sağlıklı olmak için; biyolojik yapınızla, çevrenizle ve hayatınızla bir bütün içinde ahenkli olmanız gerekiyor. Sigara içmek sağlığa zararlı, alkol sağlığa zararlı, cep telefonu zararlı, televizyon, internet, egzoz gazı zararlı, petrol yakıtları zararlı. Her şey zararlı, önemli olan dozunu ayarlamak.

Çok uzun yaşamak değil çok doğru ve dolu yaşamak önemli. At ot yiyor; at 10 dakikada otu kaka yapıp atıyor. O da tezeğe dönüşüyor ve yine işe yarıyor. Doğal döngü içindeyseniz hiçbir şeyin zararı yok. İnsan vücudunun her şeye ihtiyacı var, besin zincirinin en tepesindeyiz her şeyi yiyoruz.

Doğada her şeyi yiyen canlı yok. O yüzden çeşitlilikten uzaklaşmadan tek tipe dönmeden, gereksiz estetik ameliyatlara, diyetlere müracaat etmeden sağlıklı yaşanabilir. En önemlisi akli sağlığınızdır. Bir karavanada bir avuç pirinç pişmez ya da bir küçük sahanda bir karavana pirinci ıslatamazsınız. Doğru zemin, doğru zaman, doğru mekan ve doğru şahıs. Bunlar bir araya gelince her şey sağlıklıdır.”


İçeriği Paylaşın