Hastalarla İletişim Kuramayan Doktorlar…


Bizi Takip Et


Bundan birkaç yıl önce… İleri kalp yetmezliği tanısıyla eşim hastanede yatıyor…  Tam 2,5 ayın 20 günden fazlasını yoğun bakım servisinde geçiriyor. Diğer günlerde hasta odasında kah televizyon seyrederek, kah camdan dışarıyı seyredek taburcu olacağı günün gelmesini bekliyor; umutla, özlemle…

Yapılan tetkikler ve ilk tedaviler sonrasında kalbine pil takılma kararı veriliyor.  İlk denemede pilin telleri koroner sinüsü aşamıyor. Girişim başarısız. Beş saat süren ikinci girişimde ise, doktorlarımızın gayretiyle ve  bitmeyen sabırlarıyla pil takılıyor. Ama, dört gün sonra pilin tellerinden biri yerinden çıkınca bir başka operasyona daha giriyor eşim…

Kalp yetmezliği tedavisi işte böylesine uzun… Böylesine zahmetli… Moralimizi bir gün bile bozmuyoruz geçmek bilmeyen saatlerde, tükenmek bilmeyen hastane günlerinde…

Nerdeyse koca bir kış hastanede geçiyor eşim. Ocak ortasından Mart sonuna kadar… Günlerdir, hatta haftalardır evinin sıcacık yatağına hasret eşimin durumundaki hastalar için doktorunun, hemşiresinin güler yüzünden başka önemli ne olabilir? Ama gel gör ki, hastanelerdeki  asistan hekimlerin bazılarının hastalarla ve hasta yakınlarıyla iletişimleri çok kötü.

Eşimin kendi doktorlarının yaklaşımı ise son derece mükemmel… Türkiye’nin alanında en iyi kardiyoloji uzmanları odadan içeri girerken güler yüzleriyle “Günaydın” diyorlar, “Gecesinin  nasıl geçtiğini, bir sıkıntısı olup olmadığını” soruyorlar. Tedavi süreciyle ilgili bilgi veriyor, sorulara bıkıp usanmadan yanıt veriyorlar. Ama ya mesai saati sonrasında hastalarını teslim ettikleri bazı asistanlar? İçlerinde birkaç tanesi var ki, hastayla iletişimde gerçekten sıfırlar…

Akşam nöbet tesliminde hasta odasına girerken suratları “mahkeme duvarı gibi”
Sanki  yatakta bir hasta, bir insan yatmıyor. Ne bir merhaba, ne bir geçmiş olsun… Hastayla, yakınıyla göz teması kurmadan doğruca o günkü tetkik ve tedavi listesine yöneliyorlar. Nöbeti alacakları genç hekimi dinlerken, gene hastaya hiç bakmadan onunla ilgili sorular soruyorlar.

Oysa, bir hastaya adı ile hitap ederek, “merhaba” demek çok mu zor? “Bugün nasılsınız Ahmet Bey ya da Veli Bey? Herhangi bir şikayetiniz var mı? “ diye sormak…. Gözünün içine bakarak konuşmak… O gün yapılacak tedaviler konusunda bilgi vermek… Yaşama sıkıca sarılma telaşındaki, bir daha evine hiç dönememe, çocuklarını hiç kucağına alamama, kedisinin başını okşayamama kaygısı duyan bir hastaya gülümseyebilmek… Bunları yaparken aslında ona güven, umut ve sevgi vermek… Bunlar çok mu zor gerçekten?

Kim ne derse desin, hekim olmak önce insan olmayı gerektiriyor. Ancak iletişime kapalı, hastayla aralarına bir duvar ören genç hekimler, hasta yakınlarının da gözünün içine bakarak konuşmuyorlar. Tedavi süreciyle ilgili sorulardan rahatsız oluyorlar. Bana kalırsa bu tür hekimlik yaklaşımlarının altında; kendine güvensizlik ve ihmal edilmiş, önemsenmemiş bir çocukluk dönemi yatıyor.

Hocalar, tıp fakültesi öğrencilerine ve asistan hekimlere eğitim verirken, en az tıbbi bilgiler kadar, hasta ve hasta yakını ile iletişim becerisi konusunda da bilgilendirmeliler. Hatta tıp fakültelerinde hasta ve hasta yakınıyla iletişim konularında dersler de olmalı.

Ama gel gör ki, hasta yatağındaki hastayı görmezden gelip, kendi sorumluluğunu yazılı test sonuçlarını incelemek ve uzmanlığındaki organı tedavi etmek olarak gören hoca konumundaki doktorlar da yok mu? Ne yazık ki var…
Bazı asistan hekimlerin de hastasıyla ve hasta yakınıyla iletişime hiç girmeyen, asık suratlı hocalarını örnek aldığını söylemek mümkün.

Sakın, bana bugün sağlık sisteminde yaşanan, tam gün çalışma, muayenelerin kapatılma durumu gibi gelişmeleri bahane göstermeyin. Sakın, son günlerde giderek tırmanan hekimlere yönelik şiddeti gerekçe göstermeyin. Kesinlikle bu konularda hekimler içinde bulunduğu sorunlar karşısında mutsuz olmakta, seslerini duyurmaya ve yanlışlara dikkat çekmeye çalışmakta sonuna kadar haklılar. Ama, tüm bunlar insan sağlığı alanında hizmet veren bir meslek mensubunun hastasını yok saymasına, ona ilgisiz davranmasına, bir merhabayı, sıcak bir gülümsemeyi esirgemesine engel değil.

Üstelik, hasta yatağındaki hastaya yokmuş gibi davranmak, iletişimde duvar değil Çin Seddi gibi aşılmaz bir azametli duruş sergilemek ne yazık ki yıllardır bazı hekimlerde olan yanlış bir davranış…

esrako@gmail.com
www.esrakazancibasiilesaglik.com


İçeriği Paylaşın