Melih Gümüşbıçak Tribünde Erkeklerden Daha Çok Küfür Eden Kadınlar Var

Melih Gümüşbıçak Tribünde Erkeklerden Daha Çok Küfür Eden Kadınlar Var

Melih Gümüşbıçak Tribünde Erkeklerden Daha Çok Küfür Eden Kadınlar Var

Bizi Takip Et


RÖPORTAJ: Demet DEMİRKIR

Futbol yorumcusu sunucu Melih Gümüşbıçak, sağlıklı olmak için sağlıklı bir kafa yapısına sahip olmak gerektiğini söylüyor. “Bence en önemli sağlık unsuru insanın kendisidir” diyen Gümüşbıçak, insan vücudunun yeryüzündeki en güzel makinelerden birisi olduğuna inananlardan.

Hasta olduğunda doktora gidiyor ve ilaç kullanıyor ama şuna inanıyor ki, insan vücudunun bir dengesi var ve bu denge bozulduğu zaman vücut kendisini tedavi ediyor.

Bu denge nedeniyle vücudu çok kurcalatmamak gerektiğini vurgulayan  Melih Gümüşbıçak, doğal tıbbı, insan vücudunun kendini onarma gücüne, doğal dengeye inanıyor ve futbola aşık.

Melih Gümüşbıçak; sağlık, genelde spor özelde futbol, sunuculuk, ve magazin üzerine çok geniş bir yelpazede sorularımızı yanıtladı.

. Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunusunuz. Üniversiteye başlamanızla futbolu bırakmışsınız ve bunun üzerine sporla ilgili bir alanda çalışmaya karar vermişsiniz. Spor aşkınız nerden kaynaklanıyor?
“Spor aşkım herhangi bir yerden kaynaklanıyor diyemeyeceğim çünkü ben kendimin farkına vardım varalı hayatım bir futbol topu ya da basketbol topunun etrafında dönmüştür, yürümeye başladığım andan itibaren topla haşır neşir oldum.

Benim için her zaman en iyi oyuncak ve en iyi arkadaş futbol topu oldu. Futbol topunun etrafında geçen bir çocukluğum vardı, ilk 17-18 yıl böyle geçti. O nedenle sporun her dalıyla ilgilendim. Ortaokul son sınıfta lise basketbol takımında oynuyordum ama aynı zamanda lisanslı futbolcuydum.

Ortaokulda benim lisanslı futbolcu olduğumu bilmezlerdi çünkü ortaokulda ve lisede aynı zamanda basketbol da oynuyordum. Bir çocuğun yapabileceği hangi spor varsa hepsini yapıyordum ve o yaşlara göre üst düzey yapıyordum.

Böyle bir hayat olunca herhangi bir yerden bir şey gelmedi hatta aileme etraftan telkinler de geliyordu ve babama derlerdi ki, ‘Muzaffer Abi, senin oğlan çok ilgili çok becerikli bu çocuğu yönlendirelim’. Bir dönem Hacettepe’de futbolcu olan rahmetli babam da, ‘Eğer yeteneği varsa zaten o yolunu bulur’ derdi.”

. Bir röportajınızda önemli olanın sunuculuk değil, spor olduğunu söylemişsiniz. Spor aşkıyla başlayan sunuculuğunuzda magazin programları da sundunuz. Magazin programlarını seviyor musunuz? Sporla aynı kefeye koymanız mümkün mü?
“Spiker olmak için ben bu işe girmedim, aklımın ucundan bile geçmezdi. Ben en sevdiğim ve en iyi yaptığım işi yapıyordum. Ankara’da 50. Yıl Lisesi vardı, hem Türkiye hem dünya şampiyonlukları bakımından seçme öğrencileri okullarında barındıran, futbol takımıyla ön plana çıkmış bir lisedir. Ben orada okumadığım ve o civarda oturmadığım halde sırf yeteneklerim sebebiyle o takımda oynamam için o liseye davet edilmiş öğrencilerden bir tanesiydim.

Bütün bu süreç içerisinde lise 2. ve 3. sınıfı orda okudum, sadece futbol oynamak için oraya gitmiştim. O süreçte ikisini birden götürebildim, kolay oldu. Üniversitede de böyle olacağını zannettim ama öyle olmadı çünkü okuldaki hocalar, okuldaki ortam buna pek müsaade etmedi. Aynı dönemde eş zamanlı olarak kulüpteki teknik direktörler ve hocalar da anlayışlı yaklaşmayınca ortaya mecburen okul bitene kadar futbolu askıya almak gerekiyordu.

O dönem bir tanesini tercih etmek zorunda kaldığınızda okul bittikten sonra bazı şeyleri geriye dönüp yapmak kolay olmuyor. O nedenle okul yüzünden ve okulla birlikte yürütebileceğimi zannederek ve hata yaparak veda ettiğim futbol, belki de bilinçaltımda okuldan aldığım bir intikamdı.

Hiçbir zaman spiker, sunucu olayım diye bir idealim olmadı, tesadüfen TRT’de çalışan bir takım arkadaşımın ‘Melih sana çok uygun bir meslek var mutlaka bu sınava girmelisin’ diyerek zorla başvuruyu benimle gelerek kendisi yaptı.

Aynı takımda top oynadığım arkadaşım Zafer Akturan’a sordum ‘Nedir bu meslek?’ diye, ‘Spor spikerliği’ dedi. Ben başkasının önünde konuşamam dediğimde, ‘Sen prezantablsın, düzgün de Türkçen var, yaparsın’ dedi.

Başvuruyu son ana kadar yapmamıştım, son anda yaptım ama sonrasında bu işi çok sevdim. İş sporla alakalı olduğu için, sporun bir köşesinde olduğu için bu işi seçtim yoksa sporla alakası olmasaydı bu işe girer miydim bilmiyorum.

Magazin konusuna gelince, TRT’de görev yaparken magazine “Böyle ciddiyetsiz iş olur mu?” diye bakarken insan yaşlandıkça ya da başından bir şeyler geçtikçe olgunlaşıyor ve fikirleri değişiyor.

Hayatımızı hep ciddi ya da hep gülerek, sululuk yaparak geçiremiyoruz. Televizyon da böyle bir şey. İhtisas kanalları bile 24 saatlik yayın akışı boyunca aynı içerikle aynı yayını yapamazlar.

İşin içine biraz mizah, biraz hüzün, biraz öğretici bir şeyler, eğlenceli şeyler girecek. Televizyonun kendisi zaten eğlence aracı ama eğlenirken birtakım şeyler öğretebiliyorsa izleyiciye o zaman ekstra bir şey yapmış olur ama insanlar eğitilmek için televizyon seyretmiyor.

Magazin benim için, başlangıçta yapılması gereken bir çeşit sunuculuktu, ha magazin sunmuşsun ha haber sunmuşsun ha eğlence sunmuşsun fark etmiyor. Ben sadece aracılık ediyor ve izleyiciye aktarıyordum. Sonra keyift de aldım, her zaman her çeşit programda görev alabilirim. Ben onu yapmam, bunu yapmam demem.
Tabii ki kafama uyacak, beni heyecanlandıracak şeyleri yaparım ama zaten bu işe sporla girdiğimi söylemiştim.

Sporla magazini karşılaştırdığınızda, ben magazini izleyemiyorum, işin içinde olmuyorum, magazinle yaşayanlardan birisi değilim. İzleyicilerimizin de okuyucularımızın da bildiği gibi beni ortalıkta görmezler, zaten öyle bir tarzım yok. Sorunun cevabı belli ben spordan yanayım. Sporla alakalı bir şey olduğunda ben de ordayım.”

. Futbolcuların zeki insanlar olduğunu söylersiniz hep… Bu ne anlama geliyor?
“Futbol oynayabilmek için yetenekli olmak ayrı bir de zeki olmak lazım. Günümüzdeki futbol belki atletik özellikleri ön planda olan oyuncularla oynanan daha hızlı bir oyun haline geldi ama sadece bu hız bile insanların daha zeki olmasını gerektiriyor.
Serpil Hamdi Tüzün’ün genç milli takımlar teknik direktörü olduğu zamanda genç milli takım formasını giymiş bir futbolcuydum.
Bir gün milli takım kampında Serpil Hoca bizimle oynayacağımız oyunla ilgili toplantılar yaparken, “Çocuklar size bir şey soracağım, bir satranç ustası mı daha zekidir yoksa bir futbolcu mu daha zekidir?” dedi.
Orda 16-17 kişiydik, yaşımızda o civarlardaydı. Herkes satranç kafayla yapılıyor, onlar daha zeki olurlar dedi.

Serpil Hoca: “Hayır, hepiniz yanılıyorsunuz. Satrançta futbol da olduğu gibi belli kurallar vardır. Satrançta 64 kare vardır, o kareyle sınırlı olmak şartıyla rakibinizin hamlesine göre birtakım şeyler yaparsınız.
Futbolda da 105’e 64 metre içerisinde belli kurallarla elinizde malzeme vardır. O kurallarla oynarsınız ve rakibe göre belli hamleler yaparsınız ama satrançta her piyonun yapacağı şeyler sınırlıdır.

Futbol da rakibinizin yapacağı şeylerin sınırı olmayabilir. Sizin de yapacağınız şeylerin sınırı yoktur, sonsuz seçeneğiniz vardır fakat satrancı mektupla bile oynayabilirsiniz.

Siz saniyenin onda biri süre içerisinde en doğrusunu beyninize hükmedip kaslarınıza o emri vermek zorundasınız onun için en az bir satranç ustası kadar zeki olmak zorundasınız. O yüzden kendinizi küçümsemeyin” dedi.

Bu, gencecik bir çocuğun hayatında çok önemli bir örnektir. Futbol basit bir oyundur ama dışarıdan çoğunun zannettiği kadar bu basitlik başka anlamlara gelmemelidir. Futbol üzerine bizim gibi ülkelerde farklı anlamlar yüklenmeye çalışılıp çok farklı yerlere getiriliyor olabilir ama futbolu zeki insanların yaptığı ve yaparken zevk aldığı bir oyun olarak gördüğünüzde farklı bir yere koymanız gerekir diye düşünüyorum.”

“TEKNOLOJİNİN OLMADIĞI BİR HAYAT ÖZLEMİM VAR!”

. Sağlıklı bir insan nasıl olmalıdır? Neleri yapmalı, neleri yapmamalıdır?
“Sağlıklı bir insan bence yaşadığımız dünyaya ve çevresine en az zarar veren insandır. Sağlık bazen bizim elimizde olmuyor, elimizde olmayan, kontrol edemediğimiz birtakım unsurlarla sağlığımızı kaybedebiliriz ya da geçici veya devamlı olmak üzere sağlığımızı kaybedip kazanabiliriz. O nedenle bence en önemli sağlık unsuru insanın kendisi.

Ben tıbba tabiî ki inanıyorum ama aynı zamanda insan vücudunun yeryüzündeki en güzel makinelerden birisi olduğuna inananlardanım. Her ne kadar hasta olduğumda doktora gitsem de ilaç kullansam da şuna inanıyorum ki, insan vücudunun bir dengesi var ve bu denge bozulduğu zaman vücut kendi tedavisini yerine getiriyor o nedenle vücudu çok kurcalatmamak lazım.

Ah şuram ağrıyor! Ah buram ağrıyor! Diye dışarıdan bir müdahalede bulunulduğunda muhakkak bir başka dengeyi bozmak suretiyle sağlığımızı boş yere bozuyoruz. O yüzden ben gözle göremediğimiz unsurların bizi iyileştirdiğine inanıyorum yani kesik bir yaranın iyileşmesi üç saniyede olursa bu sihirdir. Bunu film haline alırsak yara üç günde iyileşir, filmi hızlı okuttuğunuzda 10 saniyede geçtiğini görürsünüz, bu da bir sihirdir. İnsan vücudu bunu yapabiliyor, kendi kendine onarabiliyor. Sadece bu basit işlemi değil daha birçok rahatsızlığı da insan vücudunun kendi kendine onardığını düşünüyorum.

Aynı zamanda insanların teknolojiyle çok fazla haşır neşir olmamaları lazım, büyük şehirlerde ve bizim işimizde bu pek mümkün olmuyor, ben daha çok doğal ortamlarda insanın kendisiyle baş başa kalması gerektiğini, televizyon, bilgisayar, cep telefonunun ve manyetik alan yaratacak elektrikli eşyaların olmadığı yerleri hayal ederim emekli olduğum zaman ya da bu işi bırakmam gerektiği zaman.
Teknolojiyi severim ama aklımın bir köşesinde teknolojinin olmadığı bir hayat özlemi vardır.”

. Gitmek istediğiniz bir yer var mı?
“Gitmek istediğim yer çok. Türkiye, dünyanın en güzel ülkesi ve Ege, dünyanın en güzel yeri. Ege’nin her iki kıyısı beni çok çeken yerlerdir. Benim için, görebildiğim ve bildiğim kadarıyla olmazsa olmaz bitkiler vardır, bunlardan bir tanesi zeytin ağacı bir diğeri de asmadır.
Üzümün ve zeytinin yetiştiği her yere giderim, özellikle zeytinlik ve kütüklükte olursa rahatlıkla ve teknolojik imkânın olmadığı her yerde yaşamayı arzu ederim.”

“HER ŞEYİ KAFAMA TAKMIYORUM”

. Peki, siz sağlıklı biri misiniz? Sağlıklı kalmanızı neye borçlusunuz, nasıl bir disiplinle yaşayarak sağlığınızı koruyorsunuz?
“Ben sağlıklı olduğumu zanneden biriyim, çok fazla sağımı solumu kurcalatmam.
Kolesterol var mı yok mu diye test yaptırmam ama yaşım gereği arkadaş ve dostlarım yaptırmam gerektiğini söylese de böyle bir tecrübem olmadı ama sağlıklı olduğumu zannediyorum.

Disiplin derken normal bir aile yaşantım var, iki oğlu olan bir karı kocayız biz. İşim gereği çok seyahat ediyorum, daha gençken bu seyahatlerden hiç rahatsız olmuyordum ama 42 yaşımı bitirdim ve 43’ün içindeyim artık yavaş yavaş rahatsız olmaya başladım.

Başkaları nasıl yaşar bilmiyorum ama normal herkesin yaşadığı gibi yaşıyorum.

İşimi iyi ve zamanında yapmaya çalışıyorum ama her şey olacağına varıyor, her şeyi kontrol etmek mümkün olmuyor.
Birtakım şeyler benim istemediğim şekilde olsa da onu unutup arkamı dönüp başka bir şeyle ilgilenen biriyim bu da daha sağlıklı kalmamı sağlıyor sanırım. Her şeyi kafasına takan bir adam olsaydım böyle olmazdı muhakkak bir yerden bir şey çıkacak.”

“YÜRÜMEK, KOŞMAK, FİTNESS YAPMAK İŞKENCE GİBİ GELİYOR”

. Fit görünmenizin ardında yatan şey nedir? Hala futbol oynuyor musunuz?
“Doğrusunu söylemek gerekirse pek fit göründüğümü zannetmiyorum çünkü futbol oynadığım zamanlarda çok daha ince ve fit bir insandım.

Boyum 1.85 ve en iyi futbol oynadığım zamanlarda 60 kiloydum. Şu anki kilom ise 95.
Boyum aynı ama 35 kilo fazlalığım var. 10 kilo daha verebilsem iyi olacak ama boğazıma çok düşkünüm, çok yemek yerim ve iyi yemek yerim. Çok düzenli yiyemediğim için, hızlı yediğim için ve eskisi gibi kalori harcayamadığım için yavaş yavaş 95 kiloya kadar geldim.

Doğruyu söylemek gerekirse pek spor yapamıyorum. Yıllarca üst düzey spor yapıp, beyin birtakım şeylere alıştıktan sonra 30 kilo fazlayla ve aradan antrenmansız geçen yıllarla beyninizin alıştığı hareketleri yapamayınca bu kez sakatlıklar oluyor. Bu kez moral bozuluyor zaten zamansızlık nedeniyle de alıştığınız ve zevk aldığınız sporları yapamaz hale geliyorsunuz.

Tek başıma da bir yere gideyim koşayım, ağırlık kaldırayım, fitness yapayım gibi şeylerden zevk almıyorum, bu bana işkence gibi geliyor.
Ben seyrediyorum, yapanları anlatıyorum. (gülüyor)

Bunların dışında tenis oynuyorum ama büyük bir sıklıkla değil. Ne zaman fırsat bulursam tenis oynamaya çalışıyorum. Son 5-10 yıldır yapabildiğim şey tenis oynamak ama herkese tavsiye ederim. Spor iyi bir şeydir, yapsınlar. (gülüyor)
Fakat spor sağlığa zararlıdır felsefesinden hareket eden arkadaşlar da çok.”

. Neden “Spor sağlığa zararlıdır” diyorlar?
“Aslına bakılırsa bu, işin esprili yanı. Ben yedek subaylığımın bir kısmını Erzurum’da yaptım. Orda Mareşal Fevzi Çakmak Hastanesi’nde çok samimi olduğum dostlarım vardı. Ortopedi Kliniği’nin şefi bir doktor arkadaşım vardı. “Kliniğin üzerine “spor sağlığa zararlıdır” yazdıracağım” derdi. Bizim de futbola ne kadar düşkün olduğumuzu biliyordu çünkü orda iki üç günde bir salonda futbol oynadığımızı, koştuğumuzu görürdü.

Nasıl olur? Falan dediğimizde, “Bana gelen herkes ya kayakta ayağını kırıyor, ya halı sahada top oynarken bir tarafına bir şey oluyor. Ben bu zamana kadar sporun hiçbir faydasını görmedim. Bana gelen bu hastaların hepsi spor yüzünden bunları yaşıyorlar o nedenle kesinlikle spor sağlığa zararlıdır” demişti.

. Sağlıklı beslenmeye özen gösteriyor musunuz?
“Artık yavaş yavaş özen göstermeye çalışıyorum çünkü manyetik alanın bize verdiği zararlı etkilerin yanı sıra genetiğiyle oynanmış gıdaların (GDO) doğal olmayan yöntemlerle üretilmiş yiyeceklerin ve bunların çocuklarımıza dayatılmasının ya da bu ürünlerin bu kadar yaygın satışına imkan verilmesinin son derece iğrenç ve bu ülkeye de dünyaya da insanlara da yapılmış en büyük hainlik olduğuna inananlardanım.

Çocuklarımızın yediği şeylerinde daha doğal ve organik olmasına dikkat ediyorum, nereye kadar kontrol edebiliriz bilmiyorum. Mümkün olduğu kadar doğal şeyler yemeye dikkat ediyoruz.”

“ESTETİK OPERASYON YAPTIRMAM AMA YAPTIRANLARA SÖZÜM YOK”

. Siz erkeklerin saç ektirmesi, botoks yaptırması gibi olayları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir ekran yüzü olarak görünüşe önem veriyor musunuz? Mesela saçlarınız dökülse saç ektirir misiniz?
“Ben bu tip şeylere karşıyım. İnsan vücuduna gerekli olmayan birtakım cerrahi müdahalelere mümkün olduğu kadar direnmeye çalışan biriyim. Herhangi bir cerrahi müdahale bu yaşıma kadar geçirmedim. Böyle bir şey çok gerekli değilse ve çok önemli değilse yaptırmayı düşünmem ama büyük konuşmamak lazım.

Hele de görüntü anlamında birtakım şeyleri değiştirmek için bu operasyonların yapılmasına hiç sıcak bakmıyorum. Bunu böyle düşünüp yaptıranlara da ‘Siz ne biçim insansınız?’ demiyorum. Bu benim kişisel fikrim. Bir başkası saç ektirmek istiyorsa ya da burnunu beğenmeyip de şeklini değiştirmek istiyorsa ona söyleyebilecek kötü bir sözüm yok. Zaten böyle bir şey söylemek, benden başka hiç kimsenin doğru düşünemediğini zannetmek demektir ki böyle bir şey söz konusu bile olamaz.

Ama ben kendim böyle bir şey yaptırmam, saç ektirmem, burnumu düzelttirmem, bu tip şeyleri yapmam.”

. Sağlığa ya da yaşama dair birtakım evham veya korkularınız var mı?
“Sağlık ve yaşama dair korkularım yoktur. Her an her şeye hazırlıklı olmalıyız sağlık açısından da yaşam açısından da böyle olmalı çünkü ben babamı bir trafik kazasında kaybettim. Durup dururken kaybettim; o şimdi yok. Onun için her an her şey başımıza gelebilir, iyi şeyler düşününce iyi şeyler gelir başımıza; kötü şeyler düşünürsek kötü şeyler gelir felsefesi vardır, buna inanırım.”

“HAYATTA KİN TUTMAM”

. Ruh sağlığına değinecek olursak sinirli misinizdir? Çok yoğun ve stresli olduğunuz zamanlarda kendinizi yatıştırmak için neler yapıyorsunuz?
“Sinirli birisi değilim, sakin ve yumuşak başlı bir insanım ama tabiî ki sinirlendiğim zamanlar da vardır fakat sinirim çabuk geçer. Sinirlenirsem bunu belli ederim, belli ettiğim zaman da iyi olmaz ama çok da çabuk geçer. Bağırır çağırırım ama 10 saniye sonra o iş bitmiştir, ben içimdekini söylemişimdir ve işimize bakalım derim. Ben hayatta kin tutamam.”

“TRİBÜNLERDEKİ TAŞKINLIKLA SANAL ALEMİ BİRBİRİNE BENZETİYORUM”

. Tribündeki adamın öfkesinin ya da sevgisinin dozuyla; kendi kişilik yapısı, psikolojik, ailesel sorunları arasında bir paralellik var mıdır sizce?
“Muhakkak vardır ama tribünler çok ayrı ortamlar.  Sadece tribünler değil ben günümüzde internet ortamını yani sanal alemi de böyle görüyorum.

Tribünlerde insanlar hiç tanımadığı insanlarla sadece bir ortak nokta uğruna, tuttukları takım ve renkler, belli bir aşk uğruna gelip o ortak paydada deşarj oluyorlar, bağırıyorlar, son derece gereksiz ama bu bir vaka. Keşke birtakım şeyleri değiştirebilsek.

Kişinin içine doğduğu aile yapısında mutluluğu bulmuş, aile terbiyesini almış, annesi ve babasından korkmamış, onlara saygı duymuş yeri geldiğinde onlarla bir arkadaş gibi olmuş ama anne ve babayla ilişkisi hep ölçülü kalmış, sağlıklı bir aile yapısında bulunmuş insanların böyle abartılı tepkiler vereceğini zannetmiyorum.

Bu tip aile terbiyesi almış kişilerin tribünlerde bu denli taşkınlıklar yapacağına inanmıyorum.

Aynı şey sanal alem içinde geçerli. Hayatı boyunca sizinle yüz yüze geldiğinde konuşamayacak, herhangi birine söyleyemeyeceği cümleleri sadece bilgisayar ekranının arkasından yazarak kendisini dünyanın en cesur, en doğru, en akıllı ve haklı kişisi zannederek yazılan iğrenç, hakaret içerikli, terbiyesizce hiçbir şekilde değeri olmayan yazılar ya da düşüncelerin aynı şekilde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Gerçekten bir şey üretmeyen, sadece ve sadece eleştirdiği zaman adam olduğunu zanneden bir sürü insan var. Klavyenin başına geçtikleri zaman kendilerini sahte kahraman zannediyorlar. O da bana çok enteresan geliyor zaten normal birinin oturup da bunları yazmaya zamanı olamaz. Bazen gelen mailleri okuyorum insanlar nasıl bir ruh halinde acaba, medet umdukları şey nedir, neden böyle bir şey yapıyorlar diye çok düşündüğüm oluyor.

Bunla ilgili bir örnek vereyim, facebooku olan adamın biri sürekli övünüyormuş, ne kadar çok arkadaşım var, ne kadar sosyalim diye, kalp krizi geçirmiş ve facebook’una yazmış. “Kalp krizi geçiriyorum galiba çok kötüyüm” diye. O binlerce insanın hiçbiri yardıma gelmemiş ve adam ölü bulunmuş. Aslında ne kadar yalnız ve zavallılar ama farkında değiller. Bunu okuduğumda şaşırmadım. Bir musibet bin nasihata bedeldir der eskiler.”

. Sporcu sakatlanmalarına ilk müdahalede ve spor sakatlanmalarının tedavilerinde Türkiye ne durumda?
“Bence iyi durumda. Ben 1980-81’li yıllarda lisanslı oyuncu oldum. Türkiye bu konuda da tıp alanında da, hastanelerimiz, tıp adamlarımız ve teknolojik olanaklarımız anlamında da Türkiye’nin son derece ileride olduğunu düşünenlerdenim ve biliyorum da.
Bazı arkadaşlarım var sağlık sektöründe net bir şekilde biliyorum ki, yalnızca spor sakatlıkları, ilk müdahaleler ve tedavileri konusunda değil bütün tıbbi müdahaleler konusunda Türkiye iyi bir konumda.”

. Futbol seksin düşmanı mı? Taraftarı olduğu futbol takımı maçı kaybettiğinde erkeklerin cinsel isteğinin azaldığını gösteren araştırmalar açıklandı. Sizce bu doğru bir görüş mü?
“Bu konuyu hiç düşünmedim ama bu konunun tam aksini savunan kişiler de olabilir. Takımı kaybettiği zaman kendini kanıtlamak için sahada kaybettik şöyle yaparsam bunun acısını çıkartırım diye düşünenler de olabilirken bunun tam tersini iddia edenler de olabilir.

Takımla tüm canlıların vazgeçilmez unsuru olan seksle böyle bir bağlantı yapmadım.
Bu insanın kendisiyle alakalı olan bir şeydir. Ben top oynadığım zamanlardan biliyorum, arkadaşlarımın kendilerini ne kadar sınırlarlarsa o maçı o kadar kötü oynadıklarını bilirim. Ben çok şey gördüm ki, sizin söylediklerinizi doğrular şeyler değildi ama söylediklerinizi doğrulayacak olaylara da şahit oldum. Onun için kişinin kafa sağlığıyla alakalıdır.

Ben ne futbolcular biliyorum bırakın maçtan bir gün önceyi, maçtan bir saat önce rahatlayıp maça çıkan oyuncular var.”

. İki oğlunuz var. Onlarla yeri geldiğinde ergenlik sorunlarını ve cinselliği konuşur musunuz? Sizin babanızla bu konudaki iletişiminiz nasıldı?
“Babamla bu konudaki iletişimimin çok açık olduğunu hatırlamıyorum. Bizim zamanımızda bu kadar açık ve net konuşulmazdı. Benim oğullarımdan biri şu an tam ergenlik yaşlarında, 13 yaşında. Nereye kadar konuşmam gerektiğini, ne kadarını sorgulamam gerektiğini ben de tam olarak bilmiyorum. Sanırım biraz da hislerle ilgili. ‘Artık dur Melih!’ diyorum kendi kendime kafasını daha fazla karıştırmamak için. Ya da sorulara göre nereye kadar gitmem gerektiğini anlıyorum. Şu an ben tam o noktadayım ama kendi babamdan daha açık ve rahat konuşabildiğime eminim.
Zannediyorum ki, kendi çocuklarımın torunlarımla olan konuşmaları daha açık olacak çünkü bir değişim bu. Şu an oğlumun tam ergenlik dönemleri, yalnızca fiziksel anlamda değil psikolojik olarak da bazı şeylerin farkına varmaya başlıyor. Bir sene öncesine kadar hayatlarında kızlar yokken artık kızların onun için önemli olduğunu fark ediyorsunuz ve ‘Tamam artık normale döndü’ diyebiliyorsunuz. Bir taraftan seviniyorsunuz ama bir taraftan üzülüyorsunuz çünkü kendinizin yaşlandığını anlıyorsunuz.
Benim acelem yok, o kadar çabuk büyümesinler.

Küçük oğlum 7 yaşında. Onun ergenliğine daha var ama o abisini taklit ettiği için sanırım abisinden daha erken bu konulara başlayacak.”

. Futbol sevdalısı kadınların sayısı giderek artıyor. Tribünde kadın seyircilerin artması sizce tezahüratları, stattaki ortamı nasıl etkiliyor?
“İyi etkilediğini umalım diyelim. Erkeklerden daha çok küfür eden kadınlar biliyorum çok da iyi gözlemleyebiliyorum. Erkeklerin edemeyeceği küfürleri eden kadınlar tribünde bunları söyleyebiliyorlar. Ortamı çok fazla etkilemez, o ortama girdikten sonra ve kendini kaybettikten sonra yanımda hanımlar varmış küfür etmeyeyim diyen erkekler de zaten normalde de küfürü zor eden bir insandır. Bağıran çağıran, ağzından salyalar akarak küfür eden adam zaten yanında kim olduğuna bakmayan insandır. Ben sağlıklı bir erkek olarak eğer üç adam ve üç kadın oturuyorsa kadınlara bakarım. Neden erkeklere bakayım, bu durum biz erkekler için meditasyon gibi.

Detay olarak tribünler gösterilirken kadınlar da şık giyinmişlerse, tuttukları takımın atkılarıyla formalarıyla gelmişlerse böyle kadınlar görmek izleyici olarak benim hoşuma gider.”

“HİÇBİR ŞEY YAPMASAM DA VÜCUDUM KENDİ KENDİNİ ONARABİLİR”

. Alternatif tıbba inanıyor musunuz?
“Ben doğal yöntemler derken bundan bahsetmiştim ama alternatif tıp için de belli bir eğitimden geçmek gerek diye düşünüyorum. İlaçların özü de doğadaki bitkiler sonuçta. Örneğin, başınız ağrıdığında şu otu için diyebilmek için de eczacı olmak gerekiyor. O da bir ilaç sonuçta.

Mesela ökse otu burun tıkanıklığına iyi gelir, ama ne yapacağız, içecek miyiz bu otu? Bu da tıbbın kendisi. Ama ben diyorum ki, hiçbir müdahalede bulunmasam bile vücudumun o bozukluğu onaracağına inanırım.”

“SAĞLIKLI OLMAK İÇİN SAĞLIKLI KAFA YAPISINA İHTİYAÇ VAR”

. Sağlığım İçin Her Şey Com ziyaretçilerine ne gibi önerileriniz olacak?
“İşinize gelmeyecek ama bütün gün o site bu site dolaşmasınlar. Çıksınlar güneşin ve yağmurun altında dolaşsınlar, temiz hava alsınlar. Doğal yaşasınlar. Mümkün olduğu kadar cep telefonu, bilgisayar elektrikli aletlerden uzak kalsınlar.

Her şey kafada bitiyor, sağlıklı olmak için sağlıklı bir kafa yapısına ihtiyaç var.

Mesela ben evden çıkıyorum sokakta zavallı bir kediye rastlıyorum. Onu alıyorum faydamın dokunduğunu anladığım anda içimi tuhaf bir huzur kaplıyor. Kimyasal reaksiyonun yaydığı her şey vücutta en ufak rahatsızlık varsa hepsi ayvayı yer, hepsi yok olur ve bütün kötü hücreler gider. Ben buna inanıyorum.

En basitinden yolda bir sürücüyle karşılaşıyorum yol benim olduğu halde durup yol veriyorum, arabadaki kişi gülümsediği zaman iyi bir şey yapmış olduğumun huzuruyla içime tuhaf bir his doğuyor. Ben bunu sık sık yapmaya çalışırım. Hiç tanımadığım bir insana, bir canlıya zaten zarar vermem ama onun mutlu olduğunu görecek bir jest, en ufak bir iyilik yapmaya çalışırım ki buna iyilik bile denmez.

Bundan mutluluk duyduğum zaman içimi kaplayan tatlı huzur, bu sağlıklı olmak için vücudun sigortası. Bizi o anda sağlıksızlaştıracak ne varsa başlangıç aşamasındaysa iyileştirir. Kendimize yapılmasını istemediğimiz hiçbir şeyi başkalarına yapmayarak işe başlamalıyız


İçeriği Paylaşın