Parkinsonlulara Beyin Pili

Parkinsonlulara Beyin Pili

Parkinsonlulara Beyin Pili

Bizi Takip Et


Çatalını bile tutamayan, yazı yazamayan, ayakkabısını bağlayamayan özetle yardımsız yaşayamayan Parkinson hastalarına ameliyatla beyin pili takılıyor. Pil sayesinde hastalar eski normal hayatlarına hatta işlerine geri dönebiliyorlar.

Yaşlılık hastalığı olarak bilinen ve halk arasında ‘titreme’ olarak tanımlanan Parkinson, ilaç tedavisi ve beyin pili seçenekleriyle çözümsüz bir hastalık olmaktan çıktı. Kronik nörolojik bir hastalık olan Parkinson hastalığının binde 3 oranında rastlandığını belirten Medical Park Bahçelievler Hastanesi Beyin Cerrahisi Uzmanı Dr. Ali Zırh; yaşlıların korkulu rüyası Parkinson hastalığı hakkındaki tüm soruları yanıtladı.

PARKİNSON NEDİR?
Parkinson; beyinde ‘dopamin’ adını verdiğimiz maddenin eksikliği ile ortaya çıkan, kronik nörolojik bir hastalık. Yaşın ilerlemesiyle beyinde dopamin salgılayan hücrelerin azalması veya hasara uğramasıyla ortaya çıkan hastalık, hareket bozukluklarına ve istem dışı hareketlere yol açıyor. Hastalık ellerde ve ayaklarda titreme, hareketlerde yavaşlama, kaslarda sertlik ve yürüme güçlüğü ile karşımıza çıkıyor.

PARKİNSON TANISI NASIL KONUR?
Parkinson hastalığının tanısı klinik bulgularla konulmakta. Özellikle yaşı ileri hastalarda vücudun bir tarafında daha ön planda olmak üzere ellere “para sayar” tarzda titreme, hareketlerde yavaşlama, kolların vücut salınımına iştirak etmemesi ve vücuda yapışık olarak yürünmesi, bakışlarda donuklaşma ve yüz mimiklerinde azalma ile birlekte “maske yüz” diye ifade edilebilen yüz hali, küçük adımlarla ve öne eğilerek yürüme bu hastalığın başlangıç safhasında olunabileceğini düşündürmeli ve hastalar bir nöroloji uzmanına başvurmalilar.

PARKİNSON NASIL BİR HASTALIK VE BAŞLANGIÇTA NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Hastalığı tanımlamak için diyabet hastalarını örnek gösterebiliriz. Şeker hastalığında vücutta insülin üretimi azalıyor ve bu nedenle hastalar önce diyetle hastalığı bir süre kontrol altında tutabiliyor, diyet yetmeyince ilaç tedavisine başlanıyor ve bunun da yetmediği durumlarda insülin tedavisi uygulanıyor. Bu hastalıkta da; başlangıçta eksikliğin ilaç tedavisi ile karşılanabildiği durumlarda hastaların bulguları ortadan kaldırılabiliyor ve hastalar uzun yıllar hayatlarını sorunsuz sürdürebiliyorlar.

120 yıl yaşasak hepimiz parkinson olurduk
KİMLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜR?
Parkinson; bir ileri yaş hastalığıdır. Parkinson hastalığı görülme sıklığı ve bulguları, yaşa bağlı olarak göreceli olarak ilerliyor. 60’lı yaşlarda, 50’lili yaşlara oranla on kat daha sık görülüyor, 70’te de kendi içinde daha sık. Yani aslında; eğer 120 yaşına kadar yaşasaydık, muhtemelen hepimizde o yaşlarda Parkinson bulguları görülecekti. Hastalığın ortaya çıkış yaşına da endeksli olarak; bulgular ne kadar genç yaşta ortaya çıkarsa, dopaminin üretimi de yıllar içerisinde giderek daha çok azalıyor ve hastalığın seyri yaşı göreceli olarak genç hastalarda biraz daha hızlı gidebiliyor.

PARKİNSONDAN KORUNMAK MÜMKÜN MÜ?
İleride Parkinson hastalığına yakalanmayayım ya da Parkinsondan uzak olayım diye maalesef ki bir diyet programı veya sağlık stratejisi bulunmamakta. Yaşam tarzı, üzüntü veya stres bu hastalığın görülme sıklığını pek etkilememekte.

ERKEN TANI MÜMKÜN MÜ YA DA ERKEN TANININ BİR AVANTAJI VAR MI?
Hastalığın tanısı klinik bulgularla konulmakta. Bir başka deyişle hastalık bulguları ortaya çıktıktan sonra tanı konuluyor. Bazı görüntüleme yöntemleri ile hastalıktan sorumlu bölgeleri ve bu bölgelerdeki dopamin aktivitesini ölçmek mümkün ama bu yöntemler tanı koymaktan ziyade deneysel tedavi yöntemlerinde uygulanan tedavinin etki veya başarısını değerlendirmekte kullanılmakta ve  klinik uygulamada tanısal değerleri bulunmamakta. Erken tanının kanser hastalıklarındaki gibi hayati önemi yok ama hastalar ne kadar erken tedaviye başlarlarsa hastalık bulgularından etkilenmeden yaşayabilecekleri kaliteli yaşam süreleri da o kadar artmakta.

DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
Parkinson Hastalığı toplumda her bin kişiden üçünde görülüyor. İstatistikler yılda ortalama her 100.000 kişiden 17’sinde yeni hastalık tanısının alındığını ortaya koyuyor. Bu rakkamlar ülkeler arasında da fark ediyor ve Türkiye’ye yönelik ülke genelinde hasta sayısını ortaya koyacak ayrıntılı bir çalışma maalesef bulunmamakta ama ülkemizde 100.000 cıvarında Parkinson Hastası bulunduğu tahmin edilmekte.

PARKİNSON HASTALARININ YAŞADIĞI SOSYAL PROBLEMLER NELERDİR? 
Parkinson hastalığı bir yandan hareketlerde yavaşlamaya ve kişilerin önce işerini, sonrasında da günlük aktivitelerini tek başlarına sağlıklı bir biçimde yürütmelerine engel olmakta. Böylelikle hastalar hastalığın ilk ve orta evrelerinde iş hayatlarından ve sosyal hayatlarından kopmakta, ileri evrelerde ise yaşamlarını başkalarından yardım alarak yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Diğer yandan da bu  sorunlar  zaten hareket yavaşlamasından ve titremeden muzdarip hastaların moral olarak da olumsuz etkilenmelerine ve çoğunun içe kapanıklığının, isteksizliğinin olmasına veya depresyona girmelerine neden olmakta.

UZUN YILLAR ABD’DE DE BU HASTALARLA VE YAKINLARIYLA İLETİŞİM HALİNDEYDİNİZ. YAPTIĞINIZ GÖZLEMLERE GÖRE; İKİ ÜLKE ARASINDA HASTALIĞA YAKLAŞIM KONUSUNDA (HASTA VE YAKINLARI AÇISINDAN) NE GİBİ FARKLILIKLAR TESPİT ETTİNİZ? 
Bizim toplumumuz ve insanlarımız daha çok duygusal ve ailelerine bağımlı.  Hasta yakınları hastalarına, aile büyüklerine, daha çok sahip çıkıyorlar, onların iyileşmeleri için daha fazla çaba sarfediyorlar, onlara daha çok yardımcı ve destek olmaya çalışıyorlar. Ancak ya eknonomik yetersizlikten, ya da bizim toplum kültürümüzün bir parçası olarak sağlık için kendi ceplerinden harcama yapmaya pek de istekli olmuyorlar.

TÜRKİYE’DE AİLELER HASTALARINI HEMEN DOKTORA ULAŞTIRIYORLAR MI, TEDAVİYE HEMEN BAŞLANABİLİYOR MU?
Parkinson bir çeşit yaşlılık hastalığı olduğu için hastalık bulgularının çok belirgin olmadığı, özellikle yavaş geliştiği durumlarda bulgular “yaşlılığın doğal belirtisi” olarak yorumlandığından pekçok hasta tanı konulamadan, dolayısı ile de tedavi almadan yaşayabiliyor. Bu nedenle böyle bir hastalığın varlığı ve bulguları konusunda toplumdaki kişilerin farkındalığı ve bilgileri artarsa bu tip hastaların tanı konulma ve tedavi alma şansları da artacaktır. Bu da daha çok sağlık eğitimi veya daha çok “toplum bilgilendirme” ile olabilir.

PARKİNSON’A BENZEYEN VEYA PARKİNSONLA KARIŞAN HASTALIKLAR VAR MI. 
Bir grup hasta tipik Parkinson hastası olmayıp, bir başka deyişle tek sorunları beyindeki dopamin maddesi eksikliği olmayıp buna ilave beyinle ilgili başka sorunlar da yaşıyorlar. “Parkinson artı” veya “Parkinson plus” dediğimiz bu gruptaki hastalar maalesef ki, ilaç tedavisine tatminkar cevap vermiyorlar. İlaç tedavisine iyi cevap vermeyen bu grup hastalara ameliyat da öneremiyoruz.

Bir başka önemli nokta da  tipik Parkinson hastalarının bir kısmında bu hastalıklarına ilave olarak beyinde su toplanması veya omurilik kanalında daralma ve sıkışıklık gibi Parkinsona ilave başka nedenlerle yürüme bozuklukları veya başka problemler gelişebiliyor ve dikkatli bir şekilde değerlendirilmediklerinde problemlerinin hepsi “Parkinsondandır”diye yorumlanabiliyor. Bu durumda da hastalar ilave problemlerinin tanısının konulmasından ve tedavisinden mahrum kalabiliyorlar ve tedavisi olan bazı hastalıklarda tanı ve tedavide geç kalınabiliyor. Bu nedenle bu hastaları muayene ve tedavi eden hekimlerin de ilave hastalıkların tanısı konusunda dikkatli olmaları gerekiyor.

PARKİNSON TEDAVİSİNDE AİLEYE DÜŞEN GÖREVLER NELER?
Ailenin de bu hastalığı bir çeşit hayat arkadaşı olarak kabullenmesi ve hastalarına destek olmaları lazım. Zamanla giderek ilerleyen hastalık tablosunda bu hastalar daha bağımlı ve daha fazla zaman harcanmasına ve yakın ilgiye muhtaç hale geldiklerinden hasta yakınlarının sabırlı olmaları, hastalarının çektikleri zorluk ve sıkıntıları anlayışla karşılamaları lazım.

AİLELERE BU SÜRECİ DAHA KOLAY ATLATMALARI İÇİN ÖNEREBİLECEĞİNİZ NOKTALAR VAR MI?
Hasta ve aile destek grupları bu konuda çok önemli. Hasta ve özellikle hasta yakınlarının konunun uzmanları ile buluşup, ev ekzersizleri, beslenme, sosyal hayatın planlanması, evdeki yaşamı daha kolay hale getirebilecek ev içi düzenlemeler gibi konularda eğitim almaları çok önemli. Umarım kısa zaman içerisinde Medicalpark Bahçelievler Hastanesinde başta Parkinson Hastalığında olmak üzere diğer hareket bozukluğu hastalığı gruplarını da içeren ücretsiz eğitim toplantıları yapmaya başlar ve hastalarımızı ve ailelerini konunun uzmanları ile buluşturup eğitilmelerini sağlayabiliriz.

TEDAVİDE İLK SEÇENEK İLAÇ MI?
Parkinsonda hastaların yüzde 80-85’i başlangıçta tedaviye iyi cevap vermişler ise ilaç tedavisiyle uzun süre hayatını sorunsuz sürdürebiliyorlar. Ancak aradan yıllar geçtikçe, bir yandan hastalığın ilerlemesi, bir yandan da ilaca tolerans gelişmesi nedeniyle eski doz ve sıklıkta ilaçlar yetmemeye başlıyor. Bu süreç hastadan hastaya değişiyor. Genellikle hastalığın ilk 4-5 senesi baştan ilaç tedavisiyle iyi gidiyor. Hatta bir “balayı dönemi” denilen süreçte ortalama 2-3 yıl her şey güllük gülistanlık gidebiliyor. Ama tabii ki başlangıçta ilaca cevap iyi ise!

NE ZAMAN AMELİYAT GEREKİYOR?
Medikal tedavide daha fazla doz ve daha sık ilaca rağmen; hasta açılıp rahatlayamazsa, ilaç tedavisinin sağladığı iyilik saatleri giderek azalıp, hastalar günün önemli bir kısmını tutuk olarak geçirirlerse veya ilaçların yerinde duramama, çırpınma, dans eder gibi istem dışı hareketlere yol açan yan etkileri artarsa, ilaç kullanımına bağlı psikolojik problemler ve onlara  bağlı ekstra sorunlar çıkarsa, bir başka deyişle artık ilaç tedavisi bir yerde tıkanırsa o zaman ameliyat seçeneğini düşünüyoruz. Kabaca yüzde 10-15 hasta uzun dönemde cerrahiye aday hale geliyor. Bunlara ilave olarak özellikle titremenin ön planda olduğu hastaların bir kısmı daha baştan ilaç tedavisine yeterli cevap veremiyorlar. Bu gibi başta ilaç tedavisinden yarar göremeyen hastalar da cerrahi tedaviye uygun aday iseler daha erken dönemde ameliyat edilebiliyorlar.

İLAÇ TEDAVİSİ HASTALAR AÇISINDAN ZAMAN KAYBI OLARAK DEĞERLENDİRİLEBİLİR Mİ? NEDEN İLK ÇÖZÜM OLARAK AMELİYAT ALTERNATİFİ DÜŞÜNÜLMÜYOR?
İlaç tedavisine iyi cevap veren hastalar tedavinin ilk yıllarında normale yakın hayat sürebiliyorlar. Bu dönemde herhangi bir yakınması olmayan hastanın ameliyat olmasına bir gerekçe bulunmuyor. Toplam riskleri yüzde 1-2’yi geçmese bile beyin pili takılması operasyonları da sonuçta bir çeşit beyin ameliyatı ve ortada neredeyse bir gerekçe bulunmazken nadir de olsa bu riskleri almaya gerek yok. Ancak yaşı genç hastalarda zaman geçtikçe ilaç kullanım zorlukları ve yan etkileri kaçınılmaz olarak karşımıza çıkacağından son yıllarda bu hastaları daha erken ameliyata alma seçeneği giderek tartışılan bir konu olmaya başladı.

AMELİYAT SEÇENEKLERİ NELERDİR VE BU “BAŞARININ SIRRI” NEREDE SAKLI?
Ameliyat gerektiren Parkinson vakalarında iki türlü müdahale imkanı var. Hastalığın bulguları tek taraflı ön planda ise; tek taraflı lezyon yani bir çeşit lazere benzeyen bir yöntemle yakma tekniği uyguluyoruz. Ama hastalık bulguları iki taraflı ise; hastalar artık oturduğu yerden kalkamıyorsa veya genel anlamda iki tarafın birden iyileştirilmesine ihtiyaç varsa, o zaman iki tarafa da müdahele ediyor ve genellikle beyin pili takıyoruz. Sonuçların son derece yüz güldürücü ve risklerin bu kadar az olmasını  sağlayan, bir başka deyişle “doğru yere doğru müdahele edilmesini sağlayan” ve cerrahi müdahele teknikleri içinde en güvenli ve başarılı yöntem ise  ‘Mikroelektrot Kayıt ve Stimülasyon Tekniği’dir.

Konuşa konuşa ameliyat
AMELİYAT NASIL GERÇEKLEŞTİRİLİYOR?
Beyindeki tek bir hücrenin elektriksel aktivitesini dinleyebildiğimiz ‘Mikroelektrod Kayıt ve Stimülasyon Tekniği’ denilen bu yöntemde amacımız; hastalıktan sorumlu hücreleri ve etrafındaki anatomik oluşumların yerini bulmak. Bunun için de ameliyatı, hastayı uyanık tutarak, konuşa konuşa yapıyoruz. Çünkü bu sayede hastanın tepkilerini ölçerek sorunlu bölgeye ulaşmamız daha kolay oluyor. Ameliyatın ilk 5-6 saatlik bölümünde hasta uyanık oluyor ve karşılıklı yardımlaşıyoruz. Hastanın başına bir çerçeve takıyoruz ve MR çekiyoruz ve buradan hastanın beyninde müdahele edeceğimiz teorik hedefimizin koordinatlarını hesaplıyoruz.

Hastayı ameliyathaneye alıyoruz, lokal anestezi altında hastanın kafatasında karşılıklı iki adet delik delerek ucu iki mikron kalınlığındaki elektrotlarla beynin içine giriyor ve bu elektrodları bilgisayar aracılığı ile ilerletiyoruz. Hastalıktan sorumlu bölgelerde beyindeki tek bir hücrenin elektriksel aktivitesini dinleyebiliyor ve bu hücrenin vücudun neresindeki hareketten sorumlu olduğunu bulabiliyoruz. Ayrıca mikroamper düzeyinde elektrik akımı verip hastaların buna verdiği cevabı izliyoruz. Böylelikle beynin fizyolojik haritasını çıkarıyoruz ve o hastalıktan sorumlu hücrelerin doğru yerini buluyoruz. İşin kuralı; beynin içinde 2-3 milimetre çapındaki bir anatomik oluşumu bulmak ve oraya müdahale etmek! Ama ne bir milim aşağıya, ne bir milim yana gitmeye hakkımız var çünkü o zaman hastanın felç ya da kör olma riski çok fazla! Bu teknoloji bizi amacımıza ulaştırıyor. Bu işlem sayesinde beyinde 80 mikrondan daha az hata payıyla hastalıktan sorumlu hücreleri ve etrafındaki anatomik oluşumların yerini buluyoruz. Sonra da lazere benzeyen bir yakma yöntemi uyguluyoruz ya da beyin pili takıyoruz.

BEYİN PİLİ YÖNTEMİ NASIL UYGULANIYOR?
Beyin pili taktığımızda, iki taraflı ameliyatlarda, beynin içinde tespit edilen o bölgelere iki tane elektrot yerleştiriyoruz. Göğüste cilt altına kalp pili gibi bir pil yerleştiriliyor ve ciltaltından geçirilen uzatma bağlantıları ile elektrotlar pile bağlanıyor. Sistem tamamen kapalı ve dışarıdan görünmüyor. Sadece göğüste ciltaltında bir kabarıklık görülüyor ve hissedilebiliyor. Daha sonra bilgisayar aracılığıyla hastaya iyi gelecek frekansları ve uyarı parametrelerini ayarlıyoruz. Ameliyat sonrasında, 2-3 haftalık dönemde, hastalar sık sık gelip gidiyorlar. Biz hastaya uygun optimum ayarları yaptıktan sonra normal yaşantılarına dönüyorlar.

BEYİN PİLİNİN AVANTAJI NEDİR? 
Beyin pilleri; başta Parkinson hastalığı olmak üzere, pek çok hareket bozukluğunun cerrahi tedavisinde son yıllarda giderek yaygın olarak kullanılan oldukça karmaşık elektronik cihazlardır. Beyin pilinin avantajı; kontrol edilebilir, programlanır ve ayarlanılır bir tedavi yöntemi olması. Dolayısıyla bir yan etki gördüğümüzde, başka bir ayara alabiliyoruz. Hasta memnun değilse ya da problem yaşarsa, kapatmamız ya da istemezse çekip çıkartmamız söz konusu olabilir. Dolayısıyla geriye dönebilmemiz mümkün.

BEYİN PİLİ, HASTALARIN HAYATINDA NASIL BİR DEĞİŞİM SAĞLIYOR?
Ameliyat sonrasında hastalar, çarpıcı biçimde iyileşiyor ve normal yaşamlarına dönebiliyor. Beyin piliyle hastalarımızı yeniden hayata bağlayabiliyoruz. İlaç tedavisine yeterli yanıt vermeyen, şiddetli titreme nöbetleri geçiren veya şiddetli ilaç yan etkileri nedeni ile ilaçtan eskisi gibi yarar göremeyen Parkinson hastalarında beyin pili, başarılı sonuçlar veriyor. Ancak ameliyata uygun olan ve operasyondan yarar görecek doğru hasta seçimi çok önemli. Böylelikle çatalını bile tutamayan, iğneye ipliği geçiremeyen, yazı yazamayan hastalar ameliyat sonrasında gerekli pil ayarlamaları yapılması ardından eski sağlıklı günlerine dönebiliyorlar. Ayakkabısını bağlayamayan, gömleklerini ilikleyemeyen, yardımsız yaşayamayan, sosyal hayattan kopan hastalar, beyin pilinden sonra yeniden bağımsız yaşama, sosyal hayatlarını geri kazanma hatta eski işlerini yeniden yapabilme şanslarını bulabiliyorlar.”

Yüzebilirler ama MR çektiremezler
BEYİN PİLİ TAKILDIKTAN SONRA HASTALARIN NELERE DİKKAT ETMESİ GEREKİYOR?
Hastalar, ameliyattan sonra 3-4 ayda bir, pilin ayarı ve kontrolü için doktora gelmek zorunda. Hastalar tamamen veya tamama yakın iyileşmiş de olsalar; hastalık bulgularında zaman içerisinde ilerleme olup olmadığını kontrol etmek ve pilin batarya ömrünü tespit etmek için de hastaların bu kontrolleri aksatmaması gerekiyor. Beyin pillerinin ömürleri, verilen elektrik akımına göre ortalama 5-7 yıldır. Eğer gerek olursa, yarım saatlik bir ameliyatla göğüsteki pil değiştirilebiliyor. Ayrıca pil takılan hastalara bir mıknatıs veriliyor ve hastalar arzu ettikleri takdirde bu mıknatısı göğüslerindeki pil gövdesine yaklaştırıp, birkaç saniye üzerinde tutarak pili açıp kapatabiliyorlar. Bu işlemin amacı, uygun hastalarda geceleri pilleri kapalı tutarak pil batarya ömürlerini uzatabilmektir.

GÜNLÜK YAŞAMLARINDA BİR KISITLAMA OLUYOR MU?
Pil takılan hastaların normal günlük yaşantılarında hiçbir değişiklik olmuyor. Hastalar her türlü sportif faaliyeti sürdürebilir ve yüzebilirler. Pil takılan hastalara üzerlerinde elektronik cihaz taşıdıklarına dair bir belge veriliyor ve hastalar gerektiğinde güvenlik kontrollerinde bu belgeyi gösteriyor. Pil takılı hastaların pil ayarlarını değiştirebileceğinden ve hastalar zarar görebileceklerinden MR çektirmelerine izin verilmiyor.

BEYİN PİLİNİN MALİYETİ NE KADARDIR? SOSYAL GÜVENLİK KURUMU PİL MALİYETİNİ KARŞILIYOR MU?
Pilin maliyeti 28 bin doları buluyor. Sosyal Güvenlik Kurumu ameliyat gereken ve ameliyata uygunj hastalarda pilin parasının tamamını karşılıyor. Ayrıca hastalar SGK ile anlaşmalı olan hastanelerde bu ameliyatı olurlarsa, ödeyecekleri ameliyat ücreti azalıyor. Bu tedavi yöntemi ayrıntılı klinik ve radyoljik değerlendirmeler ve birtakım testler sonrasında cerrahi tedaviye uygun hastalarda uygulanıyor. Türkiye gibi ekonomik koşulların çok iyi olmadığı veya sağlık sigortalarının bu tip cerrahi girişimleri karşılamadığı ülkelerde ameliyata uygun birçok hastada daha ucuz olduğundan ilk cerrahi girişim genel olarak lezyon yapma (yakma) tarzında oluyor. Ancak bir süre sonra hastalık ilerleyip bu girişimin sağladığı iyilik yetersiz kaldığında bu hastalar için uygun cerrahi tedavi yöntemi de çift taraflı beyin pili oluyor.


İçeriği Paylaşın