Tiroid Hastalıklarını Ne Kadar Tanıyorsunuz?

Tiroid Hastalıklarını Ne Kadar Tanıyorsunuz?

Tiroid Hastalıklarını Ne Kadar Tanıyorsunuz?

Bizi Takip Et


Tiroid hastalıkları, dünyada 300 milyondan fazla insanı etkileyen yaygın sağlık problemleri arasında yer alıyor. Özellikle kadınlarda ve ilerleyen yaşlarda oldukça sık görülüyor.

Tiroid hastalıkları guatr ya da nodüllü guatr şeklinde ortaya çıkabileceği gibi tiroid bezinin az ya da fazla çalışması sonucu da gelişebiliyor. Tiroidin kronik hastalığı olarak bilinen “hashimato” ise daha çok kadınların sağlığını tehdit ediyor.

Yaygın kanının aksine tiroid hastalıklarının çoğu gerektiği gibi tedavi veya takip edildiğinde tehlikeli değil. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Faik Erdoğan’ın verdiği bilgiye buna tiroid kanserlerinin çoğu da dahil.

İYOT EKSİKLİĞİ GUATR NEDENİ…

Tiroid hastalıkları ve nedenleriyle ilgili bilgi veren Prof. Dr. Murat Faik Erdoğan “Tiroid bezinin büyümesi, bezin genelinde olabileceği gibi, bez içersinde ‘nodül’ denilen yuvarlak oval bezeler şeklinde de olabilir. Guatrın veya nodüllerin en iyi bilinen nedeni iyot eksikliğidir. Kişi özellikle gelişme çağında gereken iyotu alamaz ise bez kendisini büyüterek yeterli hormon salgılamaya çalışır; bu arada nodüller gelişebilir. Ayrıca vücudun kendi bağışıklık sisteminden kaynaklanan ve bezin az veya çok çalışması ile giden guatrlar, nadiren de tiroid kanserlerine ait nodüller olabilir” dedi.

ZEHİRLİ GUATR NEDİR?

Prof. Erdoğan halk arasında “zehirli guatr” olarak bilinen “hipertiroidizm” hakkında ise şu bilgileri verdi: “Zehirli guatr yani ‘hipertiroidizm’, tiroid bezinin fazla çalışarak normalin üzerinde tiroid hormonu salgılamasıdır. Değişik tipleri vardır. İlaçla, radyoiyotla (atom) ve cerrahi ile tedavi edilebilir. Hastaların sadece yüzde 5’inde ciddi göz problemleri ortaya çıkar. Kortizon ve/veya göze yönelik cerrahi ile tedavi edilebilir. Görme kaybı çok nadir görülür. Özellikle sigarayı kesmeyenlerde göz bulguları çok daha ciddi seyredebilir. Zehirli guatrın, tiroid hormonlarının çok yükselerek kontrolden çıkması ile hayati tehlike arz eden bir hale gelmesi yani ‘tiroid krizi’ günümüzde nadir görülür. Bu tablo, genellikle uzun süre hastalığını ihmal etmiş hastalarda ortaya çıkar. Hastaya yoğun bakımda tedavi gerekir.”

ÇARPINTI, TERLEME VE KİLO KAYBINA DİKKAT!

Prof. Erdoğan, hipertiroidinin genellikle çarpıntı, terleme ciddi bir iştaha rağmen kilo kaybı, sinirlilik, uykusuzluk, huzursuzluk gibi belirtilerle kendini belli ettiğini ve en sık orta ileri yaş kadın hastalığı olduğunu ifade etti. Prof. Erdoğan şöyle devam etti:

“Ailede tiroid bezinin az veya çok çalışma hikayesi olanlarda, doğum sonrası dönemde, stresli bireylerde veya büyük bir psikolojik travmayı takiben ortaya çıkabilir. Kendisi depresyon ve huzursuzluk yapabileceği gibi depresif ve huzursuz bireylerde de tiroid hastalıkları sıktır. Yine uzun süre iyot eksikliği altında yaşamış kişilerde ileri yaşlarda, çok nodüllü ve zehirli guatrlar gelişebilir. Bazen bunlar oldukça sinsi seyredebilir ve kalp ritim bozuklukları, ciddi kemik erimesi gibi ikincil nedenler araştırılırken yakalanabilir.”

CİNSEL PROBLEMİNİZ VARSA TİROİDİNİZİ İNCELETİN!

Tiroidin az ya da fazla çalışması ayrıca cinsel işlev bozukluklarına, adet düzensizliklerine, düşük ve ölü doğumlara da neden olabiliyor. Prof. Erdoğan, bu sebeple sertleşme ve boşalma sorunları, isteksizlik yaşayan kişilerin, adetleri düzensiz, gebe kalmada problem yaşayan kadınların tiroid fonksiyonlarını ölçtürmesinde yarar olduğunu vurguladı.

Prof. Erdoğan tiroid hastalıklarının kadınları ve bebeklerini olumsuz etkileyebileceğini de ifade ederek “Doğurganlık çağındaki planlı gebeliklerde ve/veya yardımcı aşılama, tüp bebek gibi yardımcı üreme teknikleri ile gebe kalmayı planlayan kadınlarda hamilelikten önce TSH dediğimiz, tiroid fonksiyonları hakkında bilgi veren hormonun ve tiroid antikorlarının ölçülmesi, hamilelik sırasındaki olası problemlere engel olacaktır” dedi.

KİLO ALIMIYLA TİROİD HORMONLARININ İLİŞKİSİ

Prof. Erdoğan, tiroidin az çalışmasından kaynaklanan hipotiroidizmi olan hastaların kilo alabildiklerini vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti: “Hipotiroidiye bağlı ödem de  kilo artışına katkıda bulunur. Hormon tedavisiyle tiroid hormon seviyeleri normale getirildiğinde kilo artışı durur ve hipotiroid dönemde alınan kilolar genellikle geri verilir. Hipertiroidizm durumunda ise metabolizmanın hızlanmasına bağlı olarak iştahın artmasına rağmen hastada genellikle kilo azalması olur. Bazı nadir hastalar çok yemeye bağlı kilo da alabilirler. Tedavi ile tiroid hormon seviyeleri normale geldiği zaman kilo verilmesi durur, hasta kaybettiği kiloları hatta bazen fazlası ile geri alır. Tedavi ile tekrar kilo almaya başlayan hasta ‘bu ilaçlar bana kilo aldırdı’ der. Oysa bu durum tamamen metabolizmanın normale gelmesi ile ilişkilidir. Böyle hastalar eskisi kadar yememeleri gerektiğini bilinmelidir.”

HER TİROİD NODÜLÜ KANSER Mİ?

Yapılan çalışmalara göre bu yıl Türkiye’de 6 bin civarında yeni tiroid kanseri vakası bekleniyor. Tiroid kanserine kadınlarda erkeklere kıyasla 4-5 kat daha fazla rastlanıyor.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, tiroid bezinin bir bölümünün etrafındaki dokudan farklı bir şekilde büyümesinin “nodül” ismini aldığını anımsatarak “Boyun muayenesi sırasında ya da ultrasonografi ile tespit edilen tiroid nodülleri toplumda yüzde 50’ye varan oranlarda görülmektedir. Buna karşın her iki kişiden birinde görülen tiroid nodüllerinin yüzde 95’i iyi huyludur. 100 nodül içinde kötü huylu olabilecek 5 nodülün saptanması endokrinoloji uzmanlarının en önem verdiği konular arasında yer alır. Diğer risk faktörleri ise aile bireylerinde tiroid kanseri ya da geçmişte boyun bölgesine radyasyon öyküsü,  genetik geçişli bazı ailesel hormon bozuklukları tiroid kanseri açısından risk faktörü olarak kabul edilmektedir” diye konuştu.

SES KISIKLIĞI VE YUTMA GÜÇLÜĞÜ TİROİD KANSERİ HABERCİSİ OLABİLİR!

“Küçük ve belirti vermeyen tiroid kanseri tipleri daha fazla görülmektedir. Bunun nedenleri, kişilerin sağlık sistemine daha yüksek oranda erişimi, muayene ile birlikte ultrasonografi ve diğer görüntüleme yöntemlerinin kullanımında artış, daha sık biyopsi ve daha fazla cerrahi yapılıyor olmasıdır” diyen Prof. Dr. Yıldız şöyle devam etti:

“Tiroid kanserleri genellikle bir yakınmaya neden olmaz. Başka bir sebeple yapılan muayene ya da görüntüleme tetkiklerinde saptanabilir. Hasta aynaya bakarken ya da gömleğini iliklerken boynunda bir şişlik ya da kitle farkedebilir. Bunun dışında nadiren ses kısıklığı, nefes darlığı, yutma güçlüğü ve boğazda takılma hissi olabilir. Klinik olarak risk faktörlerine sahip hastalarda ve ultrasonografik özellikleri şüpheli bulunan nodüllerde tanısal amaçlı ‘ince iğne biyopsisi’ yapılır. Nodül içinden alınan örneğin, mikroskop altında değerlendirilmesi ile tanı koyulur. Düşük riskli tiroid kanseri hastalarında tiroid bezinin bir kısmının cerrahi olarak çıkartılması tedavide yeterli olabilir. Buna karşılık yüksek riskli hastalarda tiroid bezinin tamamının cerrahi ile çıkartılması, arkasından radyoaktif iyot (atom) tedavisi verilmesi ve hastanın tiroid hormonu tedavisi altında endokrinoloji uzmanları tarafından takibi gerekir. Tiroid kanserlerinin hemen hemen tümünde erken tanı ve uygun tedavi ile 10 yıllık hayatta kalma oranları yüzde 100’e ulaşmaktadır. Bazı nadir durumlarda aralarında hedefe yönelik ilaçların da yer aldığı kemoterapi uygulamaları ya da radyasyon tedavisi gerekli olabilir.”

TİROİD KANSERİNDE YENİ SINIFLANDIRMA

“Amerika’da yakın zamanda yapılan bir çalışma bugüne kadar kanser olarak nitelendirilen bazı tiroid tümörlerinin aslında kanser özelliğini taşımadığını ve kanser olarak isimlendirilmemeleri gerekliliğini ortaya koydu” diyen Prof. Dr. Yıldız, sözlerini şöyle tamamladı:

“Meme ve prostat kanserinde de erken evrelerin kanser olarak isimlendirilmemesi yönünde öneriler olmakla birlikte, bir kanser tipinin aslında kanser olmadığı şeklinde bir sınıflandırma ilk kez tiroid kanseri alanında yapılıyor. Buna göre, tiroid nodülleri içinde mikroskop altında incelemede kanser görüntüsüne sahip ancak etrafı bir kapsül ile sarılı ve bu kapsül dışına yayılım göstermeyen bazı tümörler 10 yıllık takipte kanser özelliği taşımıyor. ‘Papiller tiroid kanserinin kapsüllü folliküler varyantı’ adına sahip bu tümörler isimlerinden kanser kelimesi çıkarılarak ‘papiller benzeri çekirdek özelliğine sahip ve yayılım göstermeyen folliküler tiroid neoplazmı’ ismi ile yeniden sınıflandırıldı. Bu tip tümörlerin artık kanser olarak isimlendirilmemesi, potansiyel olarak hastalarda kanser tanısı almanın yarattığı psikolojik bozuklukları olumlu etkileyeceği gibi, gereksiz tetkik ve tedavilerin de önüne geçebilir. Yeni sınıflandırma ile yalnızca Amerika’da her yıl tanı alan 65 bin hastanın 10 bininde tiroid bezinin çıkarılması şeklindeki cerrahi tedavi ihtiyacının ortadan kalkması ve yıllık 1.6 milyar doları aşan tiroid kanseri takip ve tedavi maliyetlerinin anlamlı oranda azalması öngörülmektedir.”


İçeriği Paylaşın