Böbrek ve İdrar Yolu Taşlarının Tedavisi

Böbrek ve İdrar Yolu Taşlarının Tedavisi

Böbrek ve İdrar Yolu Taşlarının Tedavisi

Bizi Takip Et


İstinye Üniversitesi Hastanesi Liv Hospital Bahçeşehir’den Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Süleyman Kılıç, böbrek ve idrar yolu taşları konusunda bilgi verdi.

Böbrek ve idrar yolu taşlarına ne oranda rastlanıyor? Taşlar kadınlarda mı erkeklerde mi daha sık görülüyor? Daha çok ortaya çıktığı belli bir yaş grubu var mı?
Taş hastalığı, ülkemizde ve tüm dünyada önemli bir sağlık sorunudur. Hem maddi hem de manevi anlamda birçok probleme sebep olabiliyor. Çok sık görülüyor. Toplumda ortalama 1/15 oranında görülen bir rahatsızlıktır. Her yaş grubunda görülen bir rahatsızlık; ama sıklık olarak 20 yaş altında daha azdır. Kadınlarda normalde erkeklerden daha az görülüyor. Erkeklerde 2-3 kat oranında daha fazla. Fakat kadınlarda menopoza girdikten sonraki dönemde; yani 50 yaşlarında artış gösteriyor. Bunda da östrojen hormonunun koruyucu etkisinin ortadan kalkmış olması rol oynuyor. Yaşa, cinsiyete, toplumlara göre farklılıklar var. Örneğin; sanayi toplumlarında biraz daha fazla görünüyor ve taş tipleri farklı oluyor.

BÖBREK VE İDRAR YOLU TALARINDA BELİRTİLER

Bir kişide böbrek ve idrar yolu taşı varsa ne tür yakınmaları oluyor? Bu taşın kanala düşmesi durumunda belirtiler farklılık gösteriyor mu?
Böbrek taşı olan bir kişinin hiçbir semptomu olmayabilir. Hatta böbreğin tamamını dolduran staghorn taşlarında bile bazen semptom olmayabilir. Çünkü bir taşın semptom verebilmesi için idrar akımını engellemesi, böbrek içi basıncını yükseltmesi ve buna bağlı olarak böbreğin gerilmesi ve ağrı yapması durumu olmalıdır. Eğer taş mevcut; ama idrar akımını engellemiyorsa, tıkanıklık yaratmıyorsa bir basınç artışı olmayacağı için hiç ağrı olmayabilir. Klasik ağrısı renal kolik ağrısı dediğimiz ağrıdır. Hemen arkada lomber bölgede, şiddetli akut başlangıçlı ve genellikle sabit şekildedir. Yani karın acillerinden farklı olarak hastayı pozisyondan pozisyona sokan şiddetli bir ağrıdır. Fakat ağrının şekli ve yeri taşın yerine göre değişkenlik gösterir. Örneğin; böbrek taşındaki ağrı arkada lomber bölgede ise şiddetli ağrı olur. Taş ne kadar aşağıya doğru inerse ağrının yeri de taşın bulunduğu yere göre değişkenlik gösterir. Kanalın alt kısmına inmiş olan taşlarda lomber ağrıyla birlikte kasık bölgesinde şiddetli ağrılar da meydana gelir. Eğer taş, intramural üreter kanalın hemen mesaneye girdiği noktaya yerleşmişse bu durumda şiddetli ağrıya ilave olarak sistetizim denilen şikayetler meydana gelir. Sıkışma, sık idrara gitme, yanma, idrarı yapamama ya da çok az yapma gibi mesane semptomları meydana gelir. Başka bir takım semptomlar da olabilir. Taş, eğer enfeksiyona sebep olursa, ağrıyla birlikte yüksek ateş de meydana gelebilir. Bulantı, akut ağrılarda olabilir. Yine hastalarda paralitik ileus dediğimiz bir tablo gelişebilir. Yani bağırsakların çalışmasında bir yavaşlama oluşur. Refleks bir olaydır. Buna bağlı olarak karında şişkinlik, kabızlık gibi durumlar da meydana gelebilir. İshal nadirdir.

NEDEN TEDAVİ EDİLMELİ?

Böbrek ve idrar yolu taşları ihmal edilirse ne tür problemlere yol açabilir? Böbrek taşlarının nasıl bir önemi vardır?
Kocaman bir böbreğimiz var; ama onu boşaltan 4-5 milimetre lümeni olan incecik bir kanal var. Bu kanal tamamen tıkanırsa ve böbrek boşalamazsa zaman içerisinde böbrek işlevsiz hale gelir.  Çift taraflı olursa, her iki tarafta gerçekleşecek olursa kronik böbrek yetmezliği oluşur. Zaten en kötü tablo budur. Septik tablolar, çok ciddi durumlar meydana getirir. Enfeksiyon olursa ve boşaltım sağlanamazsa seps denilen çok ağır bir tablo; yani ölüm tehlikesi meydana gelebilir. Az görülse de böyle vakalar da vardır.

Prof. Dr. Süleyman Kılıç

TAŞ TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?

Taşın bulunduğu bölgeye, büyüklüğüne ya da cinsine göre tedaviye yaklaşım nasıldır? Ne tür yöntemler var?
Şu an tedaviler hemen hemen bütün rahatsızlıklarda endoskopik işlemlerle yapılıyor. SWL yöntemi, ses dalgalarıyla taşın kırılmasıdır. Eğer cerrahi tedavi uygulanacaksa cerrahi tedavide iki ana ameliyattan bahsedilebilir. Üreteroskopi, cihazlarla kanal içerisinden kanal taşlarını ya da böbrek içerisine girerek böbrek içindeki taşların lazerle kırılmasını sağlayan yöntemdir. Bir diğer yöntem daha büyük taşlar içindir. Taşın yerine ve boyutuna göre algoritmalar değişir. Örneğin; böbreğin alt kısmındaki taşlarda üreteroskopik cerrahi ikinci plana düşer. İkinci yöntem perkütan nefrolitotomi ise; sırttan açılan küçük bir ya da iki delikle böbreğin içine girilir ve taşın parçalanması sağlanır. Üreteroskopide farklı olarak bir kesi yapılmaz. Vücudun kendi açıklığı kullanılır. Mesane içerisine oradan da kanala girilir. Perkütan neftrolitotomi’de ise 1 cm’lik küçük bir kesi yapılır. Kısacası taşın bulunduğu bölge ve boyutu tedaviyi şekillendiriyor. Taş büyük olduğunda, özellikle 2 cm üstünde olduğu zaman daha çok tercih edilecek olan perkütan nefrolitotomidir. Taş hastalığı her bölgede olabilir. Mesane ya da üretrada olabilir. Mesanede olduğu zaman çoğunlukla endoskopi yapılır. Mesane içerisine girilir, lazerle parçalanır ve çıkarılır.

Kapalı ameliyat sonrası kişi ne zaman taburcu olur? Nasıl bir anestezi kullanılır?
Anestezi, hastanın durumuna başka rahatsızlıkları olup olmamasına göre değişkenlik gösterebilir. En sık uygulanan anestezi; sedatif anestezidir. Hasta genel anestezi almıyor, bir sedasyon alıyor. Üreter taşlarında eğer mesaneye yakın kısımdaysa alt bölümdeyse kullanılır. Fakat olay böbrekle alakalı olduğu zaman genel anestezi kullanılıyor. Epidural ya da spiral anestezi uygulanabiliyor. Bu yöntemlerle böbrek cerrahileri uygulanabilir. Kanal taşlarının tedavisi sonrası hasta durumuna göre aynı gün bile taburcu edilebilir. En fazla bir gece hastanede kalması istenir. Perkütan ameliyatlar da ise; tüplü ya da tüpsüz uygulamaya göre bir, iki gece hastanın hastanede kalması istenebilir.

TAŞ KENDİLİĞİNDEN DÜŞER Mİ?

Kendiliğinden düşen taşlar var mıdır? Ya da ilaç tedavisi buna faydalı olur mu? Yani her vakada ameliyat gerekir mi?
Her vakada ameliyat gerekmez. Bazı durumlarda ilaç tedavisi ya da SWL uygulanabilir. Taşın kendiliğinden düşmesinde yeri ve boyutu çok önemlidir. 4 milimetreye kadar olan taşların birçoğu kendiliğinden atılır. Bu durumda kanalı gevşetecek bir takım tedaviler uygulanabilir. Bu süreçte hasta sıvı alımını artırır ve sık hareket eder. Yine ağrıyı gidermek ve kanalı gevşetmek için bazı ilaçlar kullanılabilir. Bir de prostat hastalarında kullanılan alfa bloker ilaçlar var. Bunlar taşın düşme olasılığını artırır. Taşın kendiliğinden düşmesi, hastanın ilk başvurusu sırasında nerede tespit edildiğine bağlıdır. Taş, ilk başvurulduğunda kanalın üst kısmına gelmiş ise düşme ihtimali yaklaşık yüzde 10-20’lerdedir. Eğer taş, kanalın alt kısmındaysa yüzde 50 ve 70’leri hatta daha küçüklerde yüzde 90’ları bulabilir.

Taş hastalığında kimler risk grubuna girer? Taş hastalığından korunmak için beslenmeyle ilgili ne tür önlemler alınabilir?
Mesela çocuklar risk grubundadır.  Eğer çocuk hastalarda bir taş hastalığı saptamışsanız ya da onun belirtileri varsa bunların ciddi olarak takip edilmesi gerekir. Bir takım riski artıran hastalıklar da var. Örneğin; nefrokalsinozis, renal tibüler asidoz, sistinozis dediğimiz çocukluktan itibaren ciddi taş oluşumuna sebep olabilen hastalıklardır. Paratiroid hormon yüksekliği ile seyreden hiperparatiroidi gibi hastalıklar var. Korunma yöntemlerinin temelinde sıvı alımının artırılması yatıyor. Günlük idrar miktarının 1.5-2 litre tutacak kadar sıvı alınması gerekiyor. Su tüketimini düzenli hale getirmek gerekiyor. Beslenme konusunda ise çok proteinli ve tuzlu beslenmemeye dikkat edilmesi gerekiyor. Oksalat miktarı yüksek olduğu için çok fazla kuruyemiş, çikolata gibi besinlerin de dikkatli tüketimi gerekiyor. Çok fazla sıcağa maruz kalma, sedanter yaşam gibi faktörler de riskleri artırır.


İçeriği Paylaşın