Mardin’de Sindirim Sistemi Hastalıklarına Dikkat Çekildi

Mardin’de Sindirim Sistemi Hastalıklarına Dikkat Çekildi

Mardin’de Sindirim Sistemi Hastalıklarına Dikkat Çekildi

Bizi Takip Et


Türk Gastroenteroloji Derneği (TGD) tarafından, Toplumsal Farkındalık Projeleri kapsamında “Farkında Ol, Geç Kalma!” sloganı ile düzenlenen “Sindirim Sistemi Hastalıkları Bilgilendirme Programı” na Mardin’de devam edildi.

Türk Gastroenteroloji Derneği tarafından düzenlenen “Sindirim Sistemi Hastalıkları Bilgilendirme Programı”nda, Türkiye’nin farklı şehirlerinde yapılan halk bilgilendirme toplantıları ile sindirim sistemi hastalıklarının toplumdaki farkındalık seviyesini yükseltilmesi ve kamuoyunun dikkatinin çekilmesi hedefleniyor.

Sindirim sistemi hastaları ve hasta yakınları, Halk ve bu hastalıkları takip-tedavi eden hekimlerin ve sağlık çalışanlarının katıldığı Halk Toplantılarının son durağı Mardin oldu. Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla 1 Kasım Perşembe günü, Mardin Büyükşehir Belediyesi Gençlik Merkezi Konferans Salonu’nda yapılan ve katılımın ücretsiz olduğu programda, Açılış konuşmasını Artuklu İlçe Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Önder Karaşin ve Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Serhat Bor yaptı.

Programda katılımcılardan gelen sorulara da yanıtlar verildi. Yoğun katılımla gerçekleştirilen toplantıda ayrıca, sindirim sistemi hastalıklarıyla ilgili bilgiler yer alan broşürler dağıtıldı ve anket çalışması yapıldı.

Halk toplantılarının gerçekleştiği iller başta olmak üzere, hastalıklarla ilgili daha bilinçli bir toplum oluşturulmasına katkı sunulmasının planlandığı proje ile Kolon Kanseri, Reflü, İrritabl Bağırsak Sendromu, Ülser, Dispepsi, Ülseratif Kolit, Hepatit, Siroz, Kabızlık, Pankreas Kanseri ve diğer Sindirim Sistemi Hastalıkları konusunda toplumda farkındalık oluşturulması, potansiyel ve mevcut hastaların hastalıklar konusunda yeterli bilgi seviyesine ulaşmasının sağlanması, hastalıklarda erken teşhisin öneminin vurgulanması, hasta yakınlarının da hastalık süreçlerine dair bilgilendirilmesi ve daha bilinçli olmalarının sağlanması hedefleniyor.

“BİR GASTROENTEROLOG YETİŞTİĞİNDE NEREDEYSE ÖMRÜNÜN YARISI GEÇMİŞ OLUYOR”

Konuşmasında gastroenteroloji uzmanının yetişmesindeki süreye ve yetiştiğinde yapabileceği uygulamalara değinen Prof. Dr. Serhat Bor, “Gastroentorolog olmak çok büyük bir emektir. Her gastroenterolog gerek normal endoskopi yani mide bağırsak veya bir kolonoskopi yapmanın yanı sıra çok daha ileri endoskopik girişimleri yapacak şekilde eğitilir. Örneğin ERCP dediğimiz safra yolundaki taşların ameliyatsız olarak endoskopla çıkarılması ya da buradaki darlıkların açılmasından tutun yemek borusu darlıklarının genişletilmesine, Kalın bağırsaktaki darlıkların genişletilmesine, Kalın bağırsaktaki bazen bir yumruk kadar olabilen 20-25 santimetreye kadar büyüyebilen tümörlerin ameliyatsız endoskopla çıkartılabilmesine, yine bütün sindirim sisteminin ince bağırsak endoskopisi yoluyla izlenebilmesine, kapsül video endoskopilerle hastanın sadece kapsül içirilerek tüm sindirim sisteminin gözden geçirilmesine kadar uzanan çok geniş bir zeminde tüm bu tespitleri yapmak üzere eğitilir. Tıp fakültesinden 23 yaşında mezun olur, üzerine 1,5-2 yıl mecburi hizmet yapılır, üzerine 4 yıllık iç hastalıkları ihtisasına girilir. O bittikten sonra yine 1,5-2 yıl mecburi hizmet vardır. Ondan sonra 3 yıl gastroenteroloji ihtisası yapılır ve o bittiğinde tekrar 1,5-2 yıl mecburi hizmet vardır. Bugün bir gastroenterolog yetiştiğinde neredeyse ömrünün yarısı geçer. 35 ile 38 yaşları arasında gastroenterolog olunur. Tabi bu da önemli bir sorundur çünkü bir hekim, hekimliğe 23 yaşında başlar. Eğer aile hekimi olsa 23 yaşından itibaren kendi alanında hasta görürken ya da bir hukukçu 21 yaşından itibaren hukukla ilgilenmeye başlarken bir gastroenteroloğun başlaması 35 ile 38 yaş arasındadır.” diye konuştu.

“KABIZLIK ÖNEMLİ BİR SAĞLIK SORUNU”

Dr. Kadri Atay, toplumda sık görülen ve sosyal hayatı da etkileyen kabızlık sorunu için pratik öneriler de verdiği konuşmasında şu önerileri paylaştı:

“Öncelikle beslenme şekli, bol lifli ve posa bırakan gıdalardan seçilmelidir. Yakınmaların uzaması durumunda mutlak bir hekim desteği almak yerinde olur. Günde 10 bardağın veya 2 litrenin altına düşmemek kaydı ile su içilmelidir. Sabah aç karnına oda ısısındaki bir bardak suyun içilmesi çok yarar sağlar. Lifli gıdalar, dışkının yakıtı gibi kabul edilmelidir. Nasıl ki, bir araç yakıt olmadan hareket edemezse, bağırsaklarda aynı şekilde hareket edemez ve kabızlık görülür. İdeal olan günde 20-35 gram arası lif alımı önerilmektedir. Baklagillerden bakla, nohut, mercimek, kuru fasulye ve bezelye suda erimezler ve lif oranları yüksektir, yani yoğun posa bırakırlar ve bu nedenle kabızlık için çok yararlıdırlar. Suda eriyen gıdalara yeşil sebzeler güzel bir örnektir. Bu tür besinlerin her ne kadar kabızlık için yararlı olduğu inanışı söz konusu ise de aslında suda erimeyen, yani posa bırakan gıdalara oranla kabızlık ile mücadelede daha az etkilidirler.”

“REFLÜ EN YAYGIN HASTALIKLARDAN BİRİSİ”

Prof. Dr. Orhan Sezgin de, en yaygın sindirim hastalıklarından biri olan reflünün her yaşta görülebildiğini, giderek artan bu hastalığın tedavi edilmezse ciddi rahatsızlıklara davetiye çıkardığını belirtti. Sezgin, “Çikolata, yağlı gıdalar ve gazlı içeceklerin tüketimi reflü ile ilişkilendirilebilmiştir. Reflü hastalığında bölgelerdeki değişikliklerin yanı sıra bireysel yaşam stili büyük önem taşıyor. Çok geç vakitte özellikle kalori içeriği yüksek olan yağlı besinlerin yenilip yatılması reflü yakınmalarını artırıyor. Reflü için en büyük risklerden biri de obezite. Obeziteyi asitli içecekler, sigara, tuz ve alkol takip ediyor.” dedi.

“SAFRA KESESİ TAŞLARI BELİRTİ VERMEYEBİLİR”

Prof. Dr. Dilek Oğuz da safra taşı olan hastaların büyük bir bölümünde belirti olmadığını söyleyerek, “Safra taşı prevalansı yaklaşık olarak yüzde 10-15 olarak bildirilmektedir. Hastaların önemli bir bölümü belirti vermez, tesadüfen saptanır. Bu vakaların ancak yüzde 20’sinde komplikasyon gelişir. Standart tedavisi Laparoskopik Kolesistektomi’dir. Kolesterol taşları, safra taşlarının yüzde 75’ini oluşturur. Günümüzde kolesterolün aşırı salgılanması, safra kesesinde hareketlerinde azalma gibi faktörler safra taşı oluşumunu açıklamaktadır. Safra taşı olan hastaların büyük bir bölümünde belirti yoktur.

Safra taşı ile ilişkisiz veya açıklanamayan karın bulguları nedeni ile görüntüleme yapılırken tesadüfen saptanırlar. Hastaların yüzde 20’sinde safra taşı ile ilişkili semptomlar ve komplikasyonlar gelişir.” dedi.

“KOLON KANSERİ EN SIK ÖLÜM NEDENLERİNDEN”

Kolon kanserinin tüm dünyada en sık görülen kanser tiplerinden biri olduğunu belirten Prof. Dr. Murat Törüner, genetik, çevresel faktörler ve yeme alışkanlıklarının risk faktörleri arasında olduğunu belirtti. Fiziksel aktivite kolon kanseri riskini azaltmakta olduğuna dikkat çeken Törüner, “Nişasta zengin diyetler bir ölçüde riski azaltmakta, rafine şekerler ve sukroz içeren gıdalar ise riski arttırmaktadır. Ayrıca, yüksek yağ oranlı ve doymuş yağ oranı yüksek yağlar içeren besinler de risk faktörüdür. Sigara ve tütün kullanımı polip ve kolon kanseri gelişimini arttırmaktadır. Erken tanı ile kanserler 1/3 oranında azaltılabilir. Erken tanı halinde yapılan tedavi daha etkindir. Kolon kanseri sık görülen ve mortalite oranı yüksek olan kanserlerden birisidir. Erken tanı ile hastalıktan kurtulmak ve yaşam süresini uzatmak mümkündür, Diyet, egzersiz hastalıktan korunmak için önemlidir. Sigara, alkol ve kötü beslenme alışkanlıklarından uzak durmak gerekir. Eğer risk faktörü de varsa ve/veya 50 yaşın üzerindeyse, mutlaka tarama testleri için Aile Hekimiyle görüşülmelidir.” diye konuştu.


İçeriği Paylaşın