Mide Hastalarına Beslenme ve Diyet Uyarısı!

Mide Hastalarına Beslenme ve Diyet Uyarısı!

Mide Hastalarına Beslenme ve Diyet Uyarısı!

Bizi Takip Et


Türk Gastroenteroloji Derneği (TGD), Toplumsal Farkındalık Projeleri kapsamında “Farkında Ol, Geç Kalma!” sloganı ile yapılan“Sindirim Sistemi Hastalıkları Bilgilendirme Programı”na Sivas’ta devam edildi.

Türk Gastroenteroloji Derneği tarafından düzenlenen “Sindirim Sistemi Hastalıkları Bilgilendirme Programı”nda, Türkiye’nin farklı şehirlerinde yapılan halk bilgilendirme toplantıları ile sindirim sistemi hastalıklarının toplumdaki farkındalık seviyesini yükseltilmesi ve kamuoyunun dikkatinin çekilmesi hedefleniyor. “Sindirim Sistemi Hastalıklarında Beslenme ve Diyet” başlığı altında, Sivas Belediyesi’nin katkılarıyla Sivas Fidan Yazıcıoğlu Kültür Merkezi’nde yapılan ve katılımın ücretsiz olduğu toplantıya hasta ve hasta yakınları, Halk ve bu hastalıkları takip-tedavi eden sağlık çalışanları yoğun ilgi gösterdi. Kültür Merkezi içerisine kurulan dev kalın bağırsak maketi ile de kolon kanseri hakkında gün boyu ziyaretçilere bilgi verildi. Toplantıda ayrıca katılımcılara, sindirim sistemi hastalıklarıyla ilgili bilgiler yer alan broşür dağıtıldı ve bir anket çalışması gerçekleştirildi. Açılışta konuşan Sivas Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Özaydın, programın düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür etti.

“GASTROENTEROLOG SAYISI YETERSİZ”

Açılışta konuşan Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Serhat Bor, Türkiye’de gastroenterolog sayısının azlığına dikkat çekerek; “Türkiye’de 761 kişiyiz. Her yıl aramıza 27 kişi katılıyor. Öleni, emekli olanı ve ‘Ben bu işi daha yapmayacağım’ diyeni düşünürseniz, Gastroenteroloji bilim dalı küçülüyor. Avrupa’da gastroenterolog sayısı yüzde 20’lerdeyken Türkiye’de yüzde 0,9. Bu da önemli bir sorun.” ifadesini kullandı.

Prof. Dr. Bor ayrıca şu bilgileri paylaştı: “Sağlık Bakanlığı’nın gayet başarılı bir kolon kanseri tarama programı var. 50-60 yaşlarında insanlarımızın kolonoskopi yaptırmalarını öneriyoruz. Kolonoskopiden korkmamaları gerekiyor. Çünkü bu tür endoskopik işlemler bu işlerde son derece ehil olan 4 yıllık iç hastalıkları üzerine 3 yıllık Gastroenteroloji yan dalı yapmış olan meslektaşlarımız tarafından başarıyla yapılıyor. Bu konuda bir korku oluşturmaya gerek yok. Bu konuda unutulmaması gereken endoskopinin yerini başka hiçbir girişim tutamaz. Gözümüzle görmek gibisi yoktur. Üstelik gözümüzle görmek dediğimiz yerden biyopsi dediğimiz çok küçük parçaları da alarak, bunları patolojide de inceletebiliriz veya kocaman tümörleri de bu endoskoplar aracılığıyla çıkartarak, kişiyi kansersiz bir hayat mutluluğu ile karşılaştırabiliriz” dedi.

“REFLÜSÜ OLANLAR BESLENMESİNE DİKKAT ETMELİ”

Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Hilmi Ataseven, ‘Gastroözafageal Reflü Hastalığı ve Beslenme’ konulu sunum yaptı. Prof. Dr. Ataseven konuşmasında reflünün tanımını yaparak, “Reflü hastalarında şikâyetleri artırıcı yiyecek ve içecekler, kafeinli veya kafeinsiz kahve veya çay, alkol, özellikle de mayalı içecekler, alkol mide boşalımını geciktirmekte, mide içi basıncının uzun süre yüksek kalmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda alt ösafagus sfinkterinin (kapatıcı kasının) basıncını düşürerek reflü oluşumunu kolaylaştırmaktadır. Portakal, greyfurt, domates suyu, limonata ve limon gibi asidik içeceklerdir. Reflü Hastalığı olanlarda tavsiye edilen yiyecek ve içecekler ise, meyvelerden taze veya konserve elma ve muz, sebzelerden haşlanmış patates, havuç, brokoli, yeşil fasulye, bezelye ve lahana, etlerden ekstra kıyılmış yağsız kıyma, derisiz tavukgöğsü, yumurta beyazı, ızgara balık, keçi peyniri, yağsız krem peynir, kepek, beyaz ve mısır ekmeği, pilav, zeytinyağlı salata, elma suyu ve mineral soda genel olarak reflü hastalarında şikayetleri artıran ve azaltan yiyecek ve içecekler arasındadır. Ancak bazı kişilerde yararlı sayılan bir besin şikayetleri artırdığı gibi bunun tam tersi durumlarda söz konusudur. Yani yenmesi önerilmeyen bir besinle hastaların hiçbir şikayeti olmayabilir. Hastalar hangi yiyeceklerle daha rahat olduklarına dikkat ederek kendilerine uygun bir diyet oluşturmaları mümkündür” dedi.

“İBS TOPLUMDA SIK GÖRÜLÜYOR”

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alper Yurci ise, konuşmasında toplumda sık görülen barsak hastalıklarından olan irritabl barsak sendromu (İBS) ve beslenme ilişkisi ile gastroenteroloji klinik pratiğinde sık karşılaşılan hastalıklardan inflamatuvar barsak hastalıkları (İBH) ve diyet konularına değindi. Doç. Dr. Yurci şu bilgileri paylaştı: “İrritabl barsak sendromu kişide organik bir hastalık olmaksızın, dışkılama alışkanlıklarında değişiklik, karında rahatsızlık, şişkinlik ve ağrı hissinin ana yakınmaları oluşturduğu bir sendromdur. Toplumda görülme sıklığı %20 ile çok yüksek oranlardadır. Kadınları daha çok etkileyen bu hastalık kronik bir hastalık olup yaşam kalitesini düşürmektedir. Beslenmede kişinin şikayetlerini özellikle artıran besinler varsa mutlaka diyetten çıkarılmalıdır. İshal baskın olan tipte az posalı, kabızlık baskın olan tipte ise bol posalı diyet tavsiye edilir. Diyetteki yağ barsak hareketlerini artırabileceğinden ishali olan hastada yağ kısıtlaması yapılabilir. Yeterli sıvı tüketimi önemli olup hastalara az ve sık beslenme önerilir. Gazlı içecekler ve gaz yapan lahana, karnabahar, turp, baklagiller gibi besinler özellikle şişkinlik ve ağrı şikayeti olan hastalarda tüketilmemelidir. Probiyotikler ve prebiyotikler barsak mikrobiotasına etkileri ile İBS tedavisine destek olmaktadır. Crohn hastalığı ve ülseratif koliti içine alan İBH, barsaklarda kanama, ishal, karın ağrısı, besinsel eksiklikler ve ciddi birçok komplikasyonla karşımıza çıkabilen sindirim sisteminin inflamasyonu ile karakterize, kronik, alevlenmeler ile seyreden ve hastanın yaşam kalitesini ve genel vücut sağlığını olumsuz yönde etkileyen bir hastalık grubudur. Gelişmiş ülkelerde daha sık karşımıza çıkması beslenme ve yaşam tarzının hastalık gelişimi açısından önemli olduğunu düşündürmektedir.

“PROBİYOTİKLERİN KULLANIMINDA DİKKATLİ OLUNMALI”

Probiyotikler hakkında bilgi veren Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özlem Yönem ise, mide ve bağırsak sorunlarının doğal probiyotiklerle sindirim sisteminin daha iyi çalışmasının sağlanarak önlenebileceğine dikkat çekerek, “Probiyotik bakteriler vücutta zararlı bakterilerin barsak duvarına yapışıp ordan vücuda girmesini engeller, bağışıklık sistemini güçlendirir, sindirimi sağlayan enzimlerin etkinliğini artırır, asit bir ortam oluşturarak zararlı bakterilerin ölmesini sağlar, barsakta müsin denilen sümükümsü maddenin salgılanmasını artırır, B1, B2, Biotin, vitamin B12, folik asit gibi vitaminlerin sentezini sağlar.İltihabi barsak hastalıkları -Ülseratif kolit ve Crohn hastalığı-, Irritable –Hassas- barsak sendromu, antibiyotiğe bağlı ishaller gibi bazı sindirim sistemi hastalıklarında probiyotik kullanımı mevcuttur.Probiyotik kullanımı güvenli midir sorumuza cevap arayacak olursak, bir ilaç değil de gıda takviyesi statüsünde oldukları için piyasaya çıkmadan önce bir ilacın geçtiği sıkı denetimden geçmezler. Bu nedenle pakette yazanla içerik her zaman birbirini tutmayabilir. Kanser kemoterapisi alan hastalar, yoğun bakım hastaları gibi bağışıklık sistemi zayıf kişilere bir de pankreas bezi iltihabı geçirenlere asla verilmez. Normal insanda yan etki olarak en fazla gaz, şişkinlik, kramp tarzı karın ağrısı yapabilir, ancak çoğunlukla geçicidir. Probiyotiklerin sağlıklı bir insanın çok daha sağlıklı olmasını sağladıkları ya da insan ömrünü uzattıklarına dair yeterli bir veri bulunmamaktadır” dedi.


İçeriği Paylaşın