Tarık Pabuççuoğlu: “Çatlak Bir Psikoloğu Oynamayı İsterdim”

Tarık Pabuççuoğlu: “Çatlak Bir Psikoloğu Oynamayı İsterdim”

Tarık Pabuççuoğlu: “Çatlak Bir Psikoloğu Oynamayı İsterdim”

Bizi Takip Et


Tiyatro sanatçısı Tarık Pabuççuoğlu, bir dönemin sevilen dizisi olan “İkinci Bahar” dizisinde oynarken aldığı kilolardan bir diyetisyen yardımıyla 1 buçuk yılda 25 kilo vererek kurtulmuş…

Bir doktorun nasıl olması gerektiğini sorduğumuz Tarık Pabuççuoğlu, öncelikle kendisine sorun hakkında bilgi veren bir doktorla muhatap olmak istediğini vurguluyor. Yıllarca diş hekimi ve dişçi koltuğundan korktuğu için tüm dişlerinin döküldüğünü belirten sanatçı Pabuççuoğlu, diş hekiminin tedaviyle ilgili bilgi verdikten sonra bu korkusunu yendiğini anlatıyor.

Yıllar önce 2 yıl psikolojik tedavi gören Tarık Pabuççuoğlu şöyle konuşuyor:

“Hindi gibi düşünmeye başladım. Konuşmak istemiyor, hiçbir şey yapmak istemiyordum. Hiç yüzüm gülmüyordu, hiçbir şeyden zevk alamıyor, yemek yemek bile istemiyordum. Eşime bile insanların içinde bağırmaya başlayınca, ‘Ben ne yapıyorum?’ dedim ve bunu dediğim gün doktora gittim.”

Papuççuoğlu hiç hekim rolü oynamamış ama ‘çatlak’ bir psikolog rölünde oynamak istiyor.

Tarık Pabuççuoğlu, sağlık ve yaşamla ilgili soruları yanıtladı.

. Kendinize sağlık notu verecek olsanız 10 üzerinden kaç not verirsiniz?
“Bu not zaman zaman 10 oluyor, bazen de 5’e kadar düşüyor. Bu tamamen konsantrasyonla ilgili. Mesala işe konsantre olmuşsam; iş güç gailesi ağır bastıysa, çok kritik bir dönemden geçiyorsam o zaman kendimle ilgilenmekten sarfınazar ediyorum ve sağlığıma dikkat etmiyorum. Mesela kilo aldığım dönemler o dönemlerdir. Bu toplumda çoğu insan böyle yaşar. Dolayısıyla puanım 10 ile 5 arası oynuyor.”

“KENDİME SAHİP ÇIKIYORUM”

. “Bazen kendinize 10 puan verdiğinizi söylediniz. Bu çok iddialı bir not, bu notu hak etmek için neler yapıyorsunuz?
“63 yaşımdayım. Kendimle ilgilenmek önce beslenmeden geçiyor. Beslenme şeklinizi eğer bünyenize uygun bir halde götürebilirseniz zaten kilo almıyorsunuz, aldığınız kiloları veriyorsunuz. Önce beslenme geliyor, eğer bir rahatsızlığım yoksa rutin kontrollerim var. Mesela 6 ayda bir mutlaka kardiyologuma tüm tahlillerimle birlikte bütün kontrollerimi yaptırıyorum. Böylelikle kendime sağlıkla ilgili olarak sahip çıkıyorum.”

“KAN TAHLİLİM PIRIL PIRIL ÇIKTI”

. 50-60 yaştan sonra erkeklerde prostat kanseri riski artıyor. Prostat kanseri için her yıl düzenli olarak tarama yaptırıyor musunuz, ilk ne zaman yaptırdınız?
“Bahsettiğim Kardiyolog doktorum Dr. Mefkure Platin, beni zorladı ve çok da iyi etti. Böylece periyodik kontrollerimi yaptırmamı sağladı. Bu periyodik kontroller arasında, ‘Akciğer grafisi de çektirelim. Prostat kontrolünü de yaptıralım’ gibi neredeyse tüm check-up’ı dönem dönem lüzumlu gördüğü tarihlerde bana yaptırıyor. Ben bunlarla da yetinmedim özellikle prostat konusunda, Gelibolu’da çekimlerim sırasında bir sızlama hissettim ve üşenmeden randevu aldım Çanakkale Devlet Hastanesi’ne giderek ürolog hekime göründüm. Yepyeni bir prostat kontrolü yaptırdım, kan tahlili de yaptırdım ve pırıl pırıl çıktı. Sadece hafif rezidü kaldığını söyledi ve bu yüzden bir ilaç verdi, ilacı kullanıyorum ve 3 ay sonra tekrar kontrole gideceğim.”

“KORKUMDAN BÜTÜN DİŞLERİM DÖKÜLDÜ”

. Bir hekimde ne gibi özellikler ararsınız? Sizin için ideal bir hekim nasıldır?
“Biz hep şunu yaşadık, bir hekime gittiğimiz zaman hekim bizi muayene eder ve ‘şunu yap’ der ama sebebini söylemez çünkü hastanın bunu anlamayacağına dair bir tavrı vardır. Bu, hayatım boyunca nefret ettiğim bir tavır oldu. Hekim nasıl bir allame-i cihan ise…

Dişçide korkudan bayılıyordum… Kontrollerimi yaptırmadığım için bütün dişlerim döküldü; sırf hekim korkusundan, sandalye korkusundan. Sonra hala ailemizin diş hekimi olan Semih bey ne gibi uygulamalar yapacağını vs. her şeyi anlattı ve hiçbir şey olmadı bana. Şu anda ağzımda 16 tane implant var, kan revan içinde kaç ameliyat geçirdiğimi anlatamam. Hiçbirisinde bayılmadım, kahkaha kıyamet tedavi oldum… Aradığım hekim bu, beni adam yerine koyacak. Muayenehanelerde, polikliniklerde insan büstü vardır, büyük ihtimal doktorun, hastaya gösterip ‘şuranda şu var’ demesi içindir. ‘Sen işe yaramazsın, şu ilacı al kullan’ denmesini kabul etmiyorum. Bunun dışında profesyonel anlamda yapması gereken şeyi yapması benim için yeterlidir.”

“DOÇENT, PROFESÖR GİBİ UNVANLARIN ÖNEMİ YOK”

. Hekimde; doçent, profesör gibi akademik unvan arar mısınız? Yoksa hekimin güler yüzlü olması, göz göze iletişim kurması mı önemlidir?
“Tabii ki önemlidir. Biz oyuncularda duygu doğruluğu dediğimiz bir şey vardır. Yani bir rolü oynadığımız zaman rol nasıl olursa olsun eğer o duyguyu samimi olarak içimizde hissetmezsek seyirciye bunu geçiremeyiz. Bu öyle bir alışkanlık oluyor ki bir insanın karşısına geçtiğiniz zaman 3 saniyede anlıyorsunuz. Samimi mi, doğru mu, biliyor mu vs… diye hemen o kişinin fotoğrafını çekiyorsunuz. Burada unvanlardan daha önemlisi karşınızdaki insanın önce insan olarak ne kadar gönüllü olduğunu hissetmektir. Onu hissettiğiniz zaman unvanların hiçbir önemi yok, pratisyen bir hekim olabilir çok beğenirsiniz ve peşinden gidersiniz, böyle bir şey bu.”

“BENİMLE İLGİLENECEK DOKTOR NEREDEYSE ORAYA GİDERİM”

. Siz ya da bir yakınınız rahatsızlandığında ne tür bir hastaneyi tercih edersiniz? Bir özel hastane mi, devlet ya da üniversite hastanesi mi yoksa hekim muayenehanesini mi tercih edersiniz?
“Öncelikle hastaneyi tercih ederim ama bu o kadar değişken bir şey ki mesela İstanbul’da bulunduğum sürece rahatsızlık durumunda gideceğim merkez, hastane ya da muayenehane farklı; Bodrum’da gideceğim yer farklı; Gelibolu’da gideceğim yer farklı olur. Hepsi benimle ilgileneceğini düşündüğüm hekimden kaynaklanıyor. o hekim neredeyse ben oraya gidiyorum.”

. Sağlık Bakanlığı, üniversitede çalışan hocaların muayenehane açmasına yasal sınırlama getiriyor. Pek çok hekim ya üniversite hastanesi ya da muayenehane ikileminde kaldı. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?
“Bu kararın alınması için çok geç bile kalındı. Artık multi milyarder olmuş operatörler var, profesör derler bu kişilere… Herkesi tenzih ederek söylüyorum ama bu yaşanmış, belki de hala yaşanıyor. Profesörlerin bir pratisyen hekim kadar başarılı olmadıkları durumlar var. Dolayısıyla hastane artı muayenehane bence de yanlış bir şey. Dünyada böyle bir uygulama var mı onu da bilmiyorum, buradan ahkam kesmek istemiyorum ama bu benim mantığıma hep ters gelmiş bir şey. Belki de geçmiş dönemde hastanelerdeki yoğunluk ve organizasyon bozukluklarından insanlar bunlara yönelmiş olabilir şimdi daha toparlandı.

Hastanelerde e-randevu sistemi gibi ciddi bir organizasyon oluşmaya başladı. Buna paralel olarak alınan bu kararın daha uygun olduğunu ve yerleşeceğini düşünüyorum. Özel hastanelerin konumları zaten farklı, devlet hastanelerinin polikliniklerinin de son derece bu işi gerektiği gibi yapacağına inanıyorum ama hala inanılmaz bir yoğunluk var. Bunu nasıl organize ederler bilmiyorum. Organize edildiğinde hekimler, ürologlar, psikologlar belki de muayenehane açma ihtiyacı hissetmeyeceklerdir.”

“ÇATLAK BİR PSİKOLOGU OYNAMAYI İSTERDİM”

. Bu güne kadar hiç hekim rolü canlandırdınız mı? Nasıl bir hekimi oynamak isterdiniz?
“Hiç hekim rolünde oynamadım. Herhalde çatlak bir psikologu oynamayı isterdim. Dram konusunda her türlü şeyi oynayabilirim, biraz da meraklı olduğumdan ve hekimler bana anlattığından ürolog, dahiliye ya da psikologluğu üç beş terimle de süsleyebilecek kadar birikimim var.”

. Başka korku veya evhamlarınız var mı?
“Yok diyebilirim, canım acıyacak diye enjektörden çekinirdim. O da ilkokuldan kalma bir travma olabilir. Ama o korkum da tamamen ortadan kalktı. Fobi halinde hiçbir korkum yok.”

. Kuşkusuz ki ruhumuz da hastalanabiliyor. Siz hiç psikolog ya da psikiyatriste gittiniz mi?
“Evet gittim. Uzun yıllar önceydi, ben 30 yıl sanayicilik yaptım sonra işler kötü gitti ve ciddi bir bunalım demeyeyim de bunalım öncesi gibi bir süreç yaşadım. Hakikaten davranış biçimim değişti, inanılmaz agresif oldum, hem kendimi kötü hissediyordum hem boşlukta hissediyordum. Kime nasıl davranacağımı kestiremez bir hal aldım. O zaman bir psikologa gittim, bayağı bir seanslar devam etti. Giderek seyrekleşti ve yaklaşık 2 yıl kadar sürdü.”

. Depresyon muydu?
“Evet depresyondu, bayağı uzun sürdü çünkü uzun süre yaşanan bir sıkıntıydı o. Onu atlatmak 2 günde olacak bir şey değildi. Eşime teşekkür ediyorum, bana inanılmaz bir destek verdi. Çocuklarıma da teşekkür ediyorum.”

“HİNDİ GİBİ DÜŞÜNMEYE BAŞLADIM”

. Sizinle aynı duyguları yaşayan, farklı nedenlerle depresyona giren pek çok kişi var. Sizde depresyon belirtileri nasıldı? Bazı kişiler kendilerine tanı koyup doktora bile gitmiyorlar?
“O çok sakat bir düşünce bence. Her insan kendisinin doktorudur diye çok genel bir şey var ama bu sadece şu anlamda olmalı. ‘Ben de bir tuhaflık var’ koyacağınız tanı sadece bu olabilir. Dolayısıyla o tuhaflık neredeyse onun uzmanına gidip danışarak, doktorun teşhis koyması lazım.

Önce, hindi gibi düşünmeye başladım. Konuşmak istemiyor, hiçbir şey yapmak istemiyordum. Kendimi boş vitese almıştım, hiç yüzüm gülmüyordu, bir şeyden zevk alamıyor, yemek yemek bile istemiyordum. Uzunca bir müddet böyle oldu, sonra çok agresif davranmaya başladım. Araba kullanırken, yanımdan geçen arabanın şoförüne bağırmaya başladım. Bu arada aile bireylerine de en ufak bir şeyde sesimi yükseltip onların da kalbini çok kırdım. Çevremdeki bütün insanlara, görevlilere inanılmaz bir agresiflik abidesi oldum. Bu beni o kadar çok rahatsız etmeye başladı ki… Eşime bile insanların içinde bağırmaya başladım ve en son ‘Ben ne yapıyorum’ dedim. Bunu dediğim gün doktora gittim.”

. Mesleğinizden ötürü düzensiz bir yemek yeme saatiniz var. Nasıl bir beslenme alışkanlığınız var?
“Beslenmenin bir sistem olduğunu 50’li yaşlarda öğrendim. Daha önceden aklımda böyle bir şey yoktu. İnsanların bir beslenme şeklinin olması gerektiğini bilmiyordum ama çocukluğumdan beri yağlı et hiç yemedim, sevmedim. Birçok insanın dikkat ederek yemesi gereken şeyi ben zaten sevmedim. Dolayısıyla kolesterolle ilgili hiçbir sorunum yok. Sadece şimdi atıl olduğum için ve spor yapmadığım için iyi kolesterolüm düşük. Bunları yapsam o da yükselecek.

Yine 50’li yaşlarımda ‘İkinci Bahar’ dizisi için kilo almam gerekiyordu. Kilo aldım, bayağı göbekli bir adam oldum. Dizi bitti ama o kilo kaldı. ‘Ben bu kiloyu vermek istiyorum’ diye bir diyetisyene gittim. ‘Meslek itibariyle benim kaçta yemek yiyeceğim belli değil, hangi saatte ne yiyeceğim asla belli değil. Akşamüstü tavukgöğsünün dörtte birini alıp kızartma gibi bir şansım yok. Kuru fasulye gelirse kuru fasulye; imambayıldı gelirse imambayıldı yiyeceğim. Saatleri itibariyle benim bunu kontrol etmek şansım yok’ dedim ve ‘buna göre diyetiniz var mı’ sorusuna ‘var’ cevabı aldım.

Diyetisyenim bana bir liste verdi, ben 1 buçuk yıl içinde 25 kilo verdim. O liste hala bende durur. O günden sonra benim beslenme biçimim dediğim şeyi birebir uyguluyorum. Hala uyguluyorum ama muhabbet meclisinde ipin ucunu kaçırıveriyorum. Ondan sonraki ve diğer gecede ipin ucunu kaçırmaya devam ederseniz o zaman kontrolden çıkıyor.

Kendimi ‘İşsiz kaldım, perişan oldum’ diye düşünüp, konsantrasyonumu o tarafa verirsem o zaman ne yediğimin farkında bile olmuyorum. Elime ne geçse yiyorum onun için insanoğlunun her zaman kendisiyle ilgilenmesi gerekiyor. O zaman beslenmesi de kilosu da iyi olur.”


İçeriği Paylaşın