Yeni Virüslerin Sayısı Artıyor

Yeni Virüslerin Sayısı Artıyor

Yeni Virüslerin Sayısı Artıyor

Bizi Takip Et


Son zamanlarda, daha önce adını bile duymadığımız salgınlar ortaya çıkıyor. Yeni salgınların etkenlerini ağırlıklı olarak virüsler oluşturuyor. Dünyada milyonlarca insanın ölümüne neden olan AIDS’in etkeni HIV henüz 25 yıl önce bulundu. 

Amerikan Hastanesi  Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü Şefi Prof. Dr. Önder Ergönül, virüslerle ilgili ayrıntılı bilgi Verdi.

Domuz gribi, kuş gribi, hanta, tatarcık ateşi ülkemizde yine son yılların önem kazanan hastalıkları oldu. Çok kısa bir geçmişte bu kadar çok yeni enfeksiyonla tanışmışsak, acaba ileride nelerle karşılaşacağız. 

Örneğin İtalya’da onbinlerce kişiyi etkileyen Chikungunya ateşinin adını kaç kişi duydu, ya da Amerika Birleşik Devletleri’nde son 10 yılda 1000’in üzerinde insanın Batı Nil Ateşi nedeniyle öldüğünü biliyor musunuz? 

Son 35 yılda yeryüzünde saptanan ve isimlendirilen virüsler şöyle:

1973        Rotavirus
1977        Ebola virus
1977        Hanta virusu
1983        HIV
1988        Hepatitis E
1989        Hepatitis C
1990        Guanarito virus
1993        Sin Nombre virus        
1994        Sabia virus            
1994        Hendra virus            
1995        Hepatit G             
1995        Herpesvirus-8        
1997        İnfluenza H5N1 (Kuş Gribi)    
1999        Nipah virus            
2001        İnsan Metapnömovirus
2003        Maymun çiçeği            
2003        SARS
2005        Bocavirus 
2008        Merkelcell polyomavirus 
2009        İnfluenza A H1N1 (Domuz Gribi)

Türkiye’de son yıllarda yeni saptanan virüslerden dolayı Eylül 2010 itibariyle yaklaşık hastalanan ve ölen sayıları (Tabloda yer alan rakamların bazıları tahmini olarak verilmiştir)şöyle:

YENİ VİRÜSLER LİSTESİ 

Yeni virüsler teknoloji nedeniyle ortaya çıkmıyor, fakat teknoloji sayesinde tanınıyorlar. 

Yukarıda adı geçen virüsler, son 30 yılda teknolojinin gelişmesiyle saptanabildi. Diğer yandan, virüsler evrim geçiriyorlar ve yepyeni virüsler olarak yeni hastalıklar yapmaya başlıyorlar. En hızlı evrim yapan virüs, influenza. Belki de Darwin çağımızda yaşasaydı bir virolog olmayı tercih edecekti. Çünkü virüsler en fazla sayıda mutasyon yapan, evrime en yatkın ajanlardır. İnfluenza virüsü, hiç beklemediğimiz bir zamanda değişik bir hastalık ile karşımıza çıkıyor. 

Küresel ısınma, dolayısıyla kuraklık, sorumlu tutulan etkenlerden. Globalleşme diğer faktör. Bu hem insanlar arası ve insan-hayvan arası temasların artmasına, virüsün oradan oraya taşınmasına yol açıyor. 

Uçakla vektör sivrisineğin ya da fasulye çuvalındaki bir başka hastalık taşıyan canlının taşınması hiç zor değil. Bazen seyahat sırasında bulaşıyor bu virüsler, bazen de başka yollarla. Örneğin kargoyla veya ulaşım araçlarıyla taşınan sivrisineklerle uzak bölgelere ulaşıyorlar. Zika virüsü bunlardan biri. Aslında ilk kez 1947’de Uganda’da Zika ormanında izole edildi. Bir çeşit sivrisinek aracılığıyla bulaşıyordu. Yıllarca sessiz kaldı. 

Derken 2007 Nisan’ında Pasifik Okyanusu’ndaki Yap Adaları’nı ziyaret edenlerde döküntü, eklem ağrıları ve şişliği ve konjonktivitle kendini göstererek yeniden ortaya çıktı. Chikungunya virüsü, 3 yıl önce İtalya’nın sayfiye yerleşiminde saptandı. Kaynak, Hindistan’tan gelen bir ziyaretçiydi. 

Bu kişi beraberinde bir de sivrisinek getimişti. Bu sinek türüne üzerindeki çizgilerden dolayı kaplan veya pijamalı sivrisinek de denilmektedir. Chikungunya sözcüğü İngilizce karşılığıyla tavukları çağrıştırsa da, virüsün tavuklarla ilgisi yoktur.  Swahili dilinde iki büklüm demektir. Hastalık başlangıçta oldukça ağrı seyirli olduğu için bu isim yakıştırılmıştır. 

YENİ VİRÜSLERİN ORTAYA ÇIKMA NEDENLERİ

Teknolojik gelişmeler       
Vahşi yaşam alanlarına yakınlaşma       
Ormanların parçalanması        
Yoksulluk       
Küresel ticaretin artması       
Küresel seyahatlerin artması       
Iklim değişikliği       
Hızlı ve etkin çözümlerde gecikme       
Sağlık sistemlerinin çökmesi, değişmesi

BATI NİL ATEŞİ 10 YIL ÖNCE ABD’DE, 2010’DA TÜRKİYE’DE

Batı Nil Ateşi’nin  ABD’ye girmesi hiç de zor olmadı. 1999’da 59 hastaya bu tanı kondu. 2002’ye gelindiğinde aynı tanı konan kişilerin sayısı 3000’i bulmuş, yayılmadığı toprak alanı neredeyse kalmamıştı. Batı Nil Ateşi, henüz birkaç ay önce ülkemize de girdi. Ağustos 2010’da Manisa’da bazı insanlarda santral sinir sistemi tutulumu ile seyreden ateşli bir hastalık görüldü, bir süre sonra Batı Nil Ateşi olduğu anlaşıldı. 

Yeni enfeksiyonların önemli bir bölümünü keneler ve sinekler gibi vektörlerle bulaşan enfeksiyonlar oluşturuyor. Keneler ve sinekler gibi vektörlerle (artropod, eklembacaklı) bulaşan 500’ün üzerinde enfeksiyon etkeni var ve bunların 134’ü insanlarda hastalık yapıyor. Bu etkenlerin tanınması her zaman kolay olmuyor. Ülkemizde laboratuvar koşullarının eksiklikleri ve bilimin toplum içindeki değerinin daha az olması gibi zorlukları da eklersek bu etkenlerin saptanması bizim gibi ülkelerde daha da zor. Ama teknoloji ilerledikçe ve bilimsel bakış yaygınlık kazandıkça bu enfeksiyonlarla başedebileceğiz. 

YENİ ENFEKSİYONLARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ

·    Bu etkenler çevresel faktörlerle (iklim, konaklar, taşıyıcı vektörler vs.)yakından ilgili. 
·    Çoğu kez etkin tedavileri yok. 
·    Aşıları yok. 
·    Öldürücü olabiliyorlar. 
·    Ne zaman ve nerede salgın gelişebileceğini kestirmek zor.

Son 30 yılda en çok artış  gösteren enfeksiyon hastalıkları, virüslerin neden olduğu, vektörlerle bulaşan zoonotik enfeksiyonlardır. Genellikle ilk görüldükleri yerlerden isimlerini alırlar, Batı Nil, Kırım ve Kongo, Nipah, Omsk, Kyasanur gibi. Epidemiyologların ülkeler coğrafyası hakkında bilgi sahibi olmaları gerekiyor.

MÜCADELE İÇİN EĞİTİM VE ARAŞTIRMA 

Dünya Sağlık Örgütü, yeni enfeksiyonlarla baş edebilmek için ulusal ve uluslararası düzeylerde  farklı sektörlerin işbirliği içinde bilgi üretmelerini ve  üretilen bilgi ve teknolojiyi paylaşılmalarını öneriyor. 

Bunun için, Dünya Sağlık Örgütü tarafından tüm ülkelerde altyapının geliştirilmesi için kapasite yaratılması, bu alandaki küresel ve ulusal kaynakların desteklenmesi ve bu amaçla bilim insanlarının yetiştirilmesi ve laboratuvarların kurulması gerektiği belirtiliyor. Ülkemizde de bir an önce, epidemiyolog, virolog ve moleküler biyologların ortak çalışacakları araştırma merkezleri kurulmalıdır.


İçeriği Paylaşın