Girişimsel Ağrı Tedavisi Kimlere Uygulanabilir?

Girişimsel Ağrı Tedavisi Kimlere Uygulanabilir?

Girişimsel Ağrı Tedavisi Kimlere Uygulanabilir?

Bizi Takip Et


İnsanlar hayatlarının herhangi bir döneminde kronik ya da alarm ağrılarıyla karşı karşıya kalabiliyorlar. Girişimsel ağrı tedavisi cerrahi müdahaleye gerek duyulmayan hastalarda ve ameliyattan önce son kez tedavi girişimi denenen hastalarda uygulanabiliyor.

Girişimsel ağrı tedavisinin amacının sadece hastanın ağrısını geçirmek olmadığını söyleyen Türk Ağrı Derneği Başkanı ve Dünya Ağrı Enstitüsü Vakfı CEO’su Prof. Dr. Serdar Erdine, girişimsel ağrı tedavisiyle ağrının nedeninin de ortadan kaldırılabilineceğini söyledi.

Prof. Dr. Serdar Erdine ile girişimsel ağrı tedavisini,  alarm sistemi ağrılarını ve son kitabı “Ağrının Kitabı”nı konuştuk.

. Bir ağrıya kronik ağrı diyebilmemiz için ne tür özellikleri olması gerekir?

Ağrıyı ikiye ayırıyoruz. Birincisi; vücudun bir alarm sistemi olan yani hastaya, “beni hekime götür” diyen bir sistem. Örneğin; kalp krizi, bağırsak delindiğinde ortaya çıkan ağrı gibi ağrılar.

Kronik ağrılarda ise artık başlı başına bir hastalık haline gelen ağrılardan söz ediyoruz. Birçok bel, boyun, baş ağrısı bunlara örnek olarak gösterilebilir. Bir ağrının kronik ağrı olduğunu anlayabilmek için ağrının 3-6 aylık bir süreklilik arz etmesi gerekir.

“KRONİK AĞRI HASTANIN YAŞAMININ BİR PARÇASI HALİNE GELİYOR”
. Kronik ağrısı olan bir kişi ağrıya bağlı olarak ne tür sağlık problemleriyle karşılaşabilir?

Kronikleşen bir ağrı hastanın yaşamının bir parçası haline geliyor. Hasta başım ağrıyacak mı, belim ağrıyacak mı diye sürekli tedirgin oluyor. Buna bağlı olarak da depresyon, stres faktörlerinin artması yaşam kalitesinin düşmesi, çevredeki insanlardan kendini uzak tutma, sosyal ortamdan soyutlanma yani kendi yaşamını kendi kendine kısıtlayan, bir anlamda kendini hapseden bir insan hayatı ortaya çıkıyor. Kronik ağrıyı, hastalık olarak nitelendirmemizin sebebi bu.

. Ağrı kesiciye bağlı ağrılar nasıl oluşuyor?

En basiti çaya şeker koymaktan örnek verelim. Çaya şeker koymaya başlayın iki, üç taneden fazla koyunca karışmaz ve doymuş çözelti haline gelir. Vücutta küçük küçük organcıklar var. Ağrı kesicilerin hedefi olan bölgeler var sinir sistemi içerisinde. Ağrı kesicileri sürekli alarak organları bombardımana tutmuş oluyorsunuz. Vücut çok çalıştığı zaman yorulmaz mı; aynı şekilde bu algılayıcılar da sonunda yoruluyor.

Örneğin; sürekli baş ağrısına karşı, gelişi güzel ilaç kullananlar kişilerde ilaca bağlı baş ağrısı ortaya çıkar. Bu hastanın ağrısını artık hiçbir ağrı kesici dindirmez. Bu ağrıların tedavisinde hastalara hiçbir yeni ilaç verilmez. Kullanılan ağrı kesiciler kesilir.15-20 gün hasta çok zor bir dönem geçirir; ama ondan sonra ağrısı kesilmeye başlar.

. Girişimsel ağrı tedavisi nedir?

Girişim, “müdahale” demek. Ağrı tedavileri bazen cerrahi olarak yapılıyor. Hastanın belirli bölgelerinin kesilmesine dayanan yöntemdir. Girişimsel yöntemlerde, iğne veya iğneye benzeyen elektrotlarla yani sinir sistemini ölçebildiğimiz aygıtlarla sinir sisteminin ağrıyı yaratan bölgelerine ulaşılır. Bu yöntem sadece ağrıyı dindirmek için değil, ağrının nedenini de ortadan kaldırmak için uygulanan bir yöntemdir.

30 yıl önce ben bu yöntemleri uygulamaya başladığımda toplam beş kalem yöntem vardı. Şu anda 52 adet yöntemden söz ediyoruz ki; oldukça gelişmiş bir dal haline geliyor.

. Girişimsel ağrı tedavisi ameliyata alternatif midir? Muayenehane şartlarında girişimsel ağrı tedavisi yapılır mı?

Muayenehane şartlarında girişimsel ağrı tedavisi kesinlikle yapılamaz. Yapılanlara da girişimsel yöntem denmez. Ameliyathane koşullarında tamamen temiz ve steril ortamlarda uygulanmalıdır. “Hangi hastalar ameliyat olmalıdır?” sorusunu yanıtladığımız zaman girişimsel ağrı tedavisi alternatif haline gelir.

Cerrahi girişim gereken bir hastada siz girişimsel yöntemleri uygularsanız çok büyük bir hataya düşersiniz. Birçok boyun, bel fıtığında hemen cerrahi yönteme başvuruluyor. Bu hekimlerin hem de hastaların başvurduğu ilk yöntem. Bu düşünce yanlış. Birçok hastanın cerrahiye gerek kalmadan tedavisinin yapılabileceğini bildiğimiz taktirde bu yöntemler başarılı olur. Tamamen kötü durumdaki bir fıtık hastasına girişimsel tedavi uyguladığınızda ise aynı hataya düşmüş olursunuz.

“GENEL DURUMU KÖTÜ OLAN HASTALARA GİRİŞİMSEL TEDAVİ YÖNTEMLERİ UYGULANMAZ”
. Girişimsel tedavi yöntemlerinin uygulanamayacağı bir hasta grubu var mı?

Genel durumu çok kötü olan hastalara grişimsel yöntemler uygulanmaz. Girişimsel yöntemler sedasyon altında uygulanır. Uygulanamayacağı pekçok yaşlı hasta var. Örneğin; 90 yaşın üzerindeki hastalarda girişimsel tedavi uygulamamaya çalışıyoruz.

. Hangi hastalıklarda girişimsel yöntemleri uygulayabiliyorsunuz?

Yüzde çok şiddetli nevraje adı verilen ağrılar vardır. Bu ağrılar kanser ağrısından bile daha şiddetlidir. Hastalar yemek yerken, su içerken, traş olurken, ağrı elektrik gibi çarpar. Bu yüzün hissiyatını veren bir sinirin hastalığıdır. Beyin ameliyatıyla bu giderilebilir. Ölüm riski olan bir ameliyattır. Buna karşı bizim uyguladığımız girişimsel yöntem şöyle:

Yaklaşık 10-15 dakika en fazla yarım saat sürüyor. Doğrudan o bölgeye giden sinire, radyofrekans dediğimiz aynı radyo dalgalarına benzer akımlar gönderilerek o sinirler devre dışı bırakılır. Bu işlem görüntüleme altında yapılır. Bir anlamda o sinir yakılır. Hastanın yüzü uyuşuk hale gelir -felçli değil- aynı diş hekimine gittiğinizde uyuştuğu gibi olur. Bu hastayı 3-8 sene hiçbir ilaç almadan rahat ettirir hale getirirsiniz.

Boyun ağrılarına baktığımızda; boyun fıtıklarının tümü ameliyatlık değildir. Hasta ilaçlarla ya da fizik tedavi yöntemleriyle iyileştirilememişse o bölgedeki fıtıklara doğrudan doğruya yine görüntüleme yöntemiyle elektrotlarla ulaşarak radyofrekans akımı gönderilebilir.

Omuz yine çok önemli bir bölgedir. Hastalar arasında donuk omuz diye bilinen bir ağrı vardır. Hasta bir süre sonra kolunu oynatamaz hale gelir. Fizyoterapinin aşması gereken bir olaydır bu. Fizyoterapiyle bu 60 seansı bulabilir. Bu ağrıda da o omuzun sinirlerini devre dışı bıraktığınız zaman bu seanslar 5-6’ya düşecek kadar azalır.

. Hangi bel ağrılarında girişimsel ağrı tedavisini uyguluyorsunuz?

Bel çok önemli bir bölge. İnsan ayağa dikildiği anda en çok ağırlığın bindiği yer bel bölgesidir. Toplumdaki insanlar genellikle bellerini yanlış kullanıyorlar. Omurgaların arasındaki yastıkçıkların yırtılmasına bağlı olarak ve o yırtıkların sinire baskısı sonucu şiddetli ağrılar ortaya çıkar.

Bel fıtıklarında hemen cerrahi gerekmez. Hastanın ayağında sürekli bir uyuşukluk yoksa, sürekli bir kuvvet kaybı yoksa, hastalar ayak parmağının ucunda durabiliyorsa, topuklarında durabiliyorsa o zaman hastada cerrahi müdahaleye gerek yoktur. Bu hareketleri yapamadığı takdirde hemen cerrahi müdahale gerekir.

Bu fıtığın etrafında ödem adını verdiğimiz, şişlikler ortaya çıktığında ise oraya iğneler yapılabilir. Elektrotlarla radyo frekans akımları göndererek ödem bir miktar buharlaştırılabilir ya da aynı bir cımbızla alır gibi bıçağa gerek kalmadan o fıtıkların bir kısmı alınabilir.

. Kanser ağrılarında girişimsel tedavi uygulanabiliyor mu?

Ağrı biliminin ortaya çıkması, kanser ağrısı sayesinde olmuştur. Bizler kanser ağrılarıyla ilgilenerek eğitildik. Kanser ağrıları gerçekten önemli bir sorundur ve kanserli hastaların yaklaşık yüzde 85’i mutlaka ağrı çekerler. Birçok ilaçlarla bu ağrılar kontrol altına alınabilir hale geldi. Alınamayan yüzde 20’lik bir grup hala var.

Pankreas kanserinde, mide kanserinde o bölgeye giden sinirler aynı kanal tedavisinde olduğu gibi devre dışı bırakılıyor. Akciğer kanseri için de bu geçerli. Bunlar yeterli olmadığı takdirde, morfin pompaları dediğimiz bağımlılık yapmayan bir yöntem ile omurilikten ağrı kesici verilir. Bu yöntem ile ağızdan alınan dozun yüzde1’i gibi küçük bir dozla kanser ağrısını kontrol altına almak mümkün.

“BUGÜNKÜ TIP SİSTEMİNİN ÇOK BÜYÜK YALNIŞLARI VAR”
. Kaç senedir ağrı konusuyla uğraşıyorsunuz, “Ağrı Kitabı” isimli kitabınızda ağrıya dair neler var?


30 yıldan beri ağrıyla uğraşıyorum. “Ağrının Kitabı” da benim 35. kitabım, aynı zamanda halka yönelik olarak yazdığım 3. kitap.

Kitabın 1.bölümünde ağrıya kültürel bir yaklaşım var: ağrının ortaya çıkışı ve tarihçesi. “Ağrılı Hastanın Tıp Sisteminde Yolculuğu” adını verdiğimiz bir bölüm var. O bölümde anlatılan şu:

“Bugünkü tıp sisteminin çok büyük yanlışları var; hastayı insan olmaktan çıkarıp, hasta ve hastalık haline getiriyor.
Oysa olması gereken; hastanın insan olduğunu unutmadan, hastanın hastalığını unutmadan, hastanın bu toplum içerisinde yaşayan bir insan olduğunu unutmadan tedavi etmek. Bu sisteme geçtiğimiz zaman hastalarımızın kafalarındaki birçok kuşku ortadan kalkacak.”

Diğer bölümlerde; baş ve bel ağrılarından kanser ağrılarına kadar soru, cevap şeklinde hem ağrıların anlatımı hem de hastamızın ağrılardan nasıl korunacağı konusundaki eğitimleri var.

. Tıp sisteminin hastayı geri plana atmasına birkaç örnek verebilir misiniz?

Bel ağrılarına dair yaşanmış bir hasta örneği vereyim size. Hastamız bir hekime gidiyor ve muayene ediliyor; hekim, hastaya “bir şeyin yok” diyor. Daha sonra hasta, doktorun yanından ayrılırken doktor, hastaya “elindeki emar’a da bir bakayım” diyor ve hastanın beline çivi çakılması gerektiğini söylüyor.

Hastayla uygulanacak yöntemin bu şekilde değerlendirilmesi, hastanın hasta olmaktan çıkarılıp sadece bir emar bulgusu haline getirilmesi çok yanlış.

. Ağrılara yol açan psikolojik faktörler de var mı? Stres, çekilen ağrının şiddetini artırabilir mi?

Ağrı çeken hastanın psikolojisi bozulabilir; bu bir grup hasta. Normalde psikolojisi bozuk olup ağrıyı kullanan bir hasta grubu vardır. “Ağrım var” şeklinde psikolojik rahatsızlıklarını ifade eder ki bu tamamen psikiyatrinin alanıdır.

“AĞRI KRONİKLEŞİNCE HASTALAR YAKINLARINA KARŞI İNANDIRICILIĞINI KAYBEDİYOR”
. Ailelerin ağrılı hastalara yaklaşırken yaptıkları yanlışlıklar nelerdir?

Ağrı kronikleştiği yani yıllarca sürmeye başladığı zaman önce aile inanmamaya başlıyor. “Senin ağrın psikolojik” demeye başlıyorlar. Birinci grup insan tipi budur. Aileler yavaş yavaş hastadan kendini kaçınmaya çalışır ve hastayı yalnız bırakır. Bir de tam tersi olan bir grup vardır. Bu grup, hastasının üzerine çok daha fazla düşerek sanki onu kurtarabileceğini sanan ama bu anlamda da ağrıyı derinleştiren bir hasta yakınları grubudur.

. Alarm sistemi ağrıların özelliği nedir? Hangi durumlarda ağrıyı alarm sinyali olarak algılayıp hekime başvurmalıyız?
Alarm sistemi ağrıları ani olarak başlayan ağrılardır. Örneğin; böbrek taşında ani ve şiddetli bir bel ağrısı başlar. Kalp krizinde, çok şiddetli bir kol ve göğüs ağrısı olur.

Dayanılmaz şiddetli olan ağrılarda hastanın vakit kaybetmeden, hatta ağrı kesici almadan -çünkü ağrı kesici o ağrıyı maskeler- hastaneye başvurması gerekir.


İçeriği Paylaşın