Berat Yenilmez’in 20 Kilo Vermesinin Öyküsü

Berat Yenilmez’in 20 Kilo Vermesinin Öyküsü

Berat Yenilmez’in 20 Kilo Vermesinin Öyküsü

Bizi Takip Et


Seksenler’in Pastacı Sami’si Tiyatro Sanatçısı Berat Yenilmez, 20 kiloyu ne kadar sürede ve nasıl verdiğini anlattı.

. Artık efsane olan Seksenler kaç yıldan beri ekranda?

‘‘10. seneye girdik. 10. yıla giren bir projede başından itibaren var olmak, bu işi hala öğrenmeye devam eden bir oyuncu adayı olarak gerçekten çok nadir rastlanacak şanslardan biri. O yüzden ayrıca mutluyum.’’

‘‘BİR OYUNCUYA SENARYOYU GELİŞTİRME FIRSATI VERİLMESİ BÜYÜK ŞANS’’

. Seksenler’in bu başarısında Pastacı Sami karakterinin çok sevilmesinin ve senaryo kadar oyunculuğunun da etkisi olduğunu söyleyebiliriz değil mi?

‘‘Her şeyin başında, biz ekran önünde oluyoruz ama bu işin bir de arka tarafı var. Yazar, yapımcı ve  yayıncı kısmı var. Bizim şansımıza hepsi öyle bir zamanlamayla bir araya geldi ki ortaya Seksenler gibi fenomen bir iş çıktı. Bu işin başarılı olmasındaki en büyük nedenlerden biri, tabii ki oyuncu olarak elimden gelen her şeyi yapıyor olmam ama bir oyuncunun elinde geliştirebileceği, üzerine bir şeyler katabileceği bir malzemesi olursa çok daha şanslı oluyor. Onu geliştirmesi için bir şans tanıyan yönetmenin, yapımcının, senaristin olması oyun bahçemizi çok büyütüyor. Ben de ustalarım da diğer arkadaşlarım da bu konuda çok şanslıyız. Bizi hiçbir zaman kısıtlayan bir yönetmenimiz, yapımcımız, senaristimiz olmadı. Başta Pastacı Sami, Trakyalı bir Sami olarak başlamadı. Normal İstanbul Türkçesi ile başladı ama o gün ben Şoray’ın Bulgar göçmeni olduğunu bildiğim için aramızda “Nabayım be ya” o da “Aynı be ya” diye devam eden ve bütün güne yayılan bir espri oldu. Sonra sanırım Birol Güven de sıkılmış olacak ki kurtulmak için, bunu böyle oyna bakalım, dedi. Şakayla başlayan bu macerayla 10 yıldır artık benim de bir parçam olan Pastacı Sami ortaya çıktı. Herkese çok teşekkür ediyorum ama senaristlerimize daha çok teşekkür ediyorum. Çünkü yapmak istediklerinizi ortaya koyduğunuzda bunu anlayan ve o yazılanları geliştirmenizi sağlayan, fırsat tanıyan birileriyle çalışıyor olmak bir oyuncu için büyük bir şans.’’

‘‘80’Lİ YILLARDAKİ SAYGI, SEVGİ, TEVAZU VE SABIR ŞİMDİ YOK’’

. Seksenler neden bu kadar sevildi? Bu başarısı nereden kaynaklanıyor?

‘‘Seksenler, Türkiye televizyon tarihinde 10 yıldır aynı keyifle ve heyecanla izlenilebilen bir dizi oldu. Bir yerlere gittiğimizde ya da bir alışveriş yaparken seyirci ile karşılaştığımızda, bir kere gönül rahatlığıyla, hiçbir tedirginlik duymadan 7’den 70’e bütün aile çok rahat bir şekilde izlediklerini söylüyorlar. Acaba birazdan ne çıkacak tedirginliğini hissetmiyorlar. Bunu bu kadar uzun soluklu devam ettirebilmek de herkes için ayrı bir başarı. Seksenler deyince aklımıza tatsız zaman dilimleri de geliyor ama ben açıkçası keşke geriye dönülse de o zamanlarda olsam diyorum. Çünkü bir beklenti, bir çıkar çatışması olmadan, karşılıklı bir güven, sevgi alışverişi, insanların birbirine değer verdiği, saygının, tevazunun ve sabrın olduğu yıllardı. Şimdi bunlar çok az. Maalesef sabrın ve anlayışın olmadığı, hayat çok hızlı aktığı için insanların çok es vermeye vaktinin olmadığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Ben mesela acil bir şey olduğunda anneme ulaşabileyim diye mahallemin üç sokağının telefonunu bilirdim. Şimdi annemin numarasını hatırlarken düşünüyorum. Tamam teknoloji çok güzel, çok faydalı, biz çok başka yerlere götürdü ama sanırım götürürken de biraz tembelleştirdi. Biraz zihnimizi kullanmamız gerekse hemen Google amcaya açıp soruyoruz ve  pat cevabını veriyor. Ama önceden kütüphaneye gitmek, o kitap kokusunu duymak, sessizce çalışmak, araştırmak çok güzel şeylerdi. Ama Seksenler’de hem oyuncu olarak hem de yaşayıp bilen birisi olarak o dönemin içerisindeki karşılıksız sevgi ve güveni görüyoruz. Biz çocukken okuldan döndüğümüzde karnımız açsa ve annemiz pazarda ya da başka bir yerdeyse herhangi bir komşu anne -öyle derdik o zaman- kendi çocuğuyla beraber mahalledeki beş altı çocuğa salçalı ekmek ya da başka bir şey verip anne eve gelene kadar onlarla ilgilenirdi. Maalesef şu anda bu bir lüks gibi gözüküyor. O yüzden geriye dönmeyi çok isterdim. Tabii en azından bir dizi de olsa hala o duyguyu yaşayabiliyor ve yaşatabiliyor olmak da ayrı bir gurur kaynağı benim için.’’

‘‘GÜNÜMÜZDE AŞK MEŞK İŞLERİ ZAMAN GİBİ ÇOK HIZLI İLERLİYOR’’

. Şimdiki gençler de Seksenler’deki aşkları, aile ilişkilerini, mahalle bağlarını görüyorlar. Günümüz aşklarıyla ilgili ne söylemek istersin?

‘‘Seksenleri yaşayan yaş kitlesinden ziyade gerçekten genç nesil daha çok merak edip diziyi izliyor. Abiden, babadan, dayıdan, amcadan masal gibi dinledikleri bütün her şeyi orada reel bir şekilde görüyorlar. Günümüzdeki aşk meşk işleri zaman gibi çok hızlı ilerliyor. Hemen başlıyor ve hemen bitebiliyor. Sabır yok, emek yok. Bir insanı tanımaya, onu anlamaya, onunla vakit geçirmeye zaman harcamak bir lüks gibi geliyor artık. Her şeyin çok çabuk kıymeti geçiyor ve çok çabuk tüketiliyor.  Öyle olunca da, seninle mi uğraşacağım, deyip devam ediyor insanlar. Ama o arada belki hayatının uzun bir zaman dilimi içerisinde onu anlayacak huzur bulacak bir şeyi es geçebiliyor. Son zamanlarda yaşadığımız pandemiyle beraber gelişen, bütün televizyon programlarında söylendiği gibi, başka bir çağa giriyoruz. Sanırım girmek üzere olduğumuz o başka dünyada her şey çok hızlı akacak. Eskiden 20-30-40 yaş kuşak farkı vardı ve sen beni anlamıyorsun, gibi şeyler söylenirdi. Şimdi bu yeni nesilde birkaç senelik hatta birkaç aylık zaman dilimleri bile nerdeyse kuşak farkı olarak değerlendirilebiliyor. Eskiden offf dediğimiz büyüklerimiz için şimdi çok haklılarmış diyoruz. Sanırım artık biz de incelenmeye aday bir duruma geçiyoruz. Herhalde 10 sene sonra bu yeni nesil bizim için eskiden böyle yaşamışlar, telefon diye bir şey kullanıyorlarmış, diyecekler. İlişkiler de galiba sanal ortamda çok hızlı yaşanıp bitecek ve onun adına da, çok büyük aşk yaşadım,  diyebilecekler.’’

‘‘DOĞRU BİLDİĞİM YANLIŞLARDAN KURTULMA EĞİTİMİ ALDIM’’

. Bir ara çok güzel kilo vermiştin ama araya pandemi girince yine aldın; şimdi de tekrar verdin. Ne oldu da önce kilo aldın ve pandemiye rağmen çok güzel kilo verdin? 

‘‘Eşim ayağını kırınca yaklaşık bir yıl nerdeyse hareketsiz bir dönem yaşadık. Ben o sırada başka bir projede olduğum için evde yemek yapamadık ve hazır beslenmeye başladık. GDO’lu ürünler, hormonlu malzemeler, pizza filan derken hiç farkında olmadan hızlı bir kilo alış sürecine girdik. Tabii kilo alınca da ister istemez belli başlı rahatsızlıklar, sıkıntılar gündeme geliyor. Doktorlar kiloyu yaklaşık 200 küsur hastalığın başlıca sebeplerinden biri olarak anlatıyorlar. Hareketler kısıtlanmaya başlayınca beraberinde sağlık problemleri de nüksetmeye başlıyor. Böyle olunca da araştırdık ve iç hastalıkları ve obezite uzmanı Ayça Kaya’yı bulduk. Neden zayıflamak istediğimizi, nasıl kilo aldığımızı anlattık. Uyguladığımız aslında diyet değil, bir yaşam biçimi; nasıl yemek yememiz, nasıl hayata katılmamızla alakalı. Her yeni güne başladığınızda sabah öğle akşam sanki yeni bir programa başlıyorsunuz. Yine aynı şekilde doğru beslenme ve doğru ürünleri tüketme ile ilgili hayatınızı kontrol ediyorsunuz. Bu, doğru bildiğiniz yanlışlardan kurtulma üzerine bir eğitim. Öğrenci gibi defterlerimiz var; sabah öğle akşam yediklerimizi yazıyoruz. Orada sadece iç hastalıkları uzmanımız yok, diyetisyenimiz ve psikoloğumuz da var. Onlarla oturup tükettiklerimizi yaptıklarımızı konuşuyoruz. Başlarda beslenmeyle alakalı nasıl bir süreçten geçtiğimizi çözdükten sonra neleri yemeniz gerektiği ile ilgili bir program belirliyorlar ve ona uyarak hayatınızı düzenliyorsunuz.’’

‘‘PROGRAMIN ADI SAYARAK BESLENME’’

. Diyet değil yaşam biçimi, dediğin bu programın adı ne?

‘‘Programın adı sayarak beslenme. Hayatın her alanında olduğu gibi aslında beslenmenin içerisinde de bir matematik var. İlk gittiğinizde vücut kitle endeksinizle ilgili bir test yapıyorlar. 50 yaşındayım ama metabolizma yaşım 57 çıktı. İnsülin direncim çok yüksek çıktı. Ama bazal metabolizma denilen vücudun yakımla alakalı kısmı sevindirici oldu. Hiçbir şey yapmasam bile 2297 kalori yakıyordum. Tabii 2297 yakıp 6797 yediğiniz zaman bu yaktığınızın hiçbir anlamı yok. Bende durum böyleydi maalesef. Bu ölçümler sonunda bir rakam çıkartıyorlar; benim rakamım 6432. Bu, günde 6 tahıl, 4 et, 3 süt ve süt ürünleri 2 de meyve hakkım var demek. Bunu sabah öğle akşam olarak öğününüze yayıyorsunuz. Mesela 6 adet tahıl yeme hakkınız var ama bunun 3-4 tanesini tek öğünde tüketmemelisiniz. İlla da bunların hepsini tüketmek zorunda değilsiniz. Ama bunları sayarak, bütün öğünlerin içine yerleştirerek kendinize bir döngü hazırlıyorsunuz. Bu da yaktığınız kaloriden daha az bir kalori olduğunda otomatik olarak kilo vermeye başlıyorsunuz.’’

‘‘KENDİNİZDEN ÖZÜR DİLEME ŞANSINIZ DA VAR’’

. İstediğin her şeyi yiyebiliyorsun musun? Mesela canın mantı ya da tiramisu çektiğinde yiyebiliyor musun?

‘‘Tiramisu ya da mantıyı oturup bir tabak yemiyorsunuz. Mesela lahmacun yiyecekseniz önce bir salata ya da bir yoğurt yiyorsunuz. Böylece zaten belli bir tokluk hissine ulaştığınız için iki tane ya da bir bütün lahmacunu yemek yerine onun yarısını yiyorsunuz. Yani hem lahmacun yiyorsunuz hem de sağlıklı beslenmiş oluyorsunuz. Mesela o gün çok canınız çekti öğlen mantı yediyseniz akşam sebze türevi bir şey yiyerek o öğlen yediğiniz mantının enerjisini ya da kalorisini akşam ya da ertesi gün daha hafif beslenerek geriye çekme şansınız var. Buna, kendimizden özür dileme, diyoruz.’’

‘‘BU PROGRAM DİYET DEĞİL, ASLINDA BİR BESLENME ÖĞRETİSİ’’

. Peki bu programa ne zaman başladın? Ne kadar sürede nasıl bir reaksiyon aldın?

‘‘Programa haziran sonu gibi başladım. Yaklaşık 20 kilo verdim. Ayda üç kilo civarı kadar. Ama araya giren yaz tatilinde, bir haftalık on günlük süreçte ister istemez çok farklı şeyler yiyorsunuz. Mesela sabah ve öğlen hafif beslendik. Akşam ise çok geç olmayacak bir saat diliminde yemek koşuluyla istediğimiz her şeyi yedik. Ertesi gün bol yüzme, yürüyüş ve yine hafif beslenmeyle kilo almadan hatta 1 kilo 500-600 gram da vererek tatilden döndük. Önceden olsaydı 5-6 kilo da alıp geri gelebilirdik. Güzel olan taraf da bu aslında. Ben zaten diyet yapamam dedim. Yani üç tane cevizi, beş tane başka şeyi yemek, işte üç saatte bir şey yapmak benim çalışma alanım içinde mümkün değil. Bu program bir diyet değil, bir beslenme öğretisi. Doğru şekilde neleri ne zaman yememiz gerektiğiyle alakalı. Canınız istediğinizde pasta da yiyebiliyorsunuz. Mesela sütlacı ikiye bölüp yiyoruz. Bu açıkçası bir nefis köreltme gibi oluyor. Bir davete ya da bir yere gideceğimiz zaman evde belli oranda bir şeyler yiyip oraya mümkün olduğunca tok gidiyoruz. Sayarak Beslenme kitapçığı var ve orada mantık da anlatılıyor. Doğru beslenme diye bildiğimiz aslında hepimizin yaptığı Türk beslenme usulü. Biz her şeyi her yerde yiyoruz. Öyle olunca da bütün her şey bir anda mideye giriyor. Vücut ister istemez karbonhidratı da proteini de öğütmekte zorlanıyor. Biz her yemekte çorba içeriz. Aslında çorba bir ana öğünmüş. Çünkü içinde barındırdığı her şey oldukça kuvvetli bir besin. İşte, bunlar hayatımızda daha doğru bir şekilde olursa nasıl bundan zarar yerine fayda alırızı öğreten bir beslenme öğretisi pıorgramı.’’

‘‘KICK BOKS VE KARDİYO YAPIYORUM’’

. Hedefinde daha ne kadar kilo vermek var?

‘‘Doktoruma göre olmam gereken yere geldim. 96 kiloyum şu anda. Ama 6 kilo daha vermek istiyorum. Önümüzdeki hafta kontrole gideceğiz. Belki mini bir check up yapılıp değerlere bakılacak. Artık eski ağırlıklarımız, yorulmalarımız, bir şeyleri yapmadan önce düşünmelerimiz yok. Ben kendimi daha zinde, daha enerjik, daha dinç hissediyorum. Çünkü bunu desteklemek için haftada üç gün kick boks ve kardiyo yapıyorum. Kick boksu daha çok enerji tükettirdiği, kasları daha sıkılaştırdığı ve daha zor bir spor olduğu için yapıyorum.’’

‘‘YEMEĞİ ACIKTIĞINIZDA YEMENİZ GEREKİYOR’’

. Kilo almana neden olan yaptığın birkaç yanlışı söyler misin?

‘‘Özellikle geç saatlerde yemek yemek bu işin başında gelen yanlışlardan bir tanesi. Sonra da proteinle karbonhidratın aynı anda tüketilmesi ve dışarıdan aldığımız şekerli gıdalar geliyor. Şekerli ürünlerde yağ yapıcı gıda takviyeleri olduğu için her şey daha üst seviyeye çıkıyor. Kuru fasulye, nohut, mercimek gibi tahıllar faydalı gibi görünmekle beraber yanlarına koyduğumuz pilav, mercimek çorbası ya da ekmek bir anda o sağlıklı, besleyici görünen her şey direkt kilo olarak vücudumuza geliyor. Bir başka hata uzun süre aç kalmak. Vücut zaten acıktığını sana söylüyor. Karnın guruldaması sağlıklı bir şey aslında. Yani saat 12 oldu öğlen yemeği yiyelim diye bir şey yok. Eğer toksanız, açlık hissetmiyorsanız yemek yemek zorunda değilsiniz. Yemeği acıktığınızda yemeniz gerekiyor. Onu da belli miktarlarda yemek gerekiyor. Başlangıçta ben de açıkçası çok korktum. Sonuçta kendime baktığımda oldukça kocaman bir adamım, nasıl doyacağım, dedim. Ama şimdi hayatımızda iki ana öğünümüz var. Sofradan mesela bir salata bir yoğurt bir ana yemekle kalkmak beni fazlasıyla doyuruyor. O yüzden bu biraz disiplin işi ve kilo vermeye başlayıp fizik görünümünüz düzelince ister istemez sizi teşvik ediyor.’’

‘‘BAŞLARDA, BU BESLENME İLE DOYACAK MIYIM, DİYE DÜŞÜNDÜM’’

. En çok nede zorlandın bu beslenme programında?

‘‘Yemek yemeği çok sevdiğim için benim ‘dur’um yoktu. Sohbet ederken bir tencere koyun yiyebilirim. Onun dışında iş saatleri açısından da zaman uymuyordu. Sette 5’te yemek yiyorsak eve geldiğimde de acıkmış oluyor bir şeyler yiyordum. Doğal olarak da o yediğim ikinci şey benimle beraber yatıya geçiyor. Spor da yok hayatımızda. Yemekten sonraki hareket mesafemiz sofradan kanepeye kadar üç adım. Yani yediklerimi eritecek hiçbir hareketim yoktu. O yüzden başlarda, bu beslenmeyle doyabilecek miyim, diye düşündüm. Ama kilo vermediğimi tartıda gördüğümde tabii ki daha bir rahatlama yaşadım.’’

‘‘KONTROLÜ ÖLENE KADAR DEVAM ETTİRMEK LAZIM’’

.  Kilo problemi olup pandemide sıkılınca, üzülünce, strese girince sürekli yiyenlere ne önerirsin?

‘‘Burada önemli olan, gerçekten biraz irade. Aslında hepimiz her şeyi okuyoruz ya da dinliyoruz. Ama öyle bir zaman geliyor ki aman ya deyip devam ediyoruz. Galiba burada her şey bizde bitiyor. Aslında keyiflerimizden ödün verdiğimizde bunun karşılığını alabiliyoruz ve çok da mutlu oluyoruz. Ancak, tamam ben artık istediğim yere geldim, deyip bırakmamak; bunu artık bir yaşam şekli olarak kabul edip, kontrolü ölene kadar devam ettirmek lazım. Çünkü artık ömürler uzadı. Dünya Sağlık Örgütü orta yaşı, 66 yaş diye açıkladı. Şimdi ömrün uzadığı bir zaman dilimi içerisinde ne kadar olabildiğince sağlıklı ve düzgün beslenirseniz, kendinize ne kadar iyi bakarsanız beden size onun karşılığını veriyor. Günümüzde GDO’lu, hormonlu gıdaların da hayatımızda çokça olduğunu düşünürsek, bu ambalajlı ürünlerden, hazır yemeklerden uzaklaşmalıyız. Daha basit, daha doyurucu ama kendimizin yapabildiği şeylere yönelirsek, kendimize en büyük iyilik ve yatırım olur diye düşünüyorum.’’


İçeriği Paylaşın