Mutsuz Birliktelikler Hasta Ediyor!


Bizi Takip Et


Duygusal yaşamdaki dalgalanmalar,  evde, işte, sokakta, tribünde, banka kuyruğunda öfke fırtınalarına yol açabiliyor.

Sevgilisiyle son zamanlarda sürekli tartışan genç kız, evde kardeşlerini azarlıyor. Sürekli gergin, agresif tepkiler veriyor.

Kız arkadaşına cep telefonundan saatlerdir ulaşamayan erkek, kıskançlık krizine kapılıyor. Son hızla, tehlikeli sollamalarla sürdüğü otomobilinde adeta ölümle dansediyor.

Kocasının bir ilişkisi olduğundan şüphelenen kadın, çocuklarının yaptığı minik yaramazlıklara bile aşırı tepki gösteriyor.

Karısı tarafından aldatılan adam; hakeme, rakip takımın oyuncusuna yönelik tribün korosunun en ateşli, en fanatik taraftarı olabiliyor bir anda. Erkekliğinin kırılmış onuru, tribündeki şiddetin gizli nedeni olarak karşımıza çıkabiliyor.

Cinselliğin yaşanmadığı, monotonlaşmış, arzusuz, heyecansız evliliklerde kadın, ergenlik çağındaki çocuklarıyla sürekli tartışıyor. Kocasına söyleyemeyip içine attığı kızgınlıklarını oğluna, kızına nedensiz, abartılmış öfke patlamaları şeklinde yönlendiriyor.

Mutsuz birliktelikler, iki kişilik yalnızlar derin yaralar oluşturuyor insanların kalplerinde. Sokakta gördüğünüz insanların yüzlerinde bir bakın, ne kadar mutsuz olduklarını fark edeceksiniz. Durakta otobüs bekleyen delikanlı…  Boğaz Köprüsü’ndeki ağrılaşan trafikte göz göze geldiğiniz yan otomobildeki orta yaşlı kadın… Ofiste karşı masadaki iş arkadaşınız… Hepsinin ortak yanı; sevgiye aç donuklaşmış, mat, heyecanız, endişeli gözleri değil mi?

Göz altındaki, alın bölgesindeki kırışıkları botoksla düzleştirmek mümkün. Ya yılların ruhumuzda yarattığı derin acıları, sevgisizliği ve yalnızlığı?

Göz rengini lensle değiştirmek mümkün… Peki ya, mutsuzluğun neden olduğu gözlerdeki hüznü, donukluğu yoketmek?

Çoğu kişi mutsuz birlikteliklerin gölgesinde sadece günü geçiriyor. Anı doyasıya yaşamıyor. Oysa sorunları çözmek için önce onları kabul etmek gerekiyor… Gerçeklerle acı da olsa yüz yüze gelebilmek… Sonra karşısındakine içindekileri dökebilmek…

Aslında sorunları konuşmaya çalışırken, O’nu tamamen kaybetmekten korkuyor çoğu kişi… Aynı yatakta o bedenen var ama ruhen yokken, hiçbir sorun yokmuş gibi davranıyor.

Mutsuz birlikteliklerin ruh sağlığını bozduğu bir gerçek. Aslında ruhumuz hastalandığında bedenimizin de hastalanması kaçınılmaz oluyor… Stresin, üzüntünün yarattığı uykusuzluk, hipertansiyon, kalp sorunları ve ağrılar başlıyor.

Söyler misiniz, bunca mutsuzluğa, iki kişilik yalnızlığa, birikip birikip gökgürültüsü gibi patlayan öfke krizlerine, sağanak yağmuru aratmayan gözyaşlarına rağmen neden bir psikiyatriste ya da psikoloğa başvurmuyor çoğu kişi? Neden çift terapisinden faydalanmak yerine endişenin, öfkenin ve mutsuzluğun gölgesindeki bir hayatı seçiyor?

Terapi ücretlerinin yüksekliğini bana bir engel olarak gösterirseniz evet;  bu çoğunluk için önemli bir sorundur. Devlet hastanelerinde ise haftalar sonrasına randevu verilir. Muayene günü gelip çattığında ise onca hasta içinde size ayrılan süre o kadar azdır ki; ne hekiminiz memnun kalır bu görüşmeden; ne de siz…

Benim asıl anlamadığım parasal imkanı olup da bir ruhsal danışmanlık almayanlar… Doktora gitmek yerine, kavga dövüş mutsuz yaşayanlar…

Bir danışmanlık almasını isteyen yakınlarına “Ne o ben deli miyim?” deyip, aslında evde, işte, tribünde, sokakta gerçekten aklını yitirmiş gibi davrananlar…


İçeriği Paylaşın